Leb demeden leblebiyi havada kapan ama o leblebiyi yutmadan önce kimin boğazına tıkmayı planlayan, Çorum’ mu Kırklareli’mi yoksa Ardahan leblebisi ile ünlü acaba veya leblebinin hangi bitkiden olduğunu neden sarı olduğunu, boza ile olan muhteşem ilişkisini , kuru haliyle boğazı tıkayabildiğini hiç düşünmeden, öğrenmeden direkt saadet zinciri malzemesi olarak sunabilen kıvraklıkta bir toplum…

Aslında bizler ‘Yapay Zeka’nın tam da vuku bulmuş haliyiz. İnanç mı uhuuu hemen inanırız.

Hedef; Daha çok para daha çok ihtişam .

Nitelik mi? O da ne?

Eskiler yıllarca okumuş, öğrenmiş, saygı sevgi bilgiyi taç etmiş. Eeee

Ömürleri bitmiş, yataklarda iki güzel laf , altını değiştirecek el beklemekte…

Bu mudur?

Yok aga ben gençken paralı rahat bir hayata çabucak ulaşmalıyım!!! Hatta ben yatağa hiç düşmeyeceğim!

Ancak her yükseliş, bir düşüş adayı değil midir?

Bilgi deyince…

Şu Voltaire’ i seviyorum.

‘Doktorlar, hakkında az şey bildikleri ilaçları, hakkında daha az şey bildikleri hastalıklar için, hakkında hiçbir şey bilmedikleri hastalara yazıyor’

Doktor randevuları bazen bir türlü saatini yakalayamaz. Paraya kıyıp geldiyseniz şöyle rahat koltuklarda oturup, orta sehpada öylece serilmiş yatan mecmuaları elinize aldığınız ve etrafı kritize etmekten tek gözünüz ortalarda diğer gözünüz dergideyken vakit bir türlü geçmez.

Hastalar sarkar. Ortamda mis kokulu şık giyimli sanki hiç tuvalete bile gitmeyen, burnunu asla karıştırmayan , gaz çıkarmayan insanların nazikane hallerine bakınca geriliminizi dışa vurmadan beklersiniz. Botokslu güzel asistanın- fenomen bir güzellik merkezine abone halli- ‘bir kahve daha’ ısrarından anlarsınız ki biraz daha bu koltukta kalacaksınız.

Dakikalar uzadıkça başlarım kibarlığına derkeeenn…

Bir topuklu ayakkabı tak tuku ile gözler kapıya çevrilir.

Üzerinde koyu renk bir döpiyes, civciv sarısı pırasa saçlarını ensesinde atkuyruğu yapmış bir hatun Angelina Jolie endamıyla tazeliği ve gençliğinin tüm verilerini kullanarak danışmaya yönelir ve… tık doktorun yanına sızar.

Kalırsınız öyle işte!

Sonra doktorla geçen konuşmalar arada yükselen hafif gülüşler, kapı açıldığı halde hafiften uzar ve gamzeli kadın yanakları al al dışarı çıkar. Ona verilen görevi tamamlamış, pazarladığı her ne ise, pardon ne yeni tedavüle çıkmış ilaç ise diyecektim, reçetelere yazılma onayını kazanmıştır.

Buna ‘Tıbbı Satış Pazarlaması’ diyebiliriz. Hep merak ederim ve çoğunlukla kesin öyledir demişimdir ki onlar nasıl bir ilacı pazarladıklarından zerre kadar nasiplenmemişlerdir. İlaç ne zaman çıktı, denenmesi kaç yıl sürdü, yan etkileri, yurt dışında nasıl bir konumda… bunlar bilinçsizce kapitalizmin elinde çok bilen insanlara sunuluyor maalesef. Doktorlar tarafından yazdırılmakta, sazanlar da atlamakta… Tıp okuyanın da- sözüm meclisten dışarı asla hepsi için konuşamam- yazdığı ve bizlerde denenmekte olan ilaçlar.

Bizden ala kobay mı olur? Hayatlarımızın kime… kıymeti ne kadar? Sonra;

Hakkında nereye gideceği belli olmayan hastalıklar için yazılan reçeteler tavsiyeler. Örnek mi hala ne tipi ne şekli belli olmayan bir corona… Sürekli şekil değiştiriyor. Kim biliyor kim anlıyor. Birileri aşı buluyor birileri yan etkisi yaşıyor ya da tuh yaramadı diyor. Sonra aşı bulanlar ödül alıyor, yanlış oldu deniyor yargılanıyor.Yine yeni yeniden varyantlar dikkaytttt tak maskeni…

Ya hastalar?

Doktorlar beş dakikada hangi hastanın geçmişindeki grafiği inceliyor da yazıyor o ilaçları. Al sana örnek; Ablamın karaciğer testlerine bakılmadan bir doktorun aylarca verdiği tırnak mantarı antibiyotiği… Ne mi oldu?

Şeker Hastası! Ömrü boyunca çekeceği bir ızdırap.

Hangimiz verilen ilaçların prospektini okuyoruz. Hangimiz okuduklarımızın yan etkisini doktora sorabiliyoruz?

Ve onların kaçı bize kızıp ‘Sen çok biliyorsun’ demeden açıklama yapıyor?

Yanımda tıbbi sözlükten ilaç ismi arayan doktor gördüm desem…

Kıssadan hisse; Doktor biliyor hasta biliyor, anne biliyor çocuk biliyor, öğretmen biliyor öğrenci biliyor, alıcı biliyor satıcı biliyor, okuyan biliyor okumayan biliyor da… kim neyi ne kadar doğru biliyor?

Şiddet… ‘Allah Allahhh neden’ diye sorma; Yangınlardayım!

QOSHE - Bilen Bilene - Sevgül Eroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bilen Bilene

19 0
31.12.2023

Leb demeden leblebiyi havada kapan ama o leblebiyi yutmadan önce kimin boğazına tıkmayı planlayan, Çorum’ mu Kırklareli’mi yoksa Ardahan leblebisi ile ünlü acaba veya leblebinin hangi bitkiden olduğunu neden sarı olduğunu, boza ile olan muhteşem ilişkisini , kuru haliyle boğazı tıkayabildiğini hiç düşünmeden, öğrenmeden direkt saadet zinciri malzemesi olarak sunabilen kıvraklıkta bir toplum…

Aslında bizler ‘Yapay Zeka’nın tam da vuku bulmuş haliyiz. İnanç mı uhuuu hemen inanırız.

Hedef; Daha çok para daha çok ihtişam .

Nitelik mi? O da ne?

Eskiler yıllarca okumuş, öğrenmiş, saygı sevgi bilgiyi taç etmiş. Eeee

Ömürleri bitmiş, yataklarda iki güzel laf , altını değiştirecek el beklemekte…

Bu mudur?

Yok aga ben gençken paralı rahat bir hayata çabucak ulaşmalıyım!!! Hatta ben yatağa hiç düşmeyeceğim!

Ancak her yükseliş, bir düşüş adayı değil midir?

Bilgi deyince…

Şu Voltaire’ i seviyorum.

‘Doktorlar, hakkında az şey bildikleri ilaçları, hakkında daha az şey bildikleri hastalıklar için, hakkında hiçbir şey bilmedikleri hastalara yazıyor’

Doktor randevuları bazen bir türlü saatini yakalayamaz. Paraya kıyıp geldiyseniz şöyle rahat koltuklarda oturup, orta sehpada öylece serilmiş yatan mecmuaları elinize aldığınız ve etrafı kritize etmekten tek gözünüz ortalarda diğer gözünüz dergideyken vakit bir türlü geçmez.

Hastalar sarkar.........

© Önce Vatan


Get it on Google Play