Diğer

05 Ocak 2024

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Mayıs 2023'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olamaması gerekiyordu. Anayasa maddesi çok açıktı. "Bir kimse en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilir"di.

Bu gayet açık hukuksal cümlesi dahi bulanıklaştırıldı, üzerine etimolojik tartışmalar yapıldı, kurgusal gerekçeler üretildi. Yetmedi; Erdoğan'ın üçüncü kez aday olmasının Anayasa'ya aykırılığı biline biline, halkı temsil eden muhalefet siyasetçisi sustu. Garip bir özgüvenle Erdoğan'ın adaylığına karşı çıkmanın onu mağdur dolayısıyla daha güçlü kılacağı yorumları yapıldı. Nasılsa yenilecekti öyle ya! Medya ve devlet aygıtları üzerindeki propaganda, manipülasyon gücü yok sayıldı. Herkes seyretti. Seçimler yapıldı Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı seçildi.

- Bir seçimde kullanılan oy pusulasının konulduğu zarf, yasa gereği mühürlü olmalıydı. 2017 yılında yapılan referandumda yaklaşık 2,5 milyon mühürsüz oyun geçerli sayılmasına karar verildi. Üstelik oy kullanma işlemi sürerken. Bu sayıdaki oy, bir seçimin sonucunu değiştirirdi. Ama değişmedi.

Yine bol bol konuşuldu. Daha önceki seçimlerde mühürsüz oyları iptal eden YSK, rejimi değiştiren 2017 referandumunda, yaptığının hukuka uygun olduğu kılıfını da üretti. Parlamenter sistemin ortadan kaldırılmasının önünü açacak seçim öncesinde ana işlev gören bu referandumla "tek adam rejimi" yerleşirken, yüzlerce siyasetçi, gazeteci, uzman konuştuğuyla kaldı.

- Anayasa gereği TBMM Başkanlarının üyesi bulundukları siyasi partinin faaliyetlerine katılamaması gerekiyor. Bu hüküm, Binali Yıldırım başkanlığı döneminde ihlal edildi. Yıldırım, 2019 yerel seçimler öncesinde AKP aday tanıtım toplantısına gayet rahat ve çekincesiz bir biçimde katıldı. İstifa dahi etmeden İBB adayı ilan edildi.

- Türkiye'nin, kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi bünyesindeki AİHM; yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyması gerekiyordu. Çünkü bütün Avrupa Konseyi üyeleri gibi Türkiye de 71 yıl önce yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraftı. Ama ne Osman Kavala kararına (2019) uydu Türkiye, ne Selahattin Demirtaş kararına (2020). Bir Konsey üyesi ülkenin, AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarına uymadığında neler olacağı yazılıydı ve belirlenmişti ancak Türkiye'ye yaptırım uygulanmadı. Bol bol sert açıklamalar yapıldı.

Bu listeyi onlarca, hatta yüzlerce sayfalık bir makaleyi oluşturacak biçimde uzatmak mümkün.

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Can Atalay dosyasında Anayasa Mahkemesi kararı için "hukuki değeri yok" dedirtebilen ortam ve süreç, bir günde oluşmadı yani. Anayasa'yı "takmayan" sayısız işlem ve eylem yıllara yayılan bir şekilde gözümüzün önünde gerçekleşti.

2015 Haziran seçimlerinde AKP'nin iktidar olma çoğunluğunu kaybettiğini hatırlıyor musunuz?

Anayasayı takmama cüreti işte o günlere gidiyor.

Suskun kalınan, sineye çekilen her hukuk ihlali, "Nasılsa bir şey olmuyor" denilerek yeni hukuk ihlallerine zemin açtı. Bugün geldiğimiz eşikte Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Anayasa yargısına, ve aynı zamanda halkın iradesine karşı sergilediği meydan okuma, birçok kişinin dillendirmeye başladığı gibi seçimlerin geleceğini ve anlamını da etkileyecektir. Ama bunu kime nasıl anlatacaksınız.

Bir devletin kendisini bağlı hissetmesi gereken Anayasa konusunda bir Anayasa'ya uyma seferberliği başlatılmasına ihtiyacımız var. Bunu hangi siyasal aktörün, nasıl, hangi yollarla yapacağı, gazetecilik sınırlarını aşsa da kesin olan şu ki, Anayasal düzene her düzeyde sahip çıkamadığımız her gün, ülkemizi daha büyük bir açmaza sürükleyecektir.

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

"Enflasyon sadece bizde değil Batı’da da yüksek" diyebilmeniz için, Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da ve Euro bölgesinde satın alma gücünü, emekli maaşlarını, emeklinin hayat koşullarından da söz etmeniz gerekiyor.

Çalışan emekliye yakında ödenecek 5 bin TL ile, bu duyuru ilk yapıldığı zamanki 5 bin TL, aynı 5 bin TL değil değerli okurlar

Ülkemiz topraklarının bir kısmı mart ayı sonuna kadar enerji projeleri yapsın diye BAE'ye tahsis edilecek

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Anayasa seferberliği - Çiğdem Toker
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Anayasa seferberliği

145 6
05.01.2024

Diğer

05 Ocak 2024

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Mayıs 2023'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olamaması gerekiyordu. Anayasa maddesi çok açıktı. "Bir kimse en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilir"di.

Bu gayet açık hukuksal cümlesi dahi bulanıklaştırıldı, üzerine etimolojik tartışmalar yapıldı, kurgusal gerekçeler üretildi. Yetmedi; Erdoğan'ın üçüncü kez aday olmasının Anayasa'ya aykırılığı biline biline, halkı temsil eden muhalefet siyasetçisi sustu. Garip bir özgüvenle Erdoğan'ın adaylığına karşı çıkmanın onu mağdur dolayısıyla daha güçlü kılacağı yorumları yapıldı. Nasılsa yenilecekti öyle ya! Medya ve devlet aygıtları üzerindeki propaganda, manipülasyon gücü yok sayıldı. Herkes seyretti. Seçimler yapıldı Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı seçildi.

- Bir seçimde kullanılan oy pusulasının konulduğu zarf, yasa gereği mühürlü olmalıydı. 2017 yılında yapılan referandumda yaklaşık 2,5 milyon mühürsüz oyun geçerli sayılmasına karar verildi. Üstelik oy kullanma işlemi sürerken. Bu sayıdaki oy, bir seçimin sonucunu değiştirirdi. Ama değişmedi.

Yine bol bol konuşuldu. Daha önceki seçimlerde mühürsüz oyları iptal eden YSK, rejimi değiştiren 2017 referandumunda, yaptığının hukuka uygun olduğu kılıfını da üretti. Parlamenter sistemin ortadan kaldırılmasının önünü açacak seçim öncesinde ana işlev gören bu referandumla "tek adam rejimi" yerleşirken, yüzlerce siyasetçi, gazeteci, uzman konuştuğuyla kaldı.

- Anayasa gereği TBMM Başkanlarının üyesi bulundukları siyasi partinin faaliyetlerine katılamaması gerekiyor. Bu hüküm, Binali Yıldırım başkanlığı döneminde ihlal edildi. Yıldırım, 2019 yerel seçimler öncesinde AKP aday tanıtım toplantısına gayet rahat ve çekincesiz bir biçimde katıldı. İstifa dahi etmeden İBB adayı ilan edildi.

- Türkiye'nin, kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi bünyesindeki AİHM; yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyması gerekiyordu. Çünkü bütün Avrupa Konseyi üyeleri gibi Türkiye de 71 yıl önce yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraftı. Ama ne Osman Kavala kararına (2019) uydu Türkiye, ne Selahattin Demirtaş kararına (2020). Bir Konsey üyesi ülkenin, AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarına uymadığında neler olacağı yazılıydı ve belirlenmişti ancak Türkiye'ye yaptırım uygulanmadı. Bol bol sert açıklamalar yapıldı.

Bu listeyi onlarca, hatta yüzlerce sayfalık bir makaleyi oluşturacak biçimde uzatmak mümkün.

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Can Atalay dosyasında Anayasa Mahkemesi kararı için "hukuki değeri yok" dedirtebilen ortam ve süreç, bir günde oluşmadı yani. Anayasa'yı "takmayan" sayısız işlem ve eylem yıllara yayılan bir şekilde gözümüzün önünde........

© T24


Get it on Google Play