Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin hayatı anlatılır­ken, hep neticede galip gelen peygamberlerdir.

Musa aleyhisselam, Firavun’un bilim adamlarıyla karşı karşıya geldiğinde içinde biraz korku hissettiği zaman Rabbimiz, Musa aleyhisselama:

“Musa, içinde bir korku hissetti.

Biz, "Korkma, şüphesiz yüce olan sensin’ dedik” diye haber verir. (Ta-Ha süresi, ayet 20/67-68)

“O peygamberdi” diyerek işin içinden sıyrılmaya kalkmayalım.

Rabbimiz geçmiş peygamberleri bize örnek olarak veriyor, ayrıca bizim için de:

“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer mü'min iseniz mutlaka en üstün sizsiniz” buyurur. (Al-i İmran süresi, ayet 3/139)

Günü­müzde bizim basında anlatılanlarda ise hep Müslü­manlar mağluptur ve mağlup olmaya mahkûmdur.

Ne hikmetse mağlup olanlar anlatılıyor.

Bazı bölgelerde birisi öldüğünde, ağıtçı kadını çağırıyorlar, parayla ağlattırıyorlar.

Bizim basınımız da aynı bunun gibi ağıtçılık yapıyor.

Arkadaşın birisi benden, Arapça “kesimhane” anlamına gelen bir kitabı yayınlamamı istemişti.

Ben de okudum, “Yayınlayamam” dedim. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de, Müslümanların devamlı galibiyetlerinden bahsedilmiştir.

O kitap ise İhvan-ı Müslimin’in nasıl doğrandığını anlatıyor. Ben de yayınlamam.

İhvan-i Müslimin’in dünya üzerindeki olumlu etkilerini yazarsan işte o kitab yayınlanır” demiştim.

Örneğin, Firavun karşısında Hz. Musa, Nemrut kar­şısında Hz. İbrahim vb. gibi hep peygamberler galip ol­muştur.

Yani mesele yalnız ahirete bırakılmıyor.

Biz, bütün namazlarımızın ardında selamdan önce “Rabbena atina fidünya haseneten/Rabbimiz, dünyamızı ve ahiretimizi güzel eyle…” diye dua ederiz.

Siz bu dünyada boynu bükük yaşasanız da ahirette “cennet” var demiyoruz.

Biz, İslam’ı kabul etmekle, başarıyı elde etmiş insanlarız.

İslam’da, dünyada devlet, ahrette cennet vaad ediliyor.

Rabbimiz

“Yeryüzüne, salih kullarım vâris olacaktır" diye yazdık.” (Enbiya süresi, ayet 21/105)

Biz, bozulanı düzelten, düzgün olanı devam ettiren, salihlerden olmaya çalışalım.

Bu dünyada İslam’a göre yaşamayana ahirette cennet de yok.

İnsan, müminlik görevini yapmalıdır. Çünkü Rabbim, yeryüzünün idaresini müminlere verdi.

Bu idareye sahip olamaz da başkalarına kaptırırsa ve “zulme uğramak bizim kaderimizde varmış” diyorsa, o kişiye de “Hadi sen cennete gir” demezler, burada üzerine düşeni yapmamıştır çünkü.

Yani her mümin, nerede, kim ne zulme uğradığı bilinecek; fakat bu yayılmayacak yayılırsa beri taraftaki insanların, Müslü­manların kalbine korku basar.

Bazı Müslümanlarımızı İslami nedenlerle biraz hapse atıyorlar, oradan çıkınca aylarca yapılan kötülükleri anlatıyor. Ama kendisini dinleyen genç kardeşlerimizi de korkutuyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Bela ve musi­betleri anlatmayınız” buyuruyor. Öyle ki “Ehli olma­yana hastalıklarınızı bile anlatmayın” diye buyrulmuştur.

Benim prensibimdir, eğer bir yere gidip gelmişsem, ora­daki Müslüman kardeşlerimin güzel, faydalı faaliyetlerini duymuşsam, onu anlatırım.

Konya’ya gittiğimde, benim daha önce namaz kıldır­dığım caminin imamı, öylesine bir gayret göstermiş ki, mahallede namaz kılmadık kimse kalmamış.

Bunu nasıl yaptığını sordum; “Ho­cam, her za­man ezan okuduktan sonra, bütün evleri kapı kapı dolaşıp çaldım” dedi. Adamın birisi bir gün, tabanca çekmiş, “Ye­ter, yetti artık; bir defa daha benim kapımı çalarsan öldü­rürüm” demiş.

İmam, “Yukarıya doğru gidi­yorum, ben dö­nene kadar sen giyin” diyor ve tekrar dö­nüyor. Kapıyı tekrar çalıyor. Adam giyiniyor, geliyor. O da bunu, bu şe­kilde başarmış. Meselâ bu başarılı adamın anlatılması gere­kir.

Bir de kötü şeyler anlatılmaya­cak. Bunlar bilinmesin mi?

Hayır, herkesin bilmemesi ge­rekir.

Hani bir genelkurmay başkanı Amerika’nın, Rusya’nın elinde ne kadar silah var, bunu bilmelidir. Fakat bunu halk bilmemelidir. Halk bunu bilecek olursa moralmen yıkılır. O yüzden yet­kili kişiler bazı şeyleri bi­lir.

Hani Kur’an-ı Kerim’de:

“Onlara emniyet veya korkuya ait bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Eğer o haberi rasüle ve onlardan olan emir sahiplerine götürselerdi, onların içinden o haberden mana çıkaracak olanlar onu bilirdi. Eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı çok azınız müstesna siz şeytana uyardınız” buyurur. (Nisa süresi, ayet 4/83)

İslâmi bir devlette bütün Müslümanlar, devletinin devamı için gözcü, bekçi, koruyucudurlar.

Mütteki insanın tarifinde bu vardır. İslam devletinin ayakta durması için her an uyanık olan insan demektir.

Devletinin çıkarına veya zararına olan olay veya haberi duyduğunda, hemen onu yetkili birimlere bildirmelidir. Halka bildirerek paniğe sebep olmamalıdır.

Devletin yetkili birimleri, açıklamakta fayda görürlerse onlar açıklarlar.

QOSHE - Korku salmak yok - Mahmut Toptaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Korku salmak yok

16 8
29.03.2024

Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin hayatı anlatılır­ken, hep neticede galip gelen peygamberlerdir.

Musa aleyhisselam, Firavun’un bilim adamlarıyla karşı karşıya geldiğinde içinde biraz korku hissettiği zaman Rabbimiz, Musa aleyhisselama:

“Musa, içinde bir korku hissetti.

Biz, "Korkma, şüphesiz yüce olan sensin’ dedik” diye haber verir. (Ta-Ha süresi, ayet 20/67-68)

“O peygamberdi” diyerek işin içinden sıyrılmaya kalkmayalım.

Rabbimiz geçmiş peygamberleri bize örnek olarak veriyor, ayrıca bizim için de:

“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer mü'min iseniz mutlaka en üstün sizsiniz” buyurur. (Al-i İmran süresi, ayet 3/139)

Günü­müzde bizim basında anlatılanlarda ise hep Müslü­manlar mağluptur ve mağlup olmaya mahkûmdur.

Ne hikmetse mağlup olanlar anlatılıyor.

Bazı bölgelerde birisi öldüğünde, ağıtçı kadını çağırıyorlar, parayla ağlattırıyorlar.

Bizim basınımız da aynı bunun gibi ağıtçılık yapıyor.

Arkadaşın birisi benden, Arapça “kesimhane” anlamına gelen bir kitabı yayınlamamı istemişti.

Ben de okudum, “Yayınlayamam” dedim. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de, Müslümanların devamlı galibiyetlerinden bahsedilmiştir.

O kitap ise İhvan-ı Müslimin’in nasıl doğrandığını anlatıyor. Ben de yayınlamam.

İhvan-i Müslimin’in dünya üzerindeki olumlu etkilerini yazarsan işte o kitab yayınlanır” demiştim.

Örneğin, Firavun karşısında Hz. Musa, Nemrut kar­şısında Hz. İbrahim vb. gibi hep peygamberler galip ol­muştur.

Yani mesele yalnız ahirete bırakılmıyor.

Biz, bütün namazlarımızın ardında selamdan önce “Rabbena........

© Milli Gazete


Get it on Google Play