Diğer

31 Ekim 2023

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı çeşitli etkinliklerle coşkulu biçimde kutlandı. Coşku sokaklara taştı, son seçim yenilgisinden sonra derin bir umutsuzluğa kapılanlar da etkilendi bu tablodan. İktidarın sadık yandaşı Hürriyet gazetesi bile "Bu ne güzellik, yok böyle kutlama" diye manşet atmak zorunda hissetti kendini.

Türkiye'yi "biz ve onlar" diye iki kampa ayırarak adeta bir padişah gibi yönetmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına kendi damgasını vurma hevesinde olduğunu her fırsatta gösteriyor. 100. yıl kutlamaları vesilesiyle yaptığı açıklamalarda da ilk 100 yıla değil kendi damgasını taşıyacak olan ikinci 100 yıla vurgu yaptı hep.

Önceki hafta ilginç bir Cumhuriyet'in 100. yılı değerlendirmesi yapan The Economist dergisi ise Erdoğan'ın Atatürk'ü ve eserini karşısına almak yerine kendisini onun takipçisi olarak konumlandırmak istediğini ileri sürdü. The Economist, son anketlerin Türkiye'de halkın yüzde 73'ünün Atatürk'ün savunduğu değerlere sahip çıktığını gösterdiğini, toplumu yakından izleyen Erdoğan'ın da kendisini "Atatürk'ün varisi" gibi göstermeyi tercih ettiğini yazdı. The Economist bu kanıya nasıl vardı bilmiyorum ama bu saptamanın gerçeklerle bağdaşmadığını gösteren çok sayıda kanıt var.

Bir kere şu anda Türkiye'de uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Sayın Erdoğan'a tanıdığı sınırsız yetkiler daha önce hiçbir cumhurbaşkanına tanınmış değildi. Atatürk döneminde de pek çok uygulama Cumhurbaşkanı'nın inisiyatifiyle gündeme geldiği halde önemli kararların alınmasında ve uygulanmasında etkili bir danışma sisteminin de işlediği görülüyordu. İstiklal Marşı'nın nasıl ortaya çıktığına baktığımızda da bunun bir örneğini görüyoruz.

Geçen hafta Tekfen Holding'in düzenlediği Cumhuriyet'in 100. yılını kutlama gecesinde, Cumhuriyet'in kuruluş döneminde İstiklal Marşı'nın nasıl ortaya çıkarıldığını anlatan ilginç bir konser izledik. Mustafa Kemal yeni Türkiye'yi temsil edecek bir ulusal marşın ortaya çıkması için bir yarışma açılmasını istemiş. Tekfen Filarmoni ve Magma korosu bu yarışmaya katılan eserleri seslendirdi ve seçilen eserin nasıl belirlendiği anlatıldı. Seçim tek bir adamın tercihine bırakılmamış, yıllar süren bir süreç sonunda seçimi konunun uzmanları yapmıştı.

Etkinliğe katılan bazı arkadaşlarımız, Atatürk Kültür Merkezi'ne gelmeden önce Taksim meydanında kurulmuş olan büyük çadırda ve dev ekranda çok boyutlu bir Erdoğan showu izleyerek konser salonuna geldiklerini anlattılar. Cumhuriyet'in 100. yılı kutlanırken Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok etkinliğe katılarak gündemi çalmaya çalıştı. The Economist'in Erdoğan'la ilgili daha gerçekçi bir değerlendirme yapmak için Türkiye'deki gelişmeleri daha yakından izlemesi gerekiyor galiba.

Mustafa Kemal'in 29 Ekim 1923'te bir Fransız gazetecisine yaptığı şu açıklama asıl hedefini net bir şekilde ortaya koyuyor:

"Memleketler muhteliftir fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için de bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun sükutu, Garb'a karşı elde ettiği muzafferiyetlerden çok mağrur olarak kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz."

Türkiye Cumhuriyeti Batı uygarlığını model alarak kuruldu. Laiklik ilkesi de bu modelin ayrılmaz bir unsuruydu. Bu tercih Türkiye'nin diğer İslam ülkelerinden ayrışarak Batı dünyasında da muhatap alınan bir ülke haline gelmesini ve "yegane medeniyet"e doğru adımlar atmasını sağladı. Türkiye uygar dünyada kendine yer bulabilen bir ülke haline gelebildi.

Şimdi gelinen noktada Türkiye'de Cumhuriyet'in 100. kuruluş yıldönümü coşkuyla kutlanırken Mustafa Kemal'in başlangıçtaki hedefiyle mutabık olmayan Sayın Erdoğan'ın bu misyonu kabul ederek Atatürk'ün mirasçısı olabileceğini düşünmek abesle iştigal gibi geliyor bana.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

- 24 Ocak Deneyimi Üzerine

- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

- Özal'ı Aşmak İçin

- Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

- Aklınla Uçur Beni

- Küreselleşme Korkusu

- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

- Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

1923 yılında bu kez ABD'de yayımlanan ASIA dergisinin muhabiri olarak Türkiye'ye gelen Toynbee'nin 1923 Türkiye'sinde yaptığı gözlem ve değerlendirmeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yıldönümünü kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde dikkate değer göründü bana

Soğuk Savaş sona erdiğinde dünyada savaşlar döneminin bittiği ve ekonomik kalkınma döneminin başladığı iddia edilmişti. Küreselleşme dalgası bu süreci tetikledi, zengin ülkelerle geride kalanlar arasındaki uçurum bir ölçüde kapandı ama şimdi gelinen noktada farklı gerekçelerle intikam alma hevesinin yeniden öne çıktığını ve dramatik gelişmelere yol açabildiğini görüyoruz.

Hamas'ın son saldırısı, İsrail'deki siyasi kutuplaşmanın farklı arayışlara yol açtığı bir ortamda gündeme geldi...

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Erdoğan, Atatürk'ün takipçisi olabilir mi? - Osman Ulagay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Erdoğan, Atatürk'ün takipçisi olabilir mi?

37 1
31.10.2023

Diğer

31 Ekim 2023

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı çeşitli etkinliklerle coşkulu biçimde kutlandı. Coşku sokaklara taştı, son seçim yenilgisinden sonra derin bir umutsuzluğa kapılanlar da etkilendi bu tablodan. İktidarın sadık yandaşı Hürriyet gazetesi bile "Bu ne güzellik, yok böyle kutlama" diye manşet atmak zorunda hissetti kendini.

Türkiye'yi "biz ve onlar" diye iki kampa ayırarak adeta bir padişah gibi yönetmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına kendi damgasını vurma hevesinde olduğunu her fırsatta gösteriyor. 100. yıl kutlamaları vesilesiyle yaptığı açıklamalarda da ilk 100 yıla değil kendi damgasını taşıyacak olan ikinci 100 yıla vurgu yaptı hep.

Önceki hafta ilginç bir Cumhuriyet'in 100. yılı değerlendirmesi yapan The Economist dergisi ise Erdoğan'ın Atatürk'ü ve eserini karşısına almak yerine kendisini onun takipçisi olarak konumlandırmak istediğini ileri sürdü. The Economist, son anketlerin Türkiye'de halkın yüzde 73'ünün Atatürk'ün savunduğu değerlere sahip çıktığını gösterdiğini, toplumu yakından izleyen Erdoğan'ın da kendisini "Atatürk'ün varisi" gibi göstermeyi tercih ettiğini yazdı. The Economist bu kanıya nasıl vardı bilmiyorum ama bu saptamanın gerçeklerle bağdaşmadığını gösteren çok sayıda kanıt var.

Bir kere şu anda Türkiye'de uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Sayın Erdoğan'a tanıdığı sınırsız yetkiler daha önce hiçbir cumhurbaşkanına tanınmış değildi. Atatürk döneminde de pek çok uygulama Cumhurbaşkanı'nın inisiyatifiyle gündeme geldiği halde önemli kararların alınmasında ve uygulanmasında etkili bir danışma sisteminin de işlediği görülüyordu. İstiklal Marşı'nın nasıl ortaya çıktığına baktığımızda da bunun bir örneğini görüyoruz.

Geçen hafta Tekfen Holding'in düzenlediği Cumhuriyet'in 100. yılını kutlama gecesinde, Cumhuriyet'in kuruluş döneminde İstiklal Marşı'nın nasıl ortaya çıkarıldığını anlatan ilginç bir konser izledik. Mustafa Kemal yeni Türkiye'yi temsil edecek bir ulusal marşın ortaya çıkması için bir yarışma açılmasını istemiş. Tekfen Filarmoni ve Magma korosu bu yarışmaya katılan eserleri seslendirdi ve seçilen eserin nasıl belirlendiği anlatıldı. Seçim tek bir adamın tercihine bırakılmamış, yıllar süren bir süreç sonunda seçimi konunun uzmanları yapmıştı.........

© T24


Get it on Google Play