Baybars’ın askeri dehasını ve cesaretini apaçık bir şekilde ortaya koyduğu savaş ise, bütün bölgenin geleceğini derinden etkileyecek olan ve 7. Haçlı Seferi’nde yapılan Mansure Muharebesi olmuştu.

6. Haçlı Seferi sonucunda Eyyubi hükümdarı el-Kâmil tarafından haçlı komutanı 2. Friedrich’e 10 yıllığına sivil idaresi teslim edilen Kudüs, el-Salih tarafından Harezmlilerin desteği ile tekrar kurtarılmıştı. Bu durum ise Avrupa’da duyulmuş, kutsal şehrin yeniden alınması için 1245'te Papa IV. Innocentius önderliğinde hareketlenme başlamıştı. Ancak bu kez krallar ve senyörler, yeni bir haçlı seferi için çok da hevesli görünmüyorlardı. Aldıkları yenilgilerin çaresizlikleri, papa ve din adamlarına karşı duyulan saygının azalmaya başlaması, aydınlanma tohumlarının yeni yeni yeşermesi, kutsal bir haçlı seferi yapmak anlayışını ciddi oranda zedelemişti. Esasında bu yeni akım da yine haçlı seferleri ile zengin ve gelişmiş İslam dünyasını tanımaları ile olmuştu.

Ancak her şeye rağmen gerçekten koyu bir Katolik ve kutsal şehrin Hıristiyanlarda olmasına samimi bir şekilde inanmış bir adam vardı. Bu kişi Fransa kralı 9. Saint Louis’den başkası değildi. Louis, ağır bir hastalığa yakalanmış ve kurtulmasının mucize göründüğü bir zamanda, eğer iyileşirse Tanrı’ya şükür olarak, Kudüs üzerine yeni bir sefer yaparak kutsal şehri tekrar Hristiyanlığın hizmetine alacağına söz vermişti. Sonrasında bu ağır hastalıktan kurtulması üzerine Papa’nın çağrısına uyan tek Kral olarak yeni bir haçlı seferi için hazırlıklarını yapmıştı.

1248 yılında kral Louis, İngiliz birlikleri ile de takviye ettiği ordusu ile 7.Haçlı seferini başlatmış bulunuyordu. İlk olarak ordusu ile Kıbrıs’a geldi ve burada hem Avrupa’dan gelen şövalyeler, Akkâ’dan gelen Hospitalier ve Templier tarikatlarının şövalyeleri ve Suriye’den gelen haçlı baronları ile birleşerek bu yeni haçlı seferinin yol haritasını çıkardılar.

Buna göre, Kudüs’ün tekrar alınması için asıl olarak zapt edilmesi gereken yer Mısır idi. Çünkü mevcut şartlarda Kudüs’ü koruyabilecek yeterliliğe sahip tek güç Mısır Eyyubi Devleti idi. Bu nedenle bu yeni seferin Mısır başkenti Kahire üzerine yapılması planlandı.

Diğer taraftan Papa IV. Innocentius organize ettiği bu yeni haçlı seferinin başarılı olması için İslam dünyası üzerine gönderdiği orduyu geri taraftan diplomatik yollarla da desteklemeye çalışıyordu. Bu yıllarda, kendilerinden sonra İslam dünyasının başına yeni bir bela olarak çıkmış Moğollar ile çeşitli mektuplaşmalar yaparak, onların da bu haçlı seferine desteğini almaya çalışmış ancak Moğolların sadece kendi çıkarlarını düşünen anlayışlarından dolayı başarılı olamamıştı.

Son hazırlıkların da bitmesi üzerine Kıbrıs’tan yola çıkan birleşik Haçlı ordusu, hedefleri doğrultusunda, Kahire’ye ulaşmak için en stratejik mevki olarak gördükleri liman şehri Dimyat’ın önüne geldiler. Kral, gemisinden inerek bizzat ordusunun başında saldırıyı başlattı. İlk gün yapılan savaşı kesin olarak haçlılar kazandılar. Bunun üzerine Eyyubi ordu komutanı Emir Fahreddin, mücadeleyi göze alamayarak, gece yarısı ordusunu toplayarak, Dimyat’tan ayrıldı. Ertesi gün, askerlerin kaçtığını ve haçlılar karşısında yalnız bırakıldıklarını gören halk da büyük bir üzüntü ile şehri terk ettiler. Haçlı birlikleri, 3 gün boyunca Dimyat’a saldırmadılar. Bunun bir savaş hilesi olup sahte bir geri çekilme olduğunu düşündüler. Böylesine önemli bir şehrin bu kadar ucuz bırakılacağını hiç düşünmüyorlardı. Ancak kısa zaman sonra şehrin gerçekten terk edildiğini anladıklarında büyük şenlikler ve ilahiler içinde şehre girerek Dimyat’ı ele geçirdiler. Artık bundan sonraki hedef Kahire idi.

Sultan el-Salih ise bu sırada son derece ilerlemiş hastalığı ile boğuşmaktaydı. O, haçlıların Kahire’ye saldırı yapmak için Kıbrıs’ta bulunduğunu öğrendiğinde, Suriye’de birliği sağlamak için mücadele halinde idi. Bu sırada ağır bir hastalığa tutulmuş olmasına rağmen, derhal ülkesini savunmak için Kahire üzerinden Mansure şehrine gelmiş, ancak hareket kabiliyeti olmadığından Dimyat’a emir Fahreddin’i ordunun başında göndermişti. Şehrin düştüğünü haber aldığında oldukça öfkelenmiş ve birçok kişiyi idam etmişti. Bu ağır haber, hastalığını da iyice artırmış artık kendinden ümitler kesilmişti.

Nil kıyısındaki Mansure şehri, artık iki taraf için de savaşın kaderini tayin edecek yer olduğu anlaşılmıştı.

Mansure, başkent Kahire’yi korumak için el-Kâmil tarafından özel olarak inşa edilmiş bir kentti. Şimdi el Salih ve Eyyubi ordusu burada konuşlanmış ve haçlıları burada karşılayacaklardı. Eğer Mansure düşerse, Kahire’nin önünde hiçbir engel kalmayacaktı. Ordunun öncü birliği ise emir Fahreddin komutasında Mansure’nin dışında Nil kıyısında ordugâh kurmuştu.

9. Louis ise günlerce süren değerlendirmeler sonucunda, hedeflerini Kahire olarak belirlemiş bütün ordusuna hareket emrini vermişti. Dimyat gibi bir şehri kolayca almanın verdiği özgüven ile yola çıkan haçlı birlikleri, Nil Nehri’nin önüne gelmiş ve dört bir taraftan Eyyubi birliklerinin baskınlarına rağmen nehri geçmeye çalışıyorlardı.

Louis’in kardeşi Robert d’Artois ise Templier Şövalyeleri, İngiliz savaş birliği ve öncü kuvvetlere kumanda ediyordu. Robert, öncü birliği ile kralın ordusundan daha hızlı hareket etmiş ve Nil’in sığ bölgelerinden geçerek, Eyyubi ordu karargâhının önüne gelmişti. Yanındaki şövalyelerin tüm itirazlarına ve abisi Louis’in kendisinden habersiz hiçbir saldırı yapılmaması kararına rağmen, sabaha karşı Eyyubi ordugâhına emrindeki 1500 kadar şövalye ile saldıran Robert, büyük bir zafer kazanmıştı. Emir Fahreddin ise daha ne olduğunu anlamadan hamamdan çıkmış ve silahını bile kuşanamadan şehit edilmişti.

Eyyubiler için bu noktada her şey karmakarışık ve olabildiğince berbattı. Louis komutasındaki haçlı birlikleri Nil’i geçip Mansure’ye varmak üzereydi. Kardeşi Robert ise kimsenin haberi bile olmadan Mansure önündeki ordugâha baskın yapıp komutanı dâhil öncüleri yok etmişti. Şimdi yeni hedefi ise hiç vakit kaybetmeden güçsüz kalan Mansure’ye girip sultanı ve kaleyi ele geçirip, abisi kral Louis’e ,tamamen korumasız kalan Kahire’yi hediye etmekti.

Bu arada daha büyük bir felaket olmuş ve son büyük sultan el Salih, vefat etmişti. Ancak bu haber herkesten saklanmış ve yönetimi, sultanın Türk eşi, son derece etkin bir kadın olan Şecerüddür devralmıştı. Bu durumu ise sadece birkaç kişi biliyordu. Sanki sultan yaşıyormuş gibi hareket ediyor ve yönetimi onun adına devam ettiriyordu. Şecerüddür, kendisine son derece saygı duyan ve içinde Baybars’ın da bulunduğu üst düzey emirler ile istişare yapmış ve saltanatı devralmak üzere el-Salih’in Hısnı Keyfa’da bulunan (Hasankeyf) oğlu el muazzam Turan Şah’ı Mansure’ye davet etmek üzere Memluklerin reisi Aktay’ı görevlendirmişti.

İşlerin bu kadar karışık ve kritik olduğu bu noktada ise 25 yaşındaki Baybars ortaya çıkmış, tarihi misyonu üzerine almış ve bütün olayların akışını değiştiren inanılmaz işlere imza atmıştı.

Sultanın ölmesi, baştan beri kendisinden hiç hoşlanmadıkları emir Fahreddin’in şehit edilmesi, reisleri Aktay’ın Turan Şah’ı getirmek üzere Hasankeyf’e gitmesi üzerine Baybars, ortaya yeni bir lider olarak çıkmış ve 700 kişilik Memluk birliği de etrafında toplanmıştı. Robert’in 1500 kişilik seçme şövalyeler ile Mansure’ye doğru geldiğini gören Baybars bu kısacık zaman dilimi içinde son derece soğukkanlı davranmış, zekâsının ve cesaretinin ne denli olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koyacak bir plan yapmıştı.

Baybars, Mansure şehrinin ve kalesinin tüm kapılarını sonuna açtırdı. Şehirde kimseyi bırakmayarak kendine bağlı hafif silahlı Memlukleri de dar sokaklar içinde hizalanmış binalara yerleştirdi. Böylece şehir, dışarıdan bakınca terk edilmiş görüntüsü veriyordu. Kısa zamanda şehrin önüne gelen Şövalyeler, tam da Baybars’ın düşündüğü gibi şehrin terk edildiğini düşündüler. Dimyat’ı da bu şekilde almış olan Haçlılar, bu özgüven ile hızla şehre girdiler. Yağma için boş şehrin dar sokaklarında ilerlemeye başladılar. Aslında kazandık dedikleri noktada yok olacakları bir planın içine doğru ilerlediklerini anlamaları çok zaman almadı. Tüm şehre dağıldıklarında Baybars’ın emri ile harekete geçen Memlukler, ağır zırhlı ve atlı şövalyeleri dar sokaklarda teker teker yok etti. Robert dâhil tamamına yakını öldürüldü. Bununla yetinmeyen Baybars, bundan sonra da defalarca olacağı gibi düşmana aman vermeden takip ederek onları Dimyat’a kadar kovaladı.

Mansure’de olanların duyulması ile Memlukler, tüm dünyaya kendilerini tanıtmışlardı. Baybars ise şimdi gerçek bir kahraman olarak herkesin kabul ettiği bir lider olmuştu.

Bu arada Turan şah, Mansure’ye gelmiş ve yeni sultan olarak komutayı devralmıştı. Derhal Dimyat’a çekilen ve iyice zayıflayan haçlılara saldırı başlattı. Burada yapılan Fariskur Savaşı ile Haçlı birlikleri kesin bir şekilde yenildi ve Kral Louis dâhil kalan ordunun tamamına yakını esir alındı. Burada da Baybars, savaşın kazanılmasında en önemli rolü oynamıştı. 25 yaşındaki Baybars, Avrupa’nın en büyük kralını kendi elleri ile esir etmişti. Böylece 7. Haçlı Seferi de başarısızlıkla tarihin sayfalarında yerini almış bulunuyordu. Bu durum, hem Haçlı Seferleri ve hem de Avrupa ve dünya tarihi açısından da çok önemli sonuçlar doğurmuş, bundan sonra artık Kudüs’e yönelik hiçbir sefer yapılamamış, Haçlı Seferleri’nin de hiçbir önemi kalmamıştı.

QOSHE - 7. Haçlı Seferi, Mansure Muharebesi ve Baybars’ın savaş dehası - Harun Yapıcı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

7. Haçlı Seferi, Mansure Muharebesi ve Baybars’ın savaş dehası

66 0
29.04.2024

Baybars’ın askeri dehasını ve cesaretini apaçık bir şekilde ortaya koyduğu savaş ise, bütün bölgenin geleceğini derinden etkileyecek olan ve 7. Haçlı Seferi’nde yapılan Mansure Muharebesi olmuştu.

6. Haçlı Seferi sonucunda Eyyubi hükümdarı el-Kâmil tarafından haçlı komutanı 2. Friedrich’e 10 yıllığına sivil idaresi teslim edilen Kudüs, el-Salih tarafından Harezmlilerin desteği ile tekrar kurtarılmıştı. Bu durum ise Avrupa’da duyulmuş, kutsal şehrin yeniden alınması için 1245'te Papa IV. Innocentius önderliğinde hareketlenme başlamıştı. Ancak bu kez krallar ve senyörler, yeni bir haçlı seferi için çok da hevesli görünmüyorlardı. Aldıkları yenilgilerin çaresizlikleri, papa ve din adamlarına karşı duyulan saygının azalmaya başlaması, aydınlanma tohumlarının yeni yeni yeşermesi, kutsal bir haçlı seferi yapmak anlayışını ciddi oranda zedelemişti. Esasında bu yeni akım da yine haçlı seferleri ile zengin ve gelişmiş İslam dünyasını tanımaları ile olmuştu.

Ancak her şeye rağmen gerçekten koyu bir Katolik ve kutsal şehrin Hıristiyanlarda olmasına samimi bir şekilde inanmış bir adam vardı. Bu kişi Fransa kralı 9. Saint Louis’den başkası değildi. Louis, ağır bir hastalığa yakalanmış ve kurtulmasının mucize göründüğü bir zamanda, eğer iyileşirse Tanrı’ya şükür olarak, Kudüs üzerine yeni bir sefer yaparak kutsal şehri tekrar Hristiyanlığın hizmetine alacağına söz vermişti. Sonrasında bu ağır hastalıktan kurtulması üzerine Papa’nın çağrısına uyan tek Kral olarak yeni bir haçlı seferi için hazırlıklarını yapmıştı.

1248 yılında kral Louis, İngiliz birlikleri ile de takviye ettiği ordusu ile 7.Haçlı seferini başlatmış bulunuyordu. İlk olarak ordusu ile Kıbrıs’a geldi ve burada hem Avrupa’dan gelen şövalyeler, Akkâ’dan gelen Hospitalier ve Templier tarikatlarının şövalyeleri ve Suriye’den gelen haçlı baronları ile birleşerek bu yeni haçlı seferinin yol haritasını çıkardılar.

Buna göre, Kudüs’ün tekrar alınması için asıl olarak zapt edilmesi gereken yer Mısır idi. Çünkü mevcut şartlarda Kudüs’ü koruyabilecek yeterliliğe sahip tek güç Mısır Eyyubi Devleti idi. Bu nedenle bu yeni seferin Mısır başkenti Kahire üzerine yapılması planlandı.

Diğer taraftan Papa IV. Innocentius organize ettiği bu yeni haçlı seferinin başarılı olması için İslam dünyası üzerine gönderdiği orduyu geri taraftan diplomatik yollarla da desteklemeye çalışıyordu. Bu yıllarda, kendilerinden sonra İslam dünyasının başına yeni bir bela olarak çıkmış Moğollar ile çeşitli mektuplaşmalar yaparak, onların da bu haçlı seferine desteğini almaya çalışmış ancak Moğolların sadece kendi çıkarlarını düşünen anlayışlarından dolayı başarılı olamamıştı.

Son hazırlıkların da bitmesi üzerine Kıbrıs’tan yola çıkan birleşik Haçlı ordusu, hedefleri doğrultusunda, Kahire’ye ulaşmak için en stratejik mevki olarak gördükleri liman şehri Dimyat’ın önüne geldiler. Kral, gemisinden inerek bizzat ordusunun başında saldırıyı başlattı. İlk gün yapılan savaşı kesin olarak haçlılar kazandılar. Bunun üzerine Eyyubi ordu komutanı Emir Fahreddin, mücadeleyi göze alamayarak, gece yarısı ordusunu toplayarak, Dimyat’tan........

© Milli Gazete


Get it on Google Play