Eski adı İslâm Enstitüsü yeni adıyla İlâhiyat Fakültesi’nde tanıştım. Dört yıl arkadaşlığım oldu.

Ütüsüz elbise giymez, kravatsız dışarı çıkmaz, üzerine toz kondurmaz, iki dirhem bir çekirdek giyinen değerli şık ve titiz bir arkadaştı.

Çelik gibi hafızdı. Kur’an-ı Kerim’i baştan sona 606 sayfayı yanlışsız ezbere okurdu.

Unutmamak için devamlı tekrarlardı.

Derslerine çok iyi çalışır, zil çaldıktan sonra hemen sınıfa girer, hocalara karşı gayet saygılı davranır, kimseyle çekişme durumuna girmezdi.

Öğle sonu ders bittikten sonra sınıfın birinde benim başlattığım Arapça derslere katılır ve dersine de çok çalışırdı.

Dört sene sonra okuldan mezun olunca birçok arkadaşımız öğretmenliği, birçoğu vaizlik veya müftiliği seçerken bu nazik adam, Kur’an kursu öğreticiliğini seçti.

“Beni hafız yapan hocalarımın yolunu devam ettireceğim” diyordu. Dediğini de yaptı.

Eşi hanımefendiyle beraber aynı kasabaya Kur’an kursu hocası olarak atandılar.

Değerli eşi kız öğrencileri hafız yaparken, kendisi de erkek öğrencileri hafız yapmaya başladı.

Dersine giyim kuşamına dikkat eden zarif adam, öğretmenliğine de çok önem verdi. Kısa zamanda kasabanın nüfusuna göre yetiştirdiği hafız sayısı dikkate alınarak Türkiye birincisi seçildi.

Başarılı olduğunu gören çevre il ve ilçelerden de veliler, çocuklarını onun kursuna göndermek için gayret gösterdiler.

O kasaba ilçe olunca o ilçenin ilk müftisi o oldu.

Müfti oldu ama Kur’an kursundaki derslerini devam ettirdi.

Resmi kurs hocalarından daha fazla o ilgilendi.

Hafız olanları, hariçten orta ve lise diploması aldırarak üniversiteyi bitirmelerini sağlıyordu.

Yeni ilçe olan bu şehir, eski yerinden deniz kıyısına doğru kaymaya başladı.

Deniz kıyısına dükkânlar, caddeler, meydanlar, resmi daireler, belediye binası yapılınca cemaat eski camiler uzak olduğundan namazlarını dükkânlarında kılmaya başladılar.

Cuma namazını da belediye nikâh salonunda kılıyorlardı.

Müfti efendi, Cuma namazı için belediye nikâh salonuna doğru yürürken, yanına şehrin hükümet tabibini, mal müdürünü de alıyor dükkânlardaki esnafı camiye davet ederek gidiyordu.

Fakat Cuma namazını belediye nikâh salonunda kılmaları hepsinin zoruna gidiyordu.

28 Şubat 1997 darbesinin en şiddetli günlerini hiç görmezden geliyor, garnizon komutanını da yanına alarak Cuma namazına gidiyordu.

O günlerde ben İstanbul Merkez Vaizi iken, O müfti, kaymakamına giderek beni konferansa kaymakam beyin davet etmesini sağlamış ve ben 27.04.1998 tarihinde o şehirde konferans vermiştim.

Selamlama konuşmasını da kaymakam bey yapmıştı.

Şehrin belediye başkanı 68 kuşağından eski bir solcuydu ve deniz kenarında cami yapılmasına karşı çıkıyordu.

Kaymakam, müftiyi destekliyordu ama bu destek pek aleni değildi.

Müfti bir gün nakliyeciler derneğine gider, boş kamyonların Pazar günü birer kamyon taş getirip deniz kenarına cami yeri diye belirlediği yere yıkmalarını ister ve isteği yerine getirilir.

Pazartesi günü belediye başkanının kışkırttığı bazı insanlar, hazır bir dilekçeye imza atarlar ve camiye ihtiyaç olmadığı, uzakta kalan eski camilerinin dolmadığını anlatan dilekçeyi hem kaymakam beye, hem de belediye başkanına sunarlar.

Kaymakam bey, dilekçenin bir suretini müftiye verir.

O haftanın Cuma günü o nazik, narin, zarif müfti, cemaate, listenin elinde olduğunu, dilekçe verenlerin kendilerini bildiğini, o gün öğleden sonra bir araya gelerek cami yaptırma ve yaşatma derneğini onların kurması gerektiğini, eğer yapmayacak olurlarsa, gelecek Cuma günü cami yapılmasına karşı olan bu adamların kürsiden ilan edileceğini, ayrıca bir afişe isimlerini yazıp ilan tahtalarına asacağını söyler.

Öğleden sonra dilekçe verenler bir araya gelirler ve müftiyi ziyaret ederek kendilerinin hacı çocuğu, hoca çocuğu olduklarını söylerler ve derneği kurmaya başlarlar.

Deniz kenarının en güzel camisi böylece ortaya çıkıverir.

Ütüsüz elbise giymeyen, üzerine ve dinine toz kondurmayan bu değerli insan, önce insan yetiştirir, sonra cami yapar.

O, şimdi bir başka ilçede sessizce ve derinden o güzel hizmetlerine devam eder.

QOSHE - O örnek bir müfti idi - Mahmut Toptaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

O örnek bir müfti idi

29 0
19.02.2024

Eski adı İslâm Enstitüsü yeni adıyla İlâhiyat Fakültesi’nde tanıştım. Dört yıl arkadaşlığım oldu.

Ütüsüz elbise giymez, kravatsız dışarı çıkmaz, üzerine toz kondurmaz, iki dirhem bir çekirdek giyinen değerli şık ve titiz bir arkadaştı.

Çelik gibi hafızdı. Kur’an-ı Kerim’i baştan sona 606 sayfayı yanlışsız ezbere okurdu.

Unutmamak için devamlı tekrarlardı.

Derslerine çok iyi çalışır, zil çaldıktan sonra hemen sınıfa girer, hocalara karşı gayet saygılı davranır, kimseyle çekişme durumuna girmezdi.

Öğle sonu ders bittikten sonra sınıfın birinde benim başlattığım Arapça derslere katılır ve dersine de çok çalışırdı.

Dört sene sonra okuldan mezun olunca birçok arkadaşımız öğretmenliği, birçoğu vaizlik veya müftiliği seçerken bu nazik adam, Kur’an kursu öğreticiliğini seçti.

“Beni hafız yapan hocalarımın yolunu devam ettireceğim” diyordu. Dediğini de yaptı.

Eşi hanımefendiyle beraber aynı kasabaya Kur’an kursu hocası olarak atandılar.

Değerli eşi kız öğrencileri hafız yaparken, kendisi de erkek öğrencileri hafız yapmaya başladı.

Dersine giyim kuşamına dikkat eden zarif adam, öğretmenliğine de çok önem verdi. Kısa zamanda kasabanın nüfusuna göre yetiştirdiği hafız sayısı dikkate alınarak Türkiye birincisi seçildi.

Başarılı olduğunu gören çevre il ve ilçelerden de veliler, çocuklarını onun........

© Milli Gazete


Get it on Google Play