Estetik artık sınır tanımıyor ve fotokopi insanlar dolaşıyor etrafımızda. Eskiden "bütün uzakdoğulular birbirinin aynı, kim kimdir anlayamıyoruz" derken şimdi hiç kimseyi ayıramıyoruz birbirinden. Bana göre devamlı yaptırılan estetik kişinin kendini sevmemesinden kaynaklı. Kendiyle barışık değil. Ayna da kendine bakamıyor, baktı mı kusur arıyor. Bu arada mecbur kalınan sağlık nedeniyle yaptırılanları katmıyorum elbette. Artık gencecik kızlar bile botoks peşinde. Dijital üreticiler krem tanıtıyor,"güzelliğimi, cildimi bu kreme borçluyum" diyor ama yaş 20 küsurlarda. Aslında anlamamız gereken her birey tektir. Yaradan muhteşem yaratmış, olması gerektiği gibi. Senin zihnin, senin algıların, sesin, gözlerin, burnun, ağzın, vücudun başka hiç kimsede olmayan büyük bir değer. Çünkü özelsin. Ama nedense herkes kendini değiştirme çabasında. İnsanlar estetikler yaptırıyor çünkü kendini sevmiyor, kendiyle mutlu değil. Oysa kendini sevmek bencillik değil. Kendini sevmek başkasını sevebilmeyi getirir, kendini sevmeyen başkasını sevemez. Mutluluk kendimizden başlar. Sen kendinle mutlu değilsen istediğin kadar estetik yaptır, istediğin kadar mutluluk eğitimlerine git, istediğin kadar mutluluk kitapları oku, yine de elinde kalan koca bir sıfır olur. Ve bu yüzden mutluluk arayışın bitmez. Biraz aynada kendiniziizleyin, kendinizle konuşun. Kendinizde olan her şeyi ne kadar çok beğendiğinizi kendinize anlatın, yaradana teşekkür edin. Böylece hem kendinizi sevmeye başlarsınız, hem paranızdan kumbarada birikmeye başlar. Azıcık deneyin, bir söz dinleyin.

MUTLULUĞU SEÇTİM, YA SEN?

Bu arada sevgili Yeşim Akıncı'nın kitabı takıldı gözüme. Diyor ki; "Mutluluk herkesin aradığı fakat çok az kişinin sahip olduğu ya da ulaşılmaz gördüğü bir hedeftir. Mutlu olmak bir seçimdir aslında... Kimi zaman seçimlerimiz, mutluluğa, bir perde gibi set çeker. Kimi zaman ise bizler, o setleri yıkarız."

Kitapta mutlu olmanın yollarını, mutlu beyin/mutsuz beyin farkını ve duygusal setleri yıkmanın yöntemlerini paylaşıyor. Mutluluk, ilişkiler ve uygulamalı rahatlama yöntemleri üzerine yazdığı bu kitap, zaten sahip olduğunuz mutluluğunuzu yeniden keşfetmenize ve mutluluk haritanızı birlikte tasarlayıp , kendi kişisel mutluluk reçetenizi çıkarmanıza yardımcı olacak ipuçları veriyor.

"Tekrar hatırlamakta fayda var; mutluluk, sizsiniz.Mutluluk; seçimleriniz, yaşadıklarınız ve hayatınıza bakış açınızda gizli. Mutluluk, aslında büyük bir parçanız. Onu kimseye vermeyin; sizden almalarına engel olun. Sadece hak edenlerle paylaşmayı öğrenin. Paylaştıkça büyüdüğünü görüp, onun tadını çıkarın. Mutluluğunuz daim olsun!" diyor. Şöyle kahvenizi elinize alıp, notlar alarak okuyun isterim.

ANNEM,KOVBOYLAR VE SARHOŞ ATLAR

Milliyet Gazetesi’nin bu yıl 34’üncüsünü düzenlediği ‘Haldun Taner Öykü Ödülü’ yarışmasını “Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar” adlı öykü kitabıyla Polat Özlüoğlu kazandı.Yazara ödülü özel bir törenle verildi. Ödülünü jüri başkanı Doğan Hızlan’ın elinden alan Özlüoğlu, “Bir öykücü için Türkiye’nin en büyük edebiyat ödüllerinden biri olan Haldun Taner Öykü Ödülü’nü almanın büyük önemi var. Onun adına verilen bir öykü ödülüne sahip olmak gurur ve mutluluk verici” dedi.

RACHMANINOF'UN KRALİÇESİ

Dünyanın en iyi piyanistlerinden biri olan ve ‘Rachmaninoff’un Kraliçesi’ adıyla tanınan Val entina Lisitsa, 24 Şubat’ta İstanbul’a geliyor. Ukrayna kökenli Amerikalı, internet üzerindeki büyük başarısını küresel bir konser kariyerine dönüştürerek, Avrupa, ABD, Güney Amerika ve Asya’nın en prestijli konser mekanlarında sahne aldı. YouTube kanalı, 650 binden fazla abone ve 147 milyon görüntülemeyle müzikseverleri büyülemeye devam ediyor. Ayrıca, Spotify hesabında aylık 1 milyondan fazla dinleyiciye ulaşarak dinleyici kitlesini genişletiyor. Valentina Lisitsa’nın 24 Şubat’taki konseri, İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.

DİLEK HANİF PARİS'İ FETHETTİ

Moda dünyasının önde gelen isimlerinden Dilek Hanif, Paris Haute Couture haftası kapsamında, muhteşem bir sergiyle İlkbahar/Yaz Couture koleksiyonunu tanıttı. İlk kez Paris Haute Couture haftasında sergilenen bu özel koleksiyon, Türk ve Osmanlı kültürünün zengin mirasından esinlenerek tasarlandı. Hotel de Crillon’da, Dilek Hanif ev sahipliğinde gerçekleşen sergide, Alix Desmoineaux, Chris Lavish, Romane, Flora Coquerel, Jihee Lee, Raphael Say, Ayten Danışman, Ebru Karaçam, Angela Usenko, Anouchka Gauthier, Aslı Kuseyrioğlu, Filiz Karaçam, Ayşe Ege, Ece Ege, Hande Hanif, Leyla Canbaz ve Feray Tokmak gibi sanat ve cemiyet dünyasından tanınmış isimleri katıldı. Büyülü ve etkileyici bir atmosferde gerçekleşen organizasyonda, davetliler Hanif’in yaratıcılığının en yeni ifadesine tanıklık ederek, göz alıcı koleksiyonun ortaya çıkardığı zarafet ve ihtişamla büyülendi.

SABIRLI KUŞ BÜTÜN KUŞLARDAN DAHA İYİ UÇAR

Son günlerde yaptığım eğitimlerde en çok gördüğüm şey hiç bir noktada sabretmesini bilmiyoruz... Her şey hemen olsun, hemen değişsin istiyoruz. Siz hiç Çin bambu ağacını duydunuz mu? Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum yine filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık gerçek boyuna ulaşır. Sizce Çin bambu ağacı boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Bu sorunun yanıtı tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edilebilir miydi?”

Sabır, sıkıntılar karşısında dayanabilmek, metanet gösterebilmektir. Zamanın süslü, renkli elbiselerle karşımıza çıktığı gibi, simsiyah yüzüyle de karşımıza dikildiği olur. Böyle anlarda soğukkanlı ve güçlü durabilmektir sabır. Bazen akışına bırakmak gerekir; yaprakları, suyu, mevsimleri, olayları, insanları ve bekleyip görmek gerekir sonuçları. Mevlana der ki; Sabırlı olun, zira bulutlar ağlamasa, yeşillikler nasıl gülebilir? Aceleci olmayın, maksada sabırla erişilir, acele ile değil. Alelâde otlar iki ay içinde, kırmızı gül ancak bir yılda yetişir. Tencerede bile yavaş ve ustaca kaynayan yemek, delice kaynayandan daha lezzetlidir. Üzülme, istediğin bir şey olmuyorsa, ya daha iyisi olacağı için; ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur. Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahşedilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın, en güzel çareleri düşünürsün uygularsın fakat yine bir şeyler olmuyorsa, kendini yerden yere vurman iyi bir durum değildir. Direnmekle, kendi iç huzurunu bozarsın. Sabırla uygula sana verilmiş olanları, o anki imkanlarınla. Tüm iyi şeyler sabredince gelir.

AĞZI OLAN KONUŞUYOR

Son günlerde berbat bir konu tartışılıyor. Demek sevgili Duygu Asena'yla başlayan kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmesi, bir erkeğe mecbur olmaması için yazılan, çizilen her şey, eşitlik üzerine söylenmiş sözler hala anlaşılamamış. Hala "hesabı erkek öder, ödeyemeyen benimle yemeğe falan çıkamaz" diyebilen bir zihniyetin olması çok şaşırtıcı. Asla hediye alınmazmış, bir kaç özel gün haricinde, o da pahalı olmayan cinsten. O zaman şunu da ekleseymiş "erkek döver, söver, sever" Çünkü bunu düşünen zihniyet o zaman 'parasını ben veriyorum, benim dediğim olur' zavallılığını kabul etmiş oluyor. Bir de sonuna kadınların 'kendi değerini anlaması için söyledim' demesi beni benden aldı. Kadınlar maddi her şeylerini sevgili, koca, her neyse o adamların üstüne yıkarak mı kendi değerlerine anlam katıyor, yoksa kendini iyice yere mi düşürüyor?Yani zengin adamlar dışında diğer adamlar çöp mü oluyor? Yahu ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Yoksa konuşulmak ve reklamın iyisi kötüsü olmaz adına kendimizi para avcısı kimliğine sokmak mı kadının değerini arttırıyor? Hadi bakalım uzmanlık sorusu size...

BİR ALANA BİR BEDAVA

Efendim hiç anlamadığım bir şekilde reytinglerde kendine yer edinebilen programlardan birine denk geldim internette. Birileri karısını, kocasını aldatıyor,herkes bir araya geliyor,yüzleşme falan oluyor, kavgalar çıkıyor, saçlar yolunuyor. Ağlamalar, bağırmalar, krizler. Hey Allahım, acaip bir kurgulama var, figüranlar toplanmış, televizyona çıkacaksın, o yüzden rezilleş denmiş. İşte geçen gün denk geldiğim programda adamın foyası çıkıyor ve sevgilisin de karısına da aynı yüzüğü aldığını görüyoruz. Adam savunmasını şöyle yapıyor: ‘Bir alana bir bedavaydı, ne yapsaydım yani?’ Valla öyle kaldım, yok artık bu kadarı fazla. Saçmalık artık sınır tanımıyor yani.

HAYAT NEDİR BİLİYOR MUSUNUZ?

“Bilge’ye sormuşlar: 'Hayat nedir?' diye. Tam o esnada elinde bir kâse kiraz olan bilge, kâseyi uzatmış ve demiş ki: 'Hayat, işte bu bir kâse kirazdır!' Hayat ne dün yediğiniz yemek, ne daha önce size söylenenler, ne de daha önce yap- tıklarınızdır. Hayat, ne yarın katılacağınız toplantı, ne bir sene sonra nerede olacağınız ve ne de daha sonra yapmayı planladıklarınızdır. Hayat, tam da şu andır. Şu an ne yaptığınız, ne düşündüğünüz ya da ne hissettiğinizdir.”

Kendinizin olduğu şeyle siz sandığınız şeyi oluşturanları karıştırmayın lütfen. Elbette ki herkes farklı süreçlerden geçti ve içinde bulunduğu 'an'a geldi. Ve o an, yine o sürece karışacak. Her saniye bu böyle oluyor zaten. Yani bütün yaşadığınız aslında yaşadığınızı sandığınız anlar tanımlamalarınızı oluşturuyor. Ama içinde bulunduğunuz 'an' şimdi düşündüğünüz, şimdi yaptığınız; şimdiniz. Ne dün, ne yarın! Sadece o an! Hayat, bundan başka bir şey değil. An!”

Sevgi ve ışığınızla anları yakalayacağını günleriniz olsun.

QOSHE - BİRAZ SÖZ DİNLEYİN - Almula Merter
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

BİRAZ SÖZ DİNLEYİN

18 0
28.01.2024

Estetik artık sınır tanımıyor ve fotokopi insanlar dolaşıyor etrafımızda. Eskiden "bütün uzakdoğulular birbirinin aynı, kim kimdir anlayamıyoruz" derken şimdi hiç kimseyi ayıramıyoruz birbirinden. Bana göre devamlı yaptırılan estetik kişinin kendini sevmemesinden kaynaklı. Kendiyle barışık değil. Ayna da kendine bakamıyor, baktı mı kusur arıyor. Bu arada mecbur kalınan sağlık nedeniyle yaptırılanları katmıyorum elbette. Artık gencecik kızlar bile botoks peşinde. Dijital üreticiler krem tanıtıyor,"güzelliğimi, cildimi bu kreme borçluyum" diyor ama yaş 20 küsurlarda. Aslında anlamamız gereken her birey tektir. Yaradan muhteşem yaratmış, olması gerektiği gibi. Senin zihnin, senin algıların, sesin, gözlerin, burnun, ağzın, vücudun başka hiç kimsede olmayan büyük bir değer. Çünkü özelsin. Ama nedense herkes kendini değiştirme çabasında. İnsanlar estetikler yaptırıyor çünkü kendini sevmiyor, kendiyle mutlu değil. Oysa kendini sevmek bencillik değil. Kendini sevmek başkasını sevebilmeyi getirir, kendini sevmeyen başkasını sevemez. Mutluluk kendimizden başlar. Sen kendinle mutlu değilsen istediğin kadar estetik yaptır, istediğin kadar mutluluk eğitimlerine git, istediğin kadar mutluluk kitapları oku, yine de elinde kalan koca bir sıfır olur. Ve bu yüzden mutluluk arayışın bitmez. Biraz aynada kendiniziizleyin, kendinizle konuşun. Kendinizde olan her şeyi ne kadar çok beğendiğinizi kendinize anlatın, yaradana teşekkür edin. Böylece hem kendinizi sevmeye başlarsınız, hem paranızdan kumbarada birikmeye başlar. Azıcık deneyin, bir söz dinleyin.

MUTLULUĞU SEÇTİM, YA SEN?

Bu arada sevgili Yeşim Akıncı'nın kitabı takıldı gözüme. Diyor ki; "Mutluluk herkesin aradığı fakat çok az kişinin sahip olduğu ya da ulaşılmaz gördüğü bir hedeftir. Mutlu olmak bir seçimdir aslında... Kimi zaman seçimlerimiz, mutluluğa, bir perde gibi set çeker. Kimi zaman ise bizler, o setleri yıkarız."

Kitapta mutlu olmanın yollarını, mutlu beyin/mutsuz beyin farkını ve duygusal setleri yıkmanın yöntemlerini paylaşıyor. Mutluluk, ilişkiler ve uygulamalı rahatlama yöntemleri üzerine yazdığı bu kitap, zaten sahip olduğunuz mutluluğunuzu yeniden keşfetmenize ve mutluluk haritanızı birlikte tasarlayıp , kendi kişisel mutluluk reçetenizi çıkarmanıza yardımcı olacak ipuçları veriyor.

"Tekrar hatırlamakta fayda var; mutluluk, sizsiniz.Mutluluk; seçimleriniz, yaşadıklarınız ve hayatınıza bakış açınızda gizli. Mutluluk, aslında büyük bir parçanız. Onu kimseye vermeyin; sizden almalarına engel olun. Sadece hak edenlerle paylaşmayı öğrenin. Paylaştıkça büyüdüğünü görüp, onun tadını çıkarın. Mutluluğunuz daim olsun!" diyor. Şöyle kahvenizi elinize alıp, notlar alarak okuyun isterim.

ANNEM,KOVBOYLAR VE SARHOŞ ATLAR

Milliyet Gazetesi’nin bu yıl 34’üncüsünü düzenlediği ‘Haldun Taner Öykü Ödülü’ yarışmasını “Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar” adlı öykü kitabıyla Polat Özlüoğlu kazandı.Yazara ödülü özel bir törenle verildi. Ödülünü jüri başkanı Doğan Hızlan’ın elinden alan Özlüoğlu, “Bir öykücü için Türkiye’nin en büyük edebiyat ödüllerinden biri olan Haldun Taner Öykü Ödülü’nü almanın büyük önemi var. Onun adına verilen bir öykü ödülüne sahip olmak gurur ve mutluluk verici” dedi.

RACHMANINOF'UN KRALİÇESİ

Dünyanın en iyi........

© Önce Vatan


Get it on Google Play