Dünyamıza doğup ilk nefes alışımızda dönüş yoluna girmiş oluyoruz.
Sayılı nefeslerimizden tüketiyoruz.
Hicret kelimesi, Müslümanlara has bir kelimedir. Aslında hicret cahiliye dilinde bir yerden başka bir yere gitmek oluyor. Herkes göç yapar ama hicret sayılmaz.
Hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz:
“Muhacir, Allah’ın yasaklarından uzaklaşandır (İnkardan imana, haramdan helala göç edendir” buyurmuş. (Buhari, Sahih, K. İman, bab 4, Ahmet, Müsned, Abdullah bin Amr rivayeti)
Hicret, İslam’ı yaşayacağı yere gitmek veya haram olan şeyi terk edip helalı işlemek şeklinde yapılır.
Özellikle tasavvuf kişinin iç dünyasıyla ilgilenmiştir.
Peygamberin (S.A.V.) Hira Mağarası’na her sene gidip i’tikafa girmesi; kendisi ve Rabbi ile baş başa kalması; halkı bırakıp Hakla halvet olması, içinin güzelleşmesi olayı vardır.
Bunu, sonraki alimlerimiz bir sünnet olarak Ramazan’ın yirminci günü sabah namazından bayram sabahına kadar mescitte ibadet ve tefekkür için kalmayı devam ettirmişlerdir.
Mevlevilerde buna “Çile” denilmektedir. Farsça’da çile ‘kırk’ demektir.
Çileye girmek kırk güne girmek anlamındadır.
Şeyh Galip çile hanede 1001 gün kalmış, sonra Şeyh Galip olarak çıkmıştır.
Dinimiz hiçbir zaman devamlı çileyi tavsiye etmemiştir.
İ’tikaf, hayatımızda hiç olmazsa bir defa yapılmalıdır.
Allah (C.C.), “Yere, göğe sığmam. Mümin kulumun gönlüne sığarım” buyurmaktadır.
Bu hadisi kudsi diye biline meşhur söz, İmam Gazali’nin İhya’sında geçer. İhya isimli kitabın içinde geçen hadislerin kaynaklarını araştıran Iraki, bunun aslının olmadığını ancak buna benzer bir hadisi kudsi’nin kaynağının olduğunu ve Sevgili Peygamberimizin
“Yeryüzü ehlinden Allah için kab vardır. Rabbinizin kabı, salih kullarının kalpleridir.
O kalplerin Allah’a en sevimlisi de, kalbi en yumuşak ve en ince olandır” buyurur. (Taberani, Müsned-i Şamiyyin, Ebu Inbatü’l-Havlani rivayeti)
Bu gün insanlar siyasi sebeplerle başka ülkelere kaçıyorlar.
Bunlara mülteci deniliyor. Peygamber (S.A.V.) ashabından 80 kişi Habeşistan’a hicret ettiğinde müşrikler Amr İbn-i As ile bir kişiyi, mültecileri geri almak için elçi yollamıştı.
Amr İbn-i As (R.A.) sonradan Müslüman olmuş. İslâm tarihinde Mısır’ın fethini gerçekleştirmiş, en büyük siyasi dahimiz olmuştur. Amr İbn-i As (R.A.), Habeşistan’a gittiğinde, “Bunlar bizim ülkeden kaçıp size sığınmışlar; bize iadesini istiyoruz” diyor. İlticacılar çağrılıyor, temsilci olarak Cafer bin Ebu Talib (R.A.) seçiliyor.
Protokol gereği Cafer’in (R.A.) Habeş kralı Necaşi’nin huzuruna girdiğinde eteğini öpmesini, önünde secde etmesini istiyorlar.
Cafer (R.A.) bunu reddediyor. “Secde etmem, yıllarca biz putlara ve ileri gelenlere secde ettik. Yeni bir insan geldi, mahluka secde edilmez; Allah katında herkes eşittir dedi ve biz de makul gördük, iman ettik” diyor.
Necaşi, “İsa (A.S.) konusunda ne biliyorsunuz? Peygamberiniz ne söylüyor” diye soruyor.
Ayet-i Kerime’yi okuyor:
“Ey ehli kitap, dininizde haddi aşmayın ve Allah’a karşı gerçek dışında bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah'ın Rasülü, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve ondan bir ruhtur. Allah'a ve rasüllerine iman ediniz. ‘Allah üçtür’ demeyin. Böyle demekten vazgeçin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Allah ancak bir tek ilâhtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerdekiler O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa Süresi, Ayet 4/171)
Bunun üzerine Necaşi, “Allah’a yemin ederim ki işte İsa tam budur” diyor ve Necaşi, Müslümanları müşriklere teslim etmiyor. Necaşi’nin sonradan Müslüman olduğu ve hatta gıyabında Peygamberimizin cenaze namazını kıldığı söylenir.
Burada dikkat çekici nokta şu. Sahabe şöyle düşünebilirdi. Bunların protokolü buymuş. Gönlümde iman olduğu halde secde edivereyim dememiştir.
Tebliğde küfüre rol icabı ilgi gösterip hoş görünmek yoktur.
Bunun daha çok zararı vardır. Onun için her zaman her yerde kesin tavır koymak gerekir.
Bulunduğunuz her yerde İslam’ın izzetiyle yürüyün. O zaman karşınızdaki size saygı duyacaktır.
En katmerli kafir zatıyla değerlidir. Çünkü onu Allah yaratmıştır. İnsanlardan uzak durmak yok. Küfrüne yaklaşmamak var. Bizim en iyi kelimelerimizle o insan üzerindeki pisliği gidermemiz gerekir.
Kesinlikle Müslüman olduğunuzu içinde taşıdığı inkar pisliğini temizlemeye çalıştığınızı söyleyeceksiniz.
Cennetle müjdelenen Aşere-i Mübeşşere’nin bir kısmı 17-18 yaşında Müslüman olmuşlardır.
Hedefimiz sadece genç değildir, genç, ihtiyar, yatalak ne olursa olsun onu Rabbimiz yaratmıştır. Biz onun cehennemden cennete gitmesine çalışırsak cennete layık hale gelebiliriz.
Peygamberimiz (S.A.V.)
“Benimle sizin haliniz ateş yakan birinin haline benzer. Ateş, etrafı aydınlatınca kelebekler ve hayvanlar ateşe hücum eder ve içine atılmaya başlarlar. Adam onları uzaklaştırmaya çalışıyor, kelebekler ise ateşe doğru gidiyor. İşte siz yanmış cehennem ateşine koşarken ben de sizin cehenneme düşmemeniz için kemerlerinizden çekiyorum” diyor. (Buhari, Sahih, K. Rikak, bab 26 el intiha ani’l-measıy)
Ayette Firavun bütün güçlerini topluyor ve
"Bütün hilelerinizi toplayın sonra sıra halinde gelin. Bugün üstün gelen kazanacaktır’ deyince,
Musa, içinde bir korku hissetti.
Biz ‘Korkma, şüphesiz yüce olan sensin’ dedik” (Ta-Ha Süresi, Ayet 20/64-68)
Rabbimiz buyurur:
“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer mü'min iseniz mutlaka en üstün sizsiniz.” (Al-i Imran Süresi, Ayet 3/139)