Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu öncesinde de Albay rütbesindeki Mustafa Kemal’in spora bakış açısı belliydi. Bu konu hakkında Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliğinde aldığı görevden ötürü dönemin hükümetine sunduğu raporda şu maddeler yer alıyordu:

1-Yeni neslin fikrî ve bedenî eğitimi için genç dernekleri ve izcilik ele alınmalıdır.
2-Gençler 12 yaşından itibaren esaslar dahilinde yetiştirilmelidir.
3-Spor kulüplerinde sağlığın korunması, spor fizyolojisi ele alınmalıdır.
4-Spor kulüp başkanları siyasetin dışında kalmalıdır.
5-Jimnastik ders saatleri arttırılmalıdır.

Atatürk’e göre spor her şeyden önce bir vatan vazifesiydi. “Açık ve kat’i söyleyeyim ki, sporda muvaffak olmak için her türlü muavenetten ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve kıymeti anlaşılmış olmak ve ona kalben muhabbet ve onu vatanî vazife telakki eylemek lazımdır” sözleri bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin ilk spor federasyonu olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifâkı 1922’de İstanbul’da kurulmuştu. Cumhuriyet ilkelerine bağlı olan bu ilk spor federasyonunun yöneticileri seçimle belirlenmekteydiler. İdman Cemiyetleri İttifakı‘nın ilk başkanlığına Ali Sami Yen, asbaşkanlıklara da Burhan Felek ve Ali Seyfi getirilmişti. Atatürk, Türk sporunun bu şekilde organize olmasına çok sevinmiş ve “Esas olan, bütün her yaştaki Türkler için beden terbiyesini sağlamaktır” diyerek, esas hedefin spor ile halk sağlığına dikkat çekmek olduğunu belirtmiştir. Bu teşkilat, 1938’de Atatürk tarafından Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne çevrilmiştir.

Türklerin sporla ilişkisi seneler evveline dayanmasına rağmen, spora verilen değerin ve gösterilen ilginin arttırılması ancak Cumhuriyet’le birlikte sağlanmıştır. 1924 yılında, savaştan yeni çıkmış ve Osmanlı döneminden kalan dış borçlarla boğuşan yeni Türk Devleti, bu dar boğaza rağmen, bir altın değerinin 10 lira olduğu dönemlerde, sporcuların Paris’te yapılacak Olimpiyat Oyunları’na en iyi biçimde hazırlanması için İdman Cemiyetleri İttifakı‘na 17 bin lira bütçe sağlamıştır.

1924 yılında yayınlanan köy yasasıyla köylerde nişan alma, cirit, güreş gibi köy oyunlarını öğretecek ve özendirecek hükümlere yer verilmiştir.

Atatürk, Halkevleri programına da sporun eklenmesini istemiş ve “Halkevleri Teşkilatının Umumi Esasları’ndan spor ve beden hareketleri, Türk gençliğinde ve Türk halkında spor ve beden hareketlerine sevgi ve ilgi uyandırmalı, bunlar bir kitle hareketi, milli bir faaliyet haline getirilmelidir” diyerek, sporun millî bir hareket olduğunu vurgulamıştır.

Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlâk da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler , zekâ kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben Sporcunun zeki ,çevik aynı zamanda ahlâklısını severim.

Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; hiç kimseyi aldatmayacaksın; memleket için hakiki mefkûre ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna mütehammil olacaksın; önüne nihayetsiz manialar yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine kani olarak bu maniaları aşacaksın. Bundan sonra sana büyüksün derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.

Her çeşit spor faaliyetini Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lâzımdır. Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan daha çok ciddi ve dikkatli davranması , Türk gençliğinin spor bakımından da milli heyecan içinde , itina ile yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır.

Türk milleti anadan doğma sporcudur. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile harman yerinde güreşirken görürsünüz. Ata en çok , ve iyi binen yalnız Türk erkekleri değildir. Türk kadını da bu işi iyi bilir.



Türk çocuklarına sporun bu günkü tekniğini öğretmek ve bunların bir kısmını bazı törenlerde ve bayramlarda dekor ortaya koymak gerekir. Buna lüzum var mı, yok mu ? gibi soruya söyle cevap verilebilir. Esasen yoktur ; fakat hakikati ufak bir örnekle ispat edebilmek için gereklidir.

Müspet bilimlerin temellerine dayanan , güzel sanatları seven , fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kuvvetli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık delilidir.

Tatbik eden , icra eden, karar verenden daima kuvvetlidir. · Hakikati konuşmaktan korkmayınız.

Açık ve kat` i söyleyeyim ki , sporda muvaffak olmak için her türlü muavenetten ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve kıymeti anlaşılmış olmak ve ona kalpten muhabbet ve onu vatani vazife telâkki eylemek lâzımdır.



Dünyada spor hayatı, spor alemi çok önemlidir. Bu kadar önemli olan spor hayatı bizim için daha önemlidir.

Her boy ölçüşmede arkalarında Türk Milletinin bulunduğu ve Millet şerefini düşünmelerini Türk sporcularına meslek düsturu olarak kaydediyorum.

Spor, ahlaktır. Sağlam Kafa, sağlam vücutta bulunur. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. Türk gençliği, sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır. Sporda başarılı olmak için bütün milletçe sporun niteliği ve değeri anlaşılmış olmak ve ona kalpten sevgiyle bağlanmak ve onu vatani görev saymak gerekir. Ben Türk gençliğinin spor yaparak güçlü olmasını isterim. Dünya spor hayatı ve spor dünyası çok mühimdir.

Bu kadar mühim olan spor hayatı, bizim için daha mühimdir. Çünkü ırk meselesidir, ırkın ıslahı meselesidir ve hatta biraz da medeniyet meselesidir. Cumhuriyet, fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister.Yurt savunması bakımından bu derece ehemmiyetli olan izcilik, ferdi ve milli eğitim bakımından da o nisbette önemlidir.Müsbet ilimlerin temeline dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan bahtiyar, kuvvetli bir nesil yetiştirmek siyasetimizin açık gayesidir.

Her ulus çocuklarının sıhhatli ve gürbüz olmaları için yaşadıkları bölgenin sıhhi şartlarını temin etmek, devlet halinde bulunan siyasi teşekküllerin en birinci ödevidir…Türk çocuklarına sporun bugünkü tekniğini öğretmek ve bunlardan bir kısmını bazı törenlerde ve bayramlarda dekor olarak koymak gerekir.Muhterem Gençler, Hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır: Galip gelmek ve mağlup olmak. Size Türk gençliğine tevdi ettiğimiz vicdan emaneti, yalnız ve daima galip olmaktır ve eminim daima galip olacaksınız.

Spordan yoksun olan bir gençlik nasıl ki vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa, insan denen varlığın kafa yapısı da ne derece tekamül ederse etsin, bedeni inkişafı noksan ve yetersiz olursa, o kafayı ileriye götüremez, taşıyamaz. Türk Çocuğu! Her işte olduğu gibi, havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte, seni bekleyen yerini, az zamanda dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk Ulusu mutlu olacaktır.

Bir insan hayatında büyük bir muvaffakiyet kazanabilir. Fakat, yalnız onunla övünerek kalmak isterse, o muvaffakiyet de unutulmaya mahkumdur. Onun için çalışmak ve daima muvaffakiyet aramak, herkes için esas olmalıdır.

Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu en kısa zamanda başarmalıyız. Bütün millet ve memleket evlatlarını sportmen yapabilmek için sarfedilen çalışmanın ehemmiyet ve kudsiyeti aynı derecede kıymetli ve mühimdir. Zafer, zafer benimdir diyebilenin; başarı, başaracağım diye başlayanın ve başardım diyebilenindir. Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.

Açık ve kat’i olarak söyleyeyim ki, sporda muvaffak olabilmek için her türlü yardımdan ziyade, bütün milletce sporun mahiyetinin ve değerinin anlaşılmış olması gerekmekte, onu kalpte muhabbet ve vatani bir vazife olarak telakki eylemek lazımdır. Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar; Türk gençliği, gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

Yorgunluk her insan, her mahluk için tabii bir haldir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirme kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifade etmeyi bilmeliyiz.

Dünyada yenilmez kimse, yenilmeyen takım, yenilmeyen ordu, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenilgilerden sonra üzülmek de tabiidir. Ancak bu üzüntü insanın maneviyatını yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen, toparlanarak kendini yeneni yenmek için olanca gücü ile, azimle daha çok çalışmalıdır.

Akşehir’de bizzat ATATÜRK tarafından düzenlenen bir futbol maçını izlemeye Anadolu da ki tüm komutanlar davet edildi. Akşehir, Batı Cephesi Komutanlığı’nın karargahına ev sahipliği yapıyordu. Dünya gözünü Anadolu’ya çevirmiş, Türk Ordusu’nun taarruz edip etmeyeceğine dikkat kesilmişti. Böylesi bir dönemde düzenlenen futbol maçı türlü yorumlarla karşılandı.

28 Temmuz 1922 tarihinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve diğer komutanlar maçın yapılacağı sahaya geldi. Vakit öğleden sonraydı. Saha toprak, kaleler filesizdi. Sahanın üç yanını genç subaylar, havacılar, doktorlar, astsubaylar, askerler, işçiler, şoförler ve bazı meraklı Akşehirliler çevirmişlerdi. Komutanlar için sahanın uzun kenarına yakın bir yerde ahşap bir tribün kurulmuştu.

‘’Tribünün birinci sırası Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Y. Şevki Paşa, Nurettin Paşa ve Fahrettin Paşa'ya ayrılmıştı. Paşaların çoğu ilk kez bir futbol maçı izleyecekti. İkinci sıraya Cephe Kurmay Başkanı Albay Asım Gündüz, Birinci Kolordu Komutanı Albay İzzettin Bey, Dördüncü Kolordu Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey ile cephe, ordu ve kolordu üst subayları oturdular Hakem ve oyuncular uzun şortluydu. Ayaklarında bot, yarım çizme ya da postal vardı. Biri kırmızı formalıydı, öteki beyaz. Kaleciler dizlerine sargı bezi sarmışlardı.”

4. Kolordu subaylarıyla Batı Cephesi karargâh subayları arasındaki maç başkomutan, cephe komutanı ve genelkurmay başkanının gözleri önünde oynandı ve 2- 2 berabere bitti.

Maç tamamen bir maskeydi. Herkes, Türk ordusunun sosyal ve sportif faaliyetlerle oyalandığını düşünüyorlardı, oysa komutanlar bu maçı bir araya gelme fırsatı olarak değerlendiriyordu. Karşılaşmanın ardından, 28 Temmuz gecesi Büyük Taarruz planı üzerinde çok önemli kararlar alındı.

O gece alınan en önemli karar “6 Ağustos’ta ordulara verilen taarruz emri“ idi Sonrası malum! Masada planlanan ne varsa, Mehmetçik onu harp sahasında büyük bir kahramanlık olarak gerçekleştirdi.

Büyük Taarruz’un başlama vuruşu Akşehir’deki yüzyılın futbol maçıyla yapılmış oldu. Ben tüm takımları çok seviyorum MİLLİ TAKIMI TUTUYORUM diyen büyük önder Atatürk tüm spor severlerin yüreğinde hak ettiği yerini aldı.

QOSHE - ATATÜRK’ÜN SPOR VE SPORCU İLE İLGİLİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ - İbrahim Güray Aytekin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ATATÜRK’ÜN SPOR VE SPORCU İLE İLGİLİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ

23 16
03.01.2024

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu öncesinde de Albay rütbesindeki Mustafa Kemal’in spora bakış açısı belliydi. Bu konu hakkında Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliğinde aldığı görevden ötürü dönemin hükümetine sunduğu raporda şu maddeler yer alıyordu:

1-Yeni neslin fikrî ve bedenî eğitimi için genç dernekleri ve izcilik ele alınmalıdır.
2-Gençler 12 yaşından itibaren esaslar dahilinde yetiştirilmelidir.
3-Spor kulüplerinde sağlığın korunması, spor fizyolojisi ele alınmalıdır.
4-Spor kulüp başkanları siyasetin dışında kalmalıdır.
5-Jimnastik ders saatleri arttırılmalıdır.

Atatürk’e göre spor her şeyden önce bir vatan vazifesiydi. “Açık ve kat’i söyleyeyim ki, sporda muvaffak olmak için her türlü muavenetten ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve kıymeti anlaşılmış olmak ve ona kalben muhabbet ve onu vatanî vazife telakki eylemek lazımdır” sözleri bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin ilk spor federasyonu olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifâkı 1922’de İstanbul’da kurulmuştu. Cumhuriyet ilkelerine bağlı olan bu ilk spor federasyonunun yöneticileri seçimle belirlenmekteydiler. İdman Cemiyetleri İttifakı‘nın ilk başkanlığına Ali Sami Yen, asbaşkanlıklara da Burhan Felek ve Ali Seyfi getirilmişti. Atatürk, Türk sporunun bu şekilde organize olmasına çok sevinmiş ve “Esas olan, bütün her yaştaki Türkler için beden terbiyesini sağlamaktır” diyerek, esas hedefin spor ile halk sağlığına dikkat çekmek olduğunu belirtmiştir. Bu teşkilat, 1938’de Atatürk tarafından Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne çevrilmiştir.

Türklerin sporla ilişkisi seneler evveline dayanmasına rağmen, spora verilen değerin ve gösterilen ilginin arttırılması ancak Cumhuriyet’le birlikte sağlanmıştır. 1924 yılında, savaştan yeni çıkmış ve Osmanlı döneminden kalan dış borçlarla boğuşan yeni Türk Devleti, bu dar boğaza rağmen, bir altın değerinin 10 lira olduğu dönemlerde, sporcuların Paris’te yapılacak Olimpiyat Oyunları’na en iyi biçimde hazırlanması için İdman Cemiyetleri İttifakı‘na 17 bin lira bütçe sağlamıştır.

1924 yılında yayınlanan köy yasasıyla köylerde nişan alma, cirit, güreş gibi köy oyunlarını öğretecek ve özendirecek hükümlere yer verilmiştir.

Atatürk, Halkevleri programına da sporun eklenmesini istemiş ve “Halkevleri Teşkilatının Umumi Esasları’ndan spor ve beden hareketleri, Türk gençliğinde ve Türk halkında spor ve beden hareketlerine sevgi ve ilgi uyandırmalı, bunlar bir kitle hareketi, milli bir faaliyet haline getirilmelidir” diyerek, sporun millî bir hareket olduğunu vurgulamıştır.

Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlâk da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler , zekâ kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben Sporcunun zeki ,çevik aynı zamanda ahlâklısını severim.

Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; hiç kimseyi aldatmayacaksın; memleket için hakiki mefkûre ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna mütehammil olacaksın; önüne nihayetsiz manialar yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine kani olarak bu maniaları aşacaksın. Bundan sonra sana büyüksün derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.

Her çeşit spor faaliyetini Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lâzımdır. Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan daha çok ciddi ve dikkatli davranması , Türk gençliğinin spor bakımından da milli heyecan içinde , itina ile yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır.

Türk milleti anadan doğma sporcudur. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile........

© Önce Vatan


Get it on Google Play