Diğer

15 Kasım 2023

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "son tartışmalar" dikkate alındığında, yeni Anayasa ihtiyacının açık olduğunu söyleyip "Bu konuda herkes hemfikir" demiş.

Bakan Bey'in "herkes" zamirine hangi anlamları yüklediğini bilmiyoruz ama yeni Anayasa konusunda ben hemfikir değilim. Adalet Bakanı "Siz de kimsiniz" diyebilir tabii ama o zaman da dünkü demecindeki "herkes" kelimesini kullanmamalı, ya da "herkes kelimesini" Cumhurbaşkanı Erdoğan diye değiştirmeli.

İki hafta önce 100 yaşına giren Cumhuriyet, ikinci yüzyıla ilerlerken, tam da bu zamanlamaya uygun olarak Anayasa değişikliğini arzulayan, farklı metotlarla kamuoyuna bu arzusunu bir süredir dikte eden/ettiren güç, Erdoğan'dan başkası değil çünkü.

Erdoğan, Anayasa Mahkemesi yetkilerini budayacak ve ömür boyu Cumhurbaşkanlığı yapmasını sağlayacak maddeler başta olmak üzere, yürürlükte olmasından hoşlanmadığı birçok düzenlemenin yer almayacağı bir yeni Anayasa ile "asli kurucu iktidar" olmak, kendi rejimini mühürlemek istiyor.

Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay davası da Erdoğan'ın hedefine "uygun" bir araç olarak seçilmiş görünüyor. Daha doğrusu kriz gibi sunulan tartışmada hızlıca tansiyon yükseltip bu arada elin de yükseltilmesini sağlayacak bir araç.

Şurası doğru ki, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki yetki ve pozisyon tartışması bugün başlamadı. Gerilimin başlangıcı daha önceye gidiyor.

Ancak Can Atalay başvurusunda, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin uymaması ve dosyayı Yargıtay'a göndermesi üzerine geçen haftadan bu yana hızlanan gelişmeler, planlanmış, taktiksel bir hazırlığın ayak izleri gibi duruyor.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin hak ve yetki sınırlarını aşarak Anayasa Mahkemesi'ni açıktan hedef alan karar ve işlemlerini, karar metninin içeriğindeki ağır ifadeleri başka türlü yorumlamak zor.

Nitekim Erdoğan'ın taraf olamayacağını ancak hakemlik üstleneceği mesajı, bu konudaki diğer sözleriyle birlikte değerlendirildiğinde tablo netleşiyor.

(Erdoğan'ın sadece Cumhurbaşkanı olmadığını, siyasi parti genel başkanı sıfatıyla bu hakemliği üstlenmesinin sadece hukuksuz değil eşyanın tabiatına da aykırı olduğunu da hatırlatmak elzem.)

Asıl mesele şu ki, Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve herkes için bağlayıcı olduğu gerçeğini daha doğrusu Anayasa normunu kabullenmekte zorluk çekiyor. Dahası, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruları hak ihlali açısından değerlendirme ve karar alma yetkisini veren Anayasa değişikliğinin kendi döneminde alay-ü vala ile yapıldığı gerçeğiyle pek ilgilenmiyor. Daha doğrusu ilgilenmek istemiyor.

O dönem vatandaşların AİHM kapısı önünde yığılması, AİHM'den büyük oranda Türkiye'yi mahkûm eden kararların çıkması Erdoğan iktidarı için önemliydi. Yani o dönemin koşulları, dosyaların "eritilmesi"ni gerektiriyordu. Ama ne gam. Bugünün koşulları, Anayasa Mahkemesi yetkilerinin budanmasını gerektiriyor. Bu niyetin ayrıntılarını dahi paylaştı Cumhurbaşkanı.

Suudi Arabistan dönüşü uçakta "Bireysel başvuruda düzenleme yapmanın kolay olduğunu ancak önce AYM'nin hazır hale gelmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan şu önemli cümleleri kurdu:

"Bütün iş Cumhur İttifakı'nın alacağı karara bağlı, atacağı adıma bağlı. Fakat bireysel başvuruyu hallettikten sonra iş bitmez. Bundan sonra bu bireysel başvurunun dayandığı kapı neresi olacak? Yine Anayasa Mahkemesi olacak. Önce Anayasa Mahkemesi'nin buna hazır hale gelmesi lazım. Zira birçok yasal düzenlemeler Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor. Anayasa Mahkemesi'nde ters yüz ediliyor. Burada da parlamento böyle bir kararı alır ama bu karar Anayasa Mahkemesi tarafından ters yüz edilirse, bu zaman kaybından başka bir şeye yaramaz."

Bu sözlerle Erdoğan mealen, "Biz Cumhur İttifakı olarak TBMM'den istediğimiz yasayı çıkarırız. Ama muhalefet de böyle bir yasayı iptal için Anayasa Mahkemesi'ne götürür. Anayasa Mahkemesi de kendi yetkisini budayan bir kanunu iptal edeceği için işimizi görmez" diyor. Sözleri içindeki kritik ifade "Anayasa Mahkemesi'nin buna hazır hale gelmesi lazım."

Erdoğan bu cümlesiyle, Anayasa Mahkemesi'nin kendisi ile ilgili bir kanun önüne geldiğinde o kanunu iptal etmeyeceği bir kompozisyon ve atmosfer sağlanması gerektiğini vurguluyor. Cumhurbaşkanı ancak, Anayasa Mahkemesi, kendisinin yetkilerinin budanmasıyla sonuçlanacak bir kanunu iptal etmediğinde muradına erecek. Bu da Anayasa Mahkemesi üyelerinin "hazırlanması" ön koşuluna bağlı!

Kanun değişikliği dışındaki asıl seçenek ise Anayasa değişikliği. Mevcut TBMM aritmetiği bu Anayasa değişikliğini çıkarmaya uygun değil. Ancak, Cumhur İttifakı en az 360 milletvekili bulduğunda Anayasa değişikliğini referanduma taşınabilir.

Çok yakın olmayan bir takvimden söz ediyoruz aslında. Dolayısıyla önümüzdeki aylarda ittifak, işbirliği arayışlarını bu pencereden de okumak ve değerlendirmek gerekiyor.

Ama asıl mesele nedir biliyor musunuz? Bu yüksek tansiyon, bu bağırıp çağırma, bu gerilim ile asıl meseleyi gözden ve gündemden ırak tutmak.

Ekonomiden söz ediyorum. Yoksulluktan, gelecek umudunu kaybeden, barınamayan, yemek parası düşünen gençlerden, çocuğuna harçlık veremeyen, beslenme çantası hazırlayamayan anne babalardan.

O nedenle Sayın Adalet Bakanı, herkesin hemfikir olduğu yegane konu, Anayasa değişikliği filan değil, insanca bir hayat için insanca gelirdir.

Bu yalın gerçeği bildiğinizden eminim.

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

AYM'nin hak ihlali kararına rağmen, Yargıtay'ın seçilmiş milletvekiline ilişkin hak ihlali kararını uygulanmaması, kararı veren yüksek yargıçlar hakkında suç duyurusunda bulunulması, aynı anda hem AYM'ye, hem yasama organı TBMM'ye hem Hatay Milletvekili Can Atalay'ı seçen seçmenlere had bildirmek değilse nedir?

Kabul edilse, asansör arızalarının belki daha çabuk onarımını, gençlerin lokantaya daha rahat gitmesini sağlayacak yurt yemekhanesinde böceklerin gezmemesine yardımcı olacak önergeler üç saniye içinde reddedildi

Bu hukuksuzluk cevap beklerken, biz de kimbilir kaçıncı kez hukuk dışı durumlara ve kararlara hukuksal yanıtlar aramanın bunaltıcılığını hissediyoruz. Ama bu bunaltı, Tolga Şardan’ın ödediği bedelin yanında keyfekederdir elbette

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Herkes hemfikir değil Sayın Bakan - Çiğdem Toker
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Herkes hemfikir değil Sayın Bakan

108 1
15.11.2023

Diğer

15 Kasım 2023

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "son tartışmalar" dikkate alındığında, yeni Anayasa ihtiyacının açık olduğunu söyleyip "Bu konuda herkes hemfikir" demiş.

Bakan Bey'in "herkes" zamirine hangi anlamları yüklediğini bilmiyoruz ama yeni Anayasa konusunda ben hemfikir değilim. Adalet Bakanı "Siz de kimsiniz" diyebilir tabii ama o zaman da dünkü demecindeki "herkes" kelimesini kullanmamalı, ya da "herkes kelimesini" Cumhurbaşkanı Erdoğan diye değiştirmeli.

İki hafta önce 100 yaşına giren Cumhuriyet, ikinci yüzyıla ilerlerken, tam da bu zamanlamaya uygun olarak Anayasa değişikliğini arzulayan, farklı metotlarla kamuoyuna bu arzusunu bir süredir dikte eden/ettiren güç, Erdoğan'dan başkası değil çünkü.

Erdoğan, Anayasa Mahkemesi yetkilerini budayacak ve ömür boyu Cumhurbaşkanlığı yapmasını sağlayacak maddeler başta olmak üzere, yürürlükte olmasından hoşlanmadığı birçok düzenlemenin yer almayacağı bir yeni Anayasa ile "asli kurucu iktidar" olmak, kendi rejimini mühürlemek istiyor.

Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay davası da Erdoğan'ın hedefine "uygun" bir araç olarak seçilmiş görünüyor. Daha doğrusu kriz gibi sunulan tartışmada hızlıca tansiyon yükseltip bu arada elin de yükseltilmesini sağlayacak bir araç.

Şurası doğru ki, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki yetki ve pozisyon tartışması bugün başlamadı. Gerilimin başlangıcı daha önceye gidiyor.

Ancak Can Atalay başvurusunda, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin uymaması ve dosyayı Yargıtay'a göndermesi üzerine geçen haftadan bu yana hızlanan gelişmeler, planlanmış, taktiksel bir hazırlığın ayak izleri gibi duruyor.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin hak ve yetki sınırlarını aşarak Anayasa Mahkemesi'ni açıktan hedef alan karar ve işlemlerini, karar metninin içeriğindeki ağır ifadeleri başka türlü yorumlamak zor.

Nitekim Erdoğan'ın taraf olamayacağını ancak hakemlik üstleneceği mesajı, bu konudaki diğer sözleriyle birlikte değerlendirildiğinde tablo netleşiyor.

(Erdoğan'ın sadece Cumhurbaşkanı olmadığını, siyasi parti genel başkanı sıfatıyla bu hakemliği üstlenmesinin sadece hukuksuz değil eşyanın tabiatına da aykırı olduğunu da hatırlatmak elzem.)

Asıl mesele şu ki, Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve herkes için bağlayıcı olduğu gerçeğini daha doğrusu Anayasa normunu kabullenmekte zorluk çekiyor. Dahası, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruları hak ihlali açısından değerlendirme ve karar alma yetkisini veren Anayasa değişikliğinin kendi döneminde alay-ü vala ile yapıldığı gerçeğiyle pek ilgilenmiyor. Daha doğrusu ilgilenmek istemiyor.

O dönem vatandaşların AİHM kapısı önünde yığılması, AİHM'den büyük oranda Türkiye'yi mahkûm eden kararların çıkması Erdoğan iktidarı için önemliydi. Yani o dönemin koşulları, dosyaların "eritilmesi"ni gerektiriyordu. Ama ne gam. Bugünün koşulları, Anayasa Mahkemesi yetkilerinin budanmasını gerektiriyor. Bu niyetin ayrıntılarını dahi paylaştı Cumhurbaşkanı.

Suudi Arabistan dönüşü uçakta "Bireysel başvuruda düzenleme yapmanın kolay olduğunu ancak önce AYM'nin hazır hale gelmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan şu önemli cümleleri kurdu:

"Bütün iş Cumhur İttifakı'nın alacağı karara bağlı, atacağı adıma bağlı. Fakat bireysel başvuruyu hallettikten sonra iş bitmez. Bundan sonra bu bireysel başvurunun dayandığı kapı neresi olacak? Yine Anayasa Mahkemesi olacak. Önce Anayasa Mahkemesi'nin........

© T24


Get it on Google Play