Diğer

20 Aralık 2023

Bir tarikat, Dernekler Kanunu'na uygun bir şekilde dernek kurduğunda, tarikat olmaktan çıkmıyor. Bir cemaat de Vakıflar Kanunu uyarınca bir vakıf kurduğunda cemaat olmaktan çıkmıyor. Dernek ve vakıf şeklinde örgütlenme; cemaat ve tarikatların devletle tüzel kişilik zemininde ilişki kurmasının hukuksal örtüsüdür. Bir tarikat, bir cemaat dernek kuruyorsa, çok laik olmaya karar verdiği için değil, faaliyetlerini daha kolay yayabilmek yasal zeminde muhatap alınabilmek için kurar.

Zira yasal görünüme bürünmüş örgütlenme, tarikat cemaat yapılarının varoluşlarını faaliyetlerini kolaylaştırır. Önlerine yollar açar. Devlet aygıtını oluşturan resmi kurumlarda Milli Eğitim Bakanlığı'nda olduğu gibi protokoller imzalamaya yarar. Öte yandan bu kimliğiyle de "sivil toplum" gibi tanınabilme motivasyonu güdülür. Milli Eğitim Bakanlığı'nın aralarında hiçbir hukuki bağ bulunmayan birtakım tarikat şeyhleriyle resmi bir protokol imzalayamayacağı düşünülürse, "STK" diye anılan tarikat cemaat dernek ve vakıfları gerçekte bir zorunluluktur.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin bütün bunları bizden iyi bilir bilmesine de, TBMM kürsüsünde bakanlığının bütçesini anlatırken tarikata tarikat, cemaate de cemaat demez, diyemez.

Demediği gibi bu kavramı kullanan muhalefet milletvekillerine "sizin tarikat ve cemaat dediğiniz" ifadesini kullanarak, bin yıllık bu kavramları laik devlet savunucuları icat etmiş gibi davranır. Oysa dürüstçe olmayan asıl yaklaşım, "sivil toplum" maskeli tarikat ve cemaatlerin kurduğu derneklerin ardındaki siyasal desteği gizlemektir. O derneklere protokol aracılığıyla yol verilmesini ve devlet bütçesinden kaynak aktarılmasını meşru kılmaktır. Kendilerini siyasal olarak destekleyen, iktidarlarının ömrünü uzatan, kazan-kazan ilişkisi kurdukları tarikat ve cemaatlere sivil toplum diyerek konuyu çarpıtmaktır.

Tekin'in Genel Kurul salonundaki konuşması sırasında (siz de izleyebilirsiniz) söz protokollere geldiğinde "Çok hoşunuza gidecek bir şey söyleyeceğim" derkenki yüz ifadesi çok şey anlatıyordu.

Eğitimde dinselleştirmeyi "başarma"nın hoşnutluğu ile siyasi hasımlarına alayla meydan okuma arasında bir ifade. Milli Eğitim Bakanı Tekin'in, Meclis kürsüsünde CHP'ye hitaben sarf ettiği aşağıdaki ifadeler; ana muhalefet partisinin son 10 yıldır "biraz daha sağa yanaşalım, biraz daha biraz daha", "aman mütedeyyini üzmeyelim incitmeyelim" diye özetlenebilecek siyasal perspektifinin pek de işe yaramadığının açık kanıtı değilse nedir:

"Sayın Vekil, o sizin yaşadığınız Türkiye eski Türkiye. Ora bitti. Vedalaşın. Uyanın, uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke. Siz totaliter tavırlarınızla insanların dinine, inancına, eğitimine, yaşantısına müdahale ettiğiniz Türkiye yok artık. Bunu görün, uyanın. Artık bu ülkede Erzurum'un bir köyünden çıkmış, buraya gelmiş bakan olarak çalışan bir Anadolu insanı var olabiliyor. Sizin bahsettiğiniz ayrıcalıklı, elitist Türkiye yok. Uyanın uyanın."

CHP'nin muhafazakâr seçmeni kazanma ısrarının beyhudeliğinin bir kez de bütçe görüşmelerinde bu vesileyle ortaya çıkması bir yana…

Bakan Tekin öyle bir manzara çiziyor ki, sanırsınız fırsat eşitliğini Türkiye'ye AKP getirmiş o da köyünden çıkıp Bakan olabilmiş. Konuşmanın bu kısmı düpedüz çarpıtma. Bakan Tekin'in bu sözleri söylerken Cumhuriyet'in sağladığı fırsat eşitliği sayesinde bir asırdır köyünden çıkıp toplumsal fayda üreten -birçok görev ve meslek kazanan- kendisi dahil milyonlarca vatandaşı bilmemesine imkan yok. Bunu bile bile söylemesi ise insanların aklıyla alay etmekten başka bir şey değil.

Gel gelem neticede şaşıracak bir durum yok ortada. "Laik ve bilimsel eğitim konusunda attığımız adımlarla ilgili hiçbir sıkıntı yok" demecinden birkaç gün önce İsmailağa Cemaati heyetiyle görüşmüş bir bakandan söz ediyoruz.

Anayasasında hâlâ (ve henüz) laiklik yazan bir ülkede, milyonlarca öğrencinin eğitiminden sorumlu kamu görevlisi olan Milli Eğitim Bakanı, tarikat ve cemaatlerle protokol yapmayı dayatıyorsa, dayatılan tarafın bu yaklaşıma yüksek sesle itiraz etme hakkı mevcuttur.

Öte yandan, eğer Milli Eğitim Bakanı, Meclis kürsüsünde, tarikat ve cemaatlerle yapılan protokolleri savunurken, terör örgütünün "kadro oluşturma" faaliyetleriyle bağlantı kuruyor ve bu protokollerin "dağa çıkma"yı önlediğini savunuyorsa, (ki öyle yaptı) bu iddiasını okul okul, şehir şehir sayı sayı açıklamak durumdadır.

Sözgelimi İzmir'de, Balıkesir'de hangi okuldaki kaç öğrencinin tam dağa çıkacakken tarikatlarla yapılan protokol sayesinde bunun önlendiğini kamuoyuna paylaşma yükümlülüğü mevcuttur.

Sonuç olarak; çocuğunun eğitimi için didinirken tarikat cemaat gölgesi istemeyen milyonlarca velinin, sayısı 10 diye küçültülmeye çalışılan ve dinci yapıların nüfuz alanı açtığı protokol dayatmasına itiraz hakkı vardır. Bu bakanlığın bütçe kaynakları sadece AKP seçmenlerinden toplanan vergilerle oluşmuyor!

Kimse evladını gerici yapıların "faaliyetlerine" rıza göstermeye mecbur bırakılamaz.

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

"Kabaca bir hesaplamayla termik santral ihtiyacı için Akbelen Ormanı'ndan kesildiği ileri sürülen 65 bin ağaç, 7 milyon 800 bin kilogram oksijen üretimi gerçekleştirmekteydi. Bu da 130 bin kişinin oksijen ihtiyacının karşılanması anlamına gelmektedir"

Saray müteahhiti olarak anılan Rönesans grubunun yapacağı yeni adalet "sarayı" hizmete açıldığında, adalet, toplumun beklentilerini karşılayacak biçimde dağıtılabilecek mi?

GRECO'nun 94. Genel Kurulu'nda kabul edilen son ara rapor, bir önceki rapordan bu yana taahhüt edildiği halde gereği yapılmayan tavsiyelerle ilgili ayrıntılı analizler içeriyor

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Tarikat protokolü dayatmak - Çiğdem Toker
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tarikat protokolü dayatmak

139 65
20.12.2023

Diğer

20 Aralık 2023

Bir tarikat, Dernekler Kanunu'na uygun bir şekilde dernek kurduğunda, tarikat olmaktan çıkmıyor. Bir cemaat de Vakıflar Kanunu uyarınca bir vakıf kurduğunda cemaat olmaktan çıkmıyor. Dernek ve vakıf şeklinde örgütlenme; cemaat ve tarikatların devletle tüzel kişilik zemininde ilişki kurmasının hukuksal örtüsüdür. Bir tarikat, bir cemaat dernek kuruyorsa, çok laik olmaya karar verdiği için değil, faaliyetlerini daha kolay yayabilmek yasal zeminde muhatap alınabilmek için kurar.

Zira yasal görünüme bürünmüş örgütlenme, tarikat cemaat yapılarının varoluşlarını faaliyetlerini kolaylaştırır. Önlerine yollar açar. Devlet aygıtını oluşturan resmi kurumlarda Milli Eğitim Bakanlığı'nda olduğu gibi protokoller imzalamaya yarar. Öte yandan bu kimliğiyle de "sivil toplum" gibi tanınabilme motivasyonu güdülür. Milli Eğitim Bakanlığı'nın aralarında hiçbir hukuki bağ bulunmayan birtakım tarikat şeyhleriyle resmi bir protokol imzalayamayacağı düşünülürse, "STK" diye anılan tarikat cemaat dernek ve vakıfları gerçekte bir zorunluluktur.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin bütün bunları bizden iyi bilir bilmesine de, TBMM kürsüsünde bakanlığının bütçesini anlatırken tarikata tarikat, cemaate de cemaat demez, diyemez.

Demediği gibi bu kavramı kullanan muhalefet milletvekillerine "sizin tarikat ve cemaat dediğiniz" ifadesini kullanarak, bin yıllık bu kavramları laik devlet savunucuları icat etmiş gibi davranır. Oysa dürüstçe olmayan asıl yaklaşım, "sivil toplum" maskeli tarikat ve cemaatlerin kurduğu derneklerin ardındaki siyasal desteği gizlemektir. O derneklere protokol aracılığıyla yol verilmesini ve devlet bütçesinden kaynak aktarılmasını meşru kılmaktır. Kendilerini siyasal olarak destekleyen, iktidarlarının ömrünü uzatan, kazan-kazan ilişkisi kurdukları tarikat ve cemaatlere sivil toplum diyerek konuyu çarpıtmaktır.

Tekin'in Genel Kurul salonundaki konuşması sırasında (siz de izleyebilirsiniz) söz protokollere geldiğinde "Çok hoşunuza gidecek bir şey söyleyeceğim" derkenki yüz ifadesi çok şey anlatıyordu.

Eğitimde dinselleştirmeyi "başarma"nın hoşnutluğu ile siyasi hasımlarına alayla meydan okuma arasında bir ifade. Milli Eğitim Bakanı Tekin'in, Meclis kürsüsünde CHP'ye hitaben sarf ettiği aşağıdaki ifadeler; ana muhalefet partisinin son 10 yıldır "biraz daha sağa yanaşalım, biraz daha biraz daha", "aman mütedeyyini üzmeyelim incitmeyelim" diye özetlenebilecek siyasal perspektifinin pek de işe yaramadığının açık kanıtı değilse nedir:

"Sayın Vekil, o sizin yaşadığınız Türkiye eski Türkiye. Ora bitti. Vedalaşın. Uyanın, uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke. Siz totaliter tavırlarınızla insanların dinine, inancına, eğitimine, yaşantısına müdahale ettiğiniz Türkiye yok artık. Bunu görün, uyanın. Artık bu ülkede Erzurum'un bir köyünden çıkmış, buraya gelmiş bakan olarak çalışan bir Anadolu insanı var olabiliyor. Sizin bahsettiğiniz ayrıcalıklı, elitist Türkiye yok. Uyanın uyanın."

CHP'nin muhafazakâr seçmeni kazanma ısrarının beyhudeliğinin bir kez de bütçe görüşmelerinde bu vesileyle ortaya çıkması bir yana…

Bakan Tekin öyle bir manzara çiziyor ki, sanırsınız fırsat eşitliğini Türkiye'ye AKP getirmiş o da köyünden çıkıp Bakan........

© T24


Get it on Google Play