Geçtiğimiz hafta, sessiz sedasız dünya ekonomisi açısından en önemli toplantılardan biri gerçekleşti. Dünya Bankası (World Bank) ve Uluslararası Para Fonu’nun (International Monertary Fund-IMF), ABD’nin başkenti Washington’da gerçekleşen bahar toplantılarından bahsetmiyoruz. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile başkent Beijing’deki buluşması, sırasıyla dünyanın üçüncü ve ikinci büyük ekonomilerinin liderlerini buluşturdu. Ardarda iki yazıyla, Almanya Şansölyesi Scholz’un Çin’e gerçekleştirdiği bu ziyareti ve Almanya’nın Çin politikasını inceleyeceğiz.

Scholz’un ziyareti, ülkeye gerçekleştirdiği ikinci diplomatik tur; daha önce bir kez Şansölye seçildikten sonra 2022’de Çin’i ziyaret etmişti. Berlin, Çin mallarına olan bağımlılığı azaltmaya ihtiyacına dikkat çeken bir stratejiyi onayladıysa da; Çin, Almanya’nın ihracat odaklı ekonomisi için en önemli piyasalardan biri olmayı sürdürüyor. Almanya, ABD’den ve Transatlantik ilişkilerinden bağımsız biçimde Çin ile diyaloğunu ve ekonomik ilişkilerini geliştirmek istiyor. Tabii, Almanya’nın Çin’e yönelik stratejisi, Avrupa Birliği’nin genelini de etkileyeceği için oldukça önemli.

İşte, tam da bu nedenle; Almanya’nın Şansölyesi Scholz’un üç güne uzanan Çin ziyareti, son derece kritik önem taşıyordu. Scholz, bu ziyaretinde, Çin’e küresel piyasaların açıklığını ve diyaloğu teşvik etmeyi amaçlıyordu. Ancak, bunun da ötesinde Almanya ekonomisi, Çin’e çıkartma yaptı desek yeridir: Scholz’un Çin gezisine, Mercedes-Benz’in İcra Kurulu Başkanı Ola Kallenius ve BMW Genel Müdürü Oliver Zipse gibi otomativ sektörü yöneticilerini de içeren endüstrilerinin üst düzey yöneticileri de katıldı. Gezide yer alan diğer Alman endüstri devlerinden bazıları, Siemens, Merck ve Bayer idi.

Mercedes-Benz CEO’su Kallenius, henüz Beijing’deyken Alman yayın kuruluşu ARD’ye verdiği demeçte, Çin-Almanya ticari bağlarının sadece “geliştirilmemesi” aynı zamanda “genişletilmesi” gerektiğini de söyledi. Mercedes’in Çin stratejisi hakkında ise, “Bu kadar büyük bir pazardan çekilmek bir alternatif değil, aksine hedefimiz konumumuzu güçlendirmek” dedi.

Benzer biçimde, yine ARD’ye konuşan BMW’nin CEO’su Oliver Zipse ise, Kallenius’a çok benzer tonda konuştu. Zipse, “Çin’e yatırımda, risklerden çok fırsatlar görüyoruz” yorumunu yaptı.

Çin, taraflar arasında 254,1 milyar Avro’luk mal ve hizmet alışverişi ile 2023’te üst üste sekizinci yıldır, Almanya’nın en büyük ticaret ortağı olmaya devam etti. Almanya’nın Çin’e ihracatı ise, son yıllarda yaklaşık 100 milyar Avro civarında. ABD ve Fransa’dan sonra Çin’e yapılan ihracat, üçüncü sırada yer alıyor.

Almanya’nın devlerinin arasında bulunduğu en üst düzey iş insanlarının Çin’e yönelik tavrı net ve hevesli olsa da Şansölye Scholz’un, işi daha zordu. Bir yandan Çin ile Almanya’nın birbirlerine yönelik ticari bağlarının güçlülüğü ve Alman iş dünyasının bu bağları daha da güçlendirme hedefi; diğer yandan da, Batı’da Beijing’in yükselen gücüne karşı şüpheleri idare etmek zorundaydı. Elbette, dünyanın hala bir numaralı süper gücü olan ABD’nin, Çin ile rekabeti de, tarihi Transatlantik bağları nedeniyle Almanya’yı da, Washington’un tarafına çekiyor. Yine de, Avrupa’nın büyük güçleri Fransa ve Almanya, kendilerine özgü politikalarla daha “özerk” hareket etmek istiyor. Almanya da, Çin’le ilişkileri gibi konularda, kendi yolunu kendisi belirleyerek; ilişkideki ince ayarları da kendi çıkarlarına ve yönelimlerine göre yapmak arzusunda. Öte yandan, Ukrayna Savaşı’na yönelik olarak Avrupa Birliği’nin Çin’in Rusya’ya karşı tavır alma çağrılarını yanıtsız bırakması da, Almanya’yı düşündüren konular arasında.

BMW Yönetim Kurulu Başkanı Oliver Zipse, “Prensibimiz her zaman serbest ticaret ve rekabet olmalıdır. Çinli üreticilerinin bizi tehdit ettiğini hissetmiyoruz” dese de, orta ve küçük ölçekli işletmeler başta olmak üzere, tüm iş dünyası aynı fikirde değil.

Çin’de yaklaşık 5.000 Alman şirketi faaliyet gösteriyor. Çin’deki Alman Ticaret Odası’nın 150 üyesiyle yapılan bir ankete göre, bu müteşebbislerin üçte ikisi ülkede haksız rekabetle karşı karşıya kaldıklarını hissettiklerini söylüyor.

Scholz, ziyaretindeki hedefler arasında diplomatik olarak sadece Beijing’in siyasi elitleri ile temas kurmak yoktu: ayrıca Alman yatırımlarının olduğu yerlerde temaslar kurmak ve Shanghai’ın iş dünyasına; genel olarak da Çin’in kamuoyuna yönelik pozitif bir izlenim yaratmayı da amaçlıyordu.

Scholz, Çin’de ilk durağı, Almanya’nın başta otomotiv olmak üzere çeşitli alanlarda yatırımlarının bulunduğu Chongqing idi. Çin’in orta bölgelerinde yer alan Chongqing, yüksek düzeyde endüstrileşmiş 32 milyonluk bir megapol. Scholz, bu kentte ayrıca, Çin ve Almanya ekonomilerinin odak noktası olan “yeşil dönüşüm” ile ilgili projeler ve politikalarla ilgili temaslarda bulunmayı hedefliyordu. Örneğin, Chongqing’de Almanya’nın Saksonya Eyaleti ve Chongqing Üniversitesi tarafından yürütülen, su kalitesinin izlenmesine yönelik bir araştırma projesine yönelik tetkiklerde de bulundu.

Almanya Şansölyesi’nin programının tüm duraklarında turistik geziler de vardı: bunun sebebi de, Scholz ve ekibinin Çin’i “sokaklarında” daha yakından tanıması, Çin halkı ile yakından temasta bulunmasıydı. Ancak, gezinin bu kısmında sıkıntı yaşandı zira, İran’ın İsrail’e saldırısı nedeniyle, üç günlük gezinin ilk ayağındaki iş dışı geziler iptal edildi.

Scholz’un gezisinin ikinci durağı Şangay idi. Almanya Şansölyesi, burada da Tongij Üniversitesi öğrencileriyle buluştu ve ardından plastik üreticisi Covestro’nun inovasyon merkezini gezdi. Covestro, “yeşil ve sürdürülebilir” teknolojiler üzerinde çalışıyor ve yüksek kaliteli plastik ve bileşenlerinin üretiminde dünya liderleri arasında yer alıyor. Scholz’un ziyaretinde, iklim krizine karşı “yeşil dönüşüm” vurgusu nedeniyle, “ortak sürdürülebilir eylem”, Alman heyetinin en sık vurguladığı kavramdı.

Tongij Üniversitelilerle buluşmada ise, Almanya’da eğitim alacak bir Şangaylı bir öğrencinin, ülkenin esrarı kısmen yasallaştırması nedeniyle, Scholz’a “Berlin’de ikâmet etmekten korku duyduğunu” söylemesi gezinin en ilginç anlarındandı. Scholz da, “Merak etmeyin, Almanya’da herkes esrar içmiyor” diyerek öğrenciyi teselli ve teskin etmeye çalıştı. Bu diyalog da, kültürler arası yaklaşım farklarını gözler önüne seriyordu.

QOSHE - Almanya’nın Çin çıkartması - Hazar Gökçen Öney
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Almanya’nın Çin çıkartması

6 0
21.04.2024

Geçtiğimiz hafta, sessiz sedasız dünya ekonomisi açısından en önemli toplantılardan biri gerçekleşti. Dünya Bankası (World Bank) ve Uluslararası Para Fonu’nun (International Monertary Fund-IMF), ABD’nin başkenti Washington’da gerçekleşen bahar toplantılarından bahsetmiyoruz. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile başkent Beijing’deki buluşması, sırasıyla dünyanın üçüncü ve ikinci büyük ekonomilerinin liderlerini buluşturdu. Ardarda iki yazıyla, Almanya Şansölyesi Scholz’un Çin’e gerçekleştirdiği bu ziyareti ve Almanya’nın Çin politikasını inceleyeceğiz.

Scholz’un ziyareti, ülkeye gerçekleştirdiği ikinci diplomatik tur; daha önce bir kez Şansölye seçildikten sonra 2022’de Çin’i ziyaret etmişti. Berlin, Çin mallarına olan bağımlılığı azaltmaya ihtiyacına dikkat çeken bir stratejiyi onayladıysa da; Çin, Almanya’nın ihracat odaklı ekonomisi için en önemli piyasalardan biri olmayı sürdürüyor. Almanya, ABD’den ve Transatlantik ilişkilerinden bağımsız biçimde Çin ile diyaloğunu ve ekonomik ilişkilerini geliştirmek istiyor. Tabii, Almanya’nın Çin’e yönelik stratejisi, Avrupa Birliği’nin genelini de etkileyeceği için oldukça önemli.

İşte, tam da bu nedenle; Almanya’nın Şansölyesi Scholz’un üç güne uzanan Çin ziyareti, son derece kritik önem taşıyordu. Scholz, bu ziyaretinde, Çin’e küresel piyasaların açıklığını ve diyaloğu teşvik etmeyi amaçlıyordu. Ancak, bunun da ötesinde Almanya ekonomisi, Çin’e çıkartma yaptı desek yeridir: Scholz’un Çin gezisine, Mercedes-Benz’in İcra Kurulu Başkanı Ola Kallenius ve BMW Genel Müdürü Oliver Zipse gibi otomativ sektörü yöneticilerini de içeren endüstrilerinin üst düzey yöneticileri de katıldı. Gezide yer alan diğer Alman endüstri devlerinden bazıları, Siemens, Merck ve Bayer idi.

Mercedes-Benz CEO’su Kallenius, henüz Beijing’deyken Alman yayın kuruluşu ARD’ye verdiği demeçte, Çin-Almanya ticari bağlarının sadece “geliştirilmemesi” aynı zamanda “genişletilmesi” gerektiğini de söyledi. Mercedes’in Çin stratejisi hakkında ise, “Bu kadar büyük bir pazardan çekilmek bir alternatif değil, aksine hedefimiz konumumuzu........

© P24


Get it on Google Play