DİMAĞDA MERÂTİB-İ İLİM MUHTELİFEDİR, MÜLTEBİSE

Dimağda merâtip var, Birbiriyle mültebis, Ahkâmları muhtelif.

Evvel tahayyül olur, Sonra tasavvur gelir. Sonra gelir taakkul, Sonra tasdik ediyor, Sonra iz'an oluyor, Sonra gelir iltizam, Sonra itikad gelir.

İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâlet. (Sözler,958)

[Bunlar da bilginin yaptırım gücüne ulaşması için uyulması gereken Namuslar, Kanunlar olarak telakki edilse çok doğru olabilir!]

ONUNCU NOTA

…Cenâb-ı Hakkın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak ve âyât ve şahitlerin âyinelerinde cilvelerini görmek ve berâhin ve deliller mesâmâtıyla temâşâ etmek iktiza ediyor ki, senin üstünden geçen, kalbine gelen ve aklına görünen herbir nuru tenkit parmaklarıyla yoklama ve tereddüt eliyle tenkit etme. Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma. Belki gaflet esbabından tecerrüd et, onlara müteveccih ol, dur. Çünkü, ben müşahede ettim ki, marifetullahın şahitleri, burhanları üç çeşittir:

Bir kısmı su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüd etmek, külliyetle ona dalmak Gerektir. Tenkit parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez. {Devamı da okunabilir.} (İ.İcaz,340)

[Burada da imana ulaşmada lazım olan o sahanın Namusları anlatılıyor denemez mi?]

[Bu günkü kültürde bizler Namus kelimesini sadece cinsî meseleler için kullanırız. Evet, ahlakî, cinsi meselelerde Namus o meselelerin doğru tarafını, şeklini, manasını ifade eder. Ancak bu namus kelimesi, kevni kanunlar dışındaki meselelerdeki o sahanın doğru kanunları, düsturları, prensipleri anlamında Nevamis manalarını da ifade der ki tatbiki tamamen insanın iradesiyle gerçekleşmesine vesile olacağı şeylerdir, denilebilir. İslam’ın bizi yapmaya çağırdığı yardımlaşma, kerem düsturu ile Felsefenin mücadele esası örnek olarak ortaya konuyor.]

[Tevafuk-u cifrî ve Ebcedî bile, anahtar-ı gaybî, usul-ü edebî olarak bu sahanın Namusu olarak anlatılıyor ki bizim tezimizi kuvvetlendiren manalar olanak görülebilir'!]

[Evet, Kanun ve Namusların hepsi Emir Âleminden geliyor ve Rabbimizin İlim ve Kudretinin kontrolünde. Onlara yine Allah’ın İradesi hükmediyor. Çiçekte müzeyyin ismi hâkim ise Namusta da İrade daha ziyade hâkim veya kevnî kanunlar gibi mecburen tâbi olmaya zorlanmıyoruz, İmanımızla, akıl ve ruhumuzun ikna edilerek, İrademizin kullanılması sayesinde Namuslara uyabiliyoruz! Ve bu Namuslar, Kullukta dinin tavsiye ettiği şeylerin tamamını da kapsar.]

"EL-HAKKU YÂ'LÛ" BİZZAT, HEM ÂKIBET MURADDIR

[Burada Emir, Kudret, İrade… Âleminden gelen Namusların çok doğru, hikmetli, ilmî ölçülerin ifadesi olduğu, kim tarafından uyulursa uyulsun, onlarla muvaffak olunacağı gerçekten çok harika tarzda anlatılıyor!]

[Bütün meselelerde ifrat ve tefrit, ilgili konuların namusuna aykırı hasletler oluyor!]

[Namuslar, ‘sadece cinsî anlamda değildir’ manasının harika ve önemli açılımına iyi örnekler olarak kabul edilebilir!]

“Kur'ân'ın yüksek meziyetlerinden biri de şudur ki: Kesrete ait bahislerden sonra Vahdet tezkirelerini yazıyor. Tafsilden sonra icmal yapıyor. Cüz'iyatın bahislerinden sonra Rububiyet-i mutlakanın düsturlarını, Sıfât-ı kemâliyenin namuslarını Fezlekelerle zikrediyor. Bu gibi fezlekelerin,Âyetlerin sonundaki faideleri, Âyetlerin ortalarında zikredilen mukaddemelere neticeler hükmündedirler. Veya illet olurlar, Ta ki sâmiin fikri âyetlerde zikredilen cüz'iyatla meşgul olup ulûhiyet-i mutlaka mertebesinin azametini unutmasın ki, Ubudiyet-i fikriyesine halel gelmesin.” (Mesnevi-i Nuriye, 311)

[Kanun ve Namuslar insanı kemale götüren temel unsurlar olarak vardır!]

[Dağlar o fıtrî namuslara, kanunlara tâbi olunan yerler olarak anlatılıyor. Meşakkatli ama hür, serbest olunan harika ortamlar! İslamiyet tam yaşansa bütün âlem saadet mekânları olabilir!]

[Hadis’in Namusu, doğru olarak, dinin, Kur’an’ın ölçüleriyle değerlendirilmesi, öyle mana verilmesi değil midir?]

[Felsefenin asla ulaşamadığı, Hürriyetin namusu ne kadar harika anlatılmış!]

[Devletin, milletin perişaniyeti, bu sahanın namuslarına uymamaktan olmadı mı?]

“Ey divaneler! İşitmediniz mi, anlamamış mısınız ki,الْمُؤ ْمِنُونَ اِخْوَةٌ اِنَّمَا Bir namus-u ilâhîdir. Veya körleşmiş misiniz ki, görmüyor musunuz ki, ‘Sizden hiçbiriniz Kendisi için istediğini Din kardeşi için istemedikçe tam iman etmiş olamaz.’ (Müslim, iman: 71,72) Bir düstur-u nebevîdir? (İlk Dönem, 501)

[‘Kendimiz için istediğimizi Din Kardeşimiz için istemenin’ çok yüksek bir ilahî Namus olması gerçekten çok ilginç değil midir? Bu ahlak hayatımızı nasıl şekillendirir.]

“Nevi insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes'ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. "Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım" diye, birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.” (İman-Küfür Muvazeneleri, 222)

NETİCE: Kur’an Felsefesinin şahsî ve içtimai hayatımıza bakan saadet Prensiplerinin tam bir ifadesi olan Namuslar insanlık ve medeniyetlerimiz için çok önemlidir. İslam literatüründe bunlara Namus, Nevamis deniliyor. Onlar da kanundur. Ama Kevnî Kanunlardan farklı, ilmen, aklen, kalben tâbi olunması iradelere havale edilen, bütün davranışlarımızı ihtiva eden, Esma-i Hüsnadan kaynaklanmış ve bizim imanlı İrademize arz edilmiş iki cihan saadetlerinin temelini meydana getirirler. Namus ve nevamis, Kur’an Felsefesinin bütün ahlaki değerlerinin farklı bir çekirdek ifadesidir, vesselam.

QOSHE - Risale-i Nurda, Kanun ve Namus Nedir?-3 - Halil Köprücüoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Risale-i Nurda, Kanun ve Namus Nedir?-3

22 0
17.12.2023

DİMAĞDA MERÂTİB-İ İLİM MUHTELİFEDİR, MÜLTEBİSE

Dimağda merâtip var, Birbiriyle mültebis, Ahkâmları muhtelif.

Evvel tahayyül olur, Sonra tasavvur gelir. Sonra gelir taakkul, Sonra tasdik ediyor, Sonra iz'an oluyor, Sonra gelir iltizam, Sonra itikad gelir.

İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâlet. (Sözler,958)

[Bunlar da bilginin yaptırım gücüne ulaşması için uyulması gereken Namuslar, Kanunlar olarak telakki edilse çok doğru olabilir!]

ONUNCU NOTA

…Cenâb-ı Hakkın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak ve âyât ve şahitlerin âyinelerinde cilvelerini görmek ve berâhin ve deliller mesâmâtıyla temâşâ etmek iktiza ediyor ki, senin üstünden geçen, kalbine gelen ve aklına görünen herbir nuru tenkit parmaklarıyla yoklama ve tereddüt eliyle tenkit etme. Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma. Belki gaflet esbabından tecerrüd et, onlara müteveccih ol, dur. Çünkü, ben müşahede ettim ki, marifetullahın şahitleri, burhanları üç çeşittir:

Bir kısmı su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüd etmek, külliyetle ona dalmak Gerektir. Tenkit parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez. {Devamı da okunabilir.} (İ.İcaz,340)

[Burada da imana ulaşmada lazım olan o sahanın Namusları anlatılıyor denemez mi?]

[Bu günkü kültürde bizler Namus kelimesini sadece cinsî meseleler için kullanırız. Evet, ahlakî, cinsi meselelerde Namus o meselelerin doğru tarafını, şeklini, manasını ifade eder. Ancak bu namus kelimesi, kevni kanunlar dışındaki meselelerdeki o sahanın doğru kanunları, düsturları, prensipleri anlamında Nevamis manalarını da ifade der ki tatbiki tamamen insanın iradesiyle gerçekleşmesine vesile olacağı şeylerdir, denilebilir. İslam’ın bizi yapmaya çağırdığı yardımlaşma, kerem düsturu ile Felsefenin mücadele esası örnek olarak ortaya konuyor.]

[Tevafuk-u cifrî ve Ebcedî bile, anahtar-ı gaybî, usul-ü edebî olarak bu sahanın Namusu olarak anlatılıyor ki........

© Risale Haber


Get it on Google Play