Müslüman, zübde-i âlem olduğunu müdrik, özünü bilen, eşyanın hakikatine âgâh, Hakk’a âşık, aklının zekâtı tefekkürle düşünce ufuklarını kuşatmış, gayret kemerini kuşanmış, idraki açık müşfik bir hakikat yolcusudur. Sevdirip nefret ettirmeyen, kolaylaştırıp güçleştirmeyenlerin vuslat kafilesindendir. Bilmek, bulmak, küll ve kul olmak saadetine eren, varlığı hazmeden ve küre-i arzın bereketi bir bahtlı olarak Nâm-ı Cemîl ve Nâm-ı Celîl ile ömrünü imrar edendir. Doğru bir akide ve sağlam muhakeme kudretiyle akl-ı selim ve kalbi selim olandır.

Müslüman, Mekke-i Mükerreme’nin tevhid nuruyla Medîne-i Münevvere’nin muhabbet teknesinde yoğrulandır. Mukaddes Haremeyn’den esen sabâ rüzgârıyla serinleyen, gönül mülkü sürekli genişleyen ve ferah-fezâ bir iklimde can bahşeden ravza-i muhabbette açmış bir gül-i Muhammedî’dir. İnsanlığın penahı, ezelden ebede yegâne istinâtgâhımız, sultanımız, Efendimiz, Hazreti Şâh-ı Risâlet’in muhabbetiyle gönlü kaynayan, bâb-ı Nebevî’ye başını koyup; “Ben Resûl-i Kibriyânın bülbül-i nâlânıyım/Mücrimim gerçi cemâl-i Mustafâ hayrânıyım” nazlı niyazıyla acz ve fakr içinde gümrah bir aşk çağlayanına dönendir.

Müslüman, haslardan has Ehlisünnet yolunda, Sıddîkiyyet’in şâhı Hazreti Ebubekir Efendimize, adaletin şâhı Hazreti Ömer Faruk Efendimize, hilmin şâhı Hazreti Osman Efendimize, ilim şehrinin kapısı ve fütüvvetin şâhı Hazreti Ali Efendimize, şehidlerin şâhı ciğer-pâre-i Fâtıma Hazreti Hüseyin Efendimize bağlılığın nasip kuvvetiyle ve muhabbetiyle yolda olan ve yol alandır.

Müslüman, dini, güzel ve üstün ahlâk olan hazreti insandır. İman kendini güzel ahlâkla gösterdiği için has özün, safî cevherin bir aksı olan mü’minliğini ahlâkla şerh edendir. Güzel huyları şahsında toplamış kâmil insan olarak her hâliyle bir fazilet timsali sayılma liyâkatine sahip olan kutsal gönüllü er kişidir. Hayatına istikrar, hareketlerine dürüstlük, sözlerine doğruluk yakışan sabır abidesidir. Ahlâkı dolayısıyla ahâlinin sevgisini ve saygısını kazanandır. İyi niyetli, iyiye meraklı ve güzele sevdalı olarak, bozuk niyetliye ve bozguncuya yüz vermeyendir. Kimseye zarar vermeyen, dedikodu yapıp insanları çekiştirmeyen, diyeceğini muhatabın bizzat yüzüne ama usûlünce söyleyen, hasbî olan, hesabî olmayan, boşboğazlıktan kaçınan, malını da lâfını da israf etmeyen, kendisinden herkesin emin olduğu kimsedir.

Müslüman, binası ilim olan bir medeniyetin mensubudur ve ilim yolcusu, irfan ehlidir. Bir hiç olup kalmamak için ya bilendir, ya öğrenendir, ya öğretendir, ya da sevendir. Müslümanlık bilgidir. Müslüman, bu bilgi ile hemhâldir ve bilgilendikçe, bilgeleştikçe ümmîleşendir yani okudukça/doldukça saflaşandır. İrfana ve hikmete doğduktan sonra ilmin bir tek nokta olduğunu idrak edendir.

Müslüman, ilmin dostu, cehâletin düşmanıdır. Karanlığa düşene kılavuzdur, ışıktır. Aydındır, aydınlatandır. Kitaba dost, kitapsıza yabancıdır. Çağını anlayan, çağa sözünü kendisi olarak anlatan, bâtıl ve âtıl hurafeler çöplüğünün yanından bile geçmeyen, aklını zehirleyen mânâsız kuruntulara kapılmayandır. Sürekli okuyup tazelenen, daima araştıran, neden ve niçin bağını kurarak zekâsını parlatandır.

Müslüman, tekerrürden değil bir süreklilikten ibaret olan tarih tecrübesiyle, günü ihyâ edip geleceği kuşatandır. Ne gerici cehâletle, ne de zırcahil çağcıl sefaletle arası iyi olmayandır. İstikameti elden komadan hayatında hep hamle yapandır. Güzel görüp güzel eyleyen, en mükemmeli ve en iyiyi arayandır.

Müslüman, medenîdir, bedevî değildir. Yüzü, zarafet, letâfet, incelik ve cemâle/estetiğe dönük olarak kalbi sevgi ile dolandır. Edeple, sevgi ile iyilik aşısı yapandır. Kalbi, bedeni, çevresi ve beldesi tertemiz, ahlâklı yani faziletli bir has adamdır. Çok temizdir. Temizliğin imandan olduğunu bilerek çirkinlikten uzak durandır. Yeyip içmesi, giyimi kuşamı, çevresi çok iyi, çok temiz ve çok yakışandır.

Müslüman, vakıf insandır. Düşeni kaldıran, muhtacın imdadına koşan, bîçareye şefkatle merhamet elini uzatan, hayır yapan, hayırda yarışandır. Komşusu açken tok yatamayan, mahlûkata şefkat nazarıyla bakarken gördüğü Hak olan, Allah için harcayan, ihtiyaç karşılamak için çırpınan, eser yapan, inşâ ve ihyâ edendir. Merhameti galip, enaniyeti mağlup kişidir. Merhametsizliğin felâket olduğunu unutmayan, taş kalplilik nedir bilmeyendir. Misafire ve yolda kalmışa ikram edendir.

Müslüman, yabanîlikten, tembellikten, miskinlikten, sefihlikten, kabalıktan, haddi aşmaktan, fenalıktan, aşırılıktan uzak durandır. Uğursuza, hırsıza, nursuza, arsıza, pirsize, şükürsüze, fikirsize mesafeli durandır. Kişinin insanlıktan azline sebep olacak yakışıksız fiillerin Allah’ın sevmediği, kulların saymadığı bir bedbahtlık olduğunu unutmayandır.

Müslüman, en büyük mücahittir. Nefsi ile verdiği büyük savaşın mağlûbu olmamak için gayret, sebat ve fütüvvet ehlidir. Her halinde düzenlidir. Belli bir nizam dahilinde hareket edendir. Vaktin sahibidir. Vakti nakit bilen, ânı boş geçirip heder etmeyendir. Her işini vaktinde yapan, her fiilini bir ibadet şuuruyla yerine getiren, hesapsızlıktan endişe eden, ölçülü ve verimli olandır.

Müslüman, ekerse biçeceğini, sadece emek verirse alacağını aklından çıkarmayandır. Hakkını verdiği işindeki emeğini, ne el, ne yel, ne sel alsın istemeyendir. Sürekli çalışan, alın teri mesleğini bereket bilen, daima kendini yenileyen, buluş yapmak için arayan, hep okuyan, yük alan, yük olmayan, üreten ve kolunda mutlaka bir altın bileziği/mesleği olandır. Rızkın onda dokuzunun ticarette olduğu hakikati ile ticaret yolunda namus ve şerefinden taviz vermeyen, hileye tenezzül etmeyendir. Helâle haram katmayan, yetimin hakkını gözeten, yemeyen, yedirmeyendir. Sûistimâle ve lâubâlîliğe müsaade bile etmeyendir.

Müslüman, ileriyi görendir. Sürekli idraki açık olduğu için zihnin mefluç olmasını düşünemeyen, ham softa kaba yobazlığa tahammül edemeyen, ıslah için himmetini esirgemeyendir. Cedlerin mağfiret iklimine hürmetle, ikbal zamanlarının hasreti ile bedbinliğe sürüklenmeden çare arayıp bulandır. Geri kalma sebeplerine dair mesai sarf ederken, ciğeri yanan, sînesi dağlanan bir hâlet içinde, Müslümanlık hükümlerinin yerine getirilmeme zafiyetini gördükçe daha çok çalışandır.

Müslüman, İslâm’ı, ahlâkı ile doğru ve en güzel temsil etmekle mükellef olduğu şuurundan ayrılmadan doğru bilgi ile anlatan münevverdir. İki günü birbirine eşit olmayandır. Ne olduğunu değil ne olacağını hesap edendir. Kimseyi hor görmeyendir. Her azizin bir geçmişinin olduğunu, her şakinin bir geleceği olacağını hatırından çıkarmayandır. Hakk’ın kullarına ve bütün mahlûkata fevkalâde saygılı, ikrarında sâdık, ahdinde sâbit, vefalı, dertli, samimi, hatırşinas ve kadirşinas olandır.

Müslüman, ikram edip yedirdiğini hatırlamayan, ikram edilip yedireni unutmayan, başa kakmayan, sır saklayandır. Hakk’ı söyleyen, Hakk’ı gözeten, Hakk’ın hatırını âlî tutan, hayâlı, mahcup ve utangaç, hatır gözeten, hatırı gözetilendir. Bir tevazu âbidesi olduğu için kendinden bahsetmeyi bile beceremeyen, yüksek bir ilim ve irfanla yoldan çıkmışlara, şaşmışlara, azmışlara hakikatin hatibi olandır.

Müslüman, sîmasında secde izi olan, Hakk’ın zikriyle dirildiği için görüldüğü zaman Hakk’ı hatırlatan, hayatının her safhasında “Güzeller Güzeli”ne benzeme aşkı ile ağlayan ve çabalayandır. Yaptığı işin sonunu düşünen, nasıl göçmek istiyorsa öyle yaşayan, tenhada kendisi ile baş başa kalınca boyun büküp gözyaşı döken, birlikte rahmet ayrılıkta azap olduğu ihtarını unutmayandır.

Bin/ler selâm o Müslümana…

Ne diyelim efendim! Allahu Teâlâ, hoşnut olacağı gibi eylesin, Yolunca yürütsün, Dostuna dost edip gayretten ve muhabbetten ayırmasın…

Hamiş: İnsanın İnkılâbına ve Müslümana Karşı Bir Tehdit: Cehalet

Varlık âleminin güzîdesi insan, aklını ve iradesini yol azığı yaparak; bilmek, bulmak ve olmak bahtına ermek için, kalp aydınlığı ve gönül safâsı ile bir yürüyüş eylemekle mükelleftir. Kalp aynasını ve yolu karartacak her ne varsa uzak durmak ve mânâsını tarumar edecek tuzağa düşmemek için sürekli teyakkuzda olmak mecburiyetindedir. Ancak bu sayede menzil-i maksut, vuslat ikram olunur. Vâkıa, isteyerek öğrenip bilen ve bilginin idrak hâline eren kişi hakikat yolunda yürüyebilir. Şayet kişi oğlu, atâlet, gaflet ve dalâlet yüzünden, yakışmayana kendini ait hissederse; adına cehalet denilen girdap felâketine kapılır ve ilim, irfan ve hikmete hasım olur.

Her ne kadar cehalet/cahillik; bilgisizlik, eğitimsizlik, terbiyesizlik ve okuma-yazma bilmemek olarak görülse de anlam haritası geniştir. Gerçi eskiler, yoz birinin hakkını teslim edecekleri zaman; “mektep medrese görmemiş,” “elifi görse mertek zanneder,” “karnını yarsan kara elif çıkmaz,” gibi tabirleri aşk ederler de ötesi var.

Cehalet, okuyup öğrenmemenin yanında, bilmemenin farkında olmamaktır. İrfana yaban bir hâlet içinde kalmaya ısrar etmektir. İdrak yollarında kapalılık, körlük ve hakikat karşısında inatlıktır. İyiliğe kapıyı kapatmaktır. Kötülüktür ki kötüler cahillerdir. Enaniyet/benlik/ego kasırgası ile savurmak/savrulmak, bilmediğini kabullenememe, bilgiye ve bilgeye karşı husumet, kalbin aydınlıktan nasipsizliğidir.

Cehalet, ilmin ve hilmin, sulhu mümkün olmayan hasmıdır. İlim, bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, idrak etmek ve insanlığı kurtuluşa götürmek için gerekli, güven veren doğru bilgiyi ifade eder.

Esasen cehalet, ilmin zıddıdır ve bir şeyi bilinmesi gereken şekliyle, hakkıyla bilmemektir, doğru bilgiden mahrumiyettir.

Cahil de, doğru bilgiden mahrum olduğu halde bunun farkında olmayan, bilmediğini bilmeyen, bilmediği halde bildiğini zanneden, kendi zannını başkalarına dayatan kişidir. Zannına mağlup, vehmini hakikat zannedip fehmini mefluç etmişlere bir şey öğretmek ve inşiraha vesile olacak yeni bir şey kabul ettirmek neredeyse imkânsızdır. Böylesi cahillerden müteşekkil kalabalıklar sadece câhiliye toplumudur. Taassup, zorbalık, barbarlık, gurur, öfke, şiddet, kin ve nefret gündelik sıradanlıktır bu kalabalıklarda. Cahiliye bir tavır, bir üslûptur. Sirâyet eder. Hak saklasın!

Hilmin karşısında mevzi almış cehalet, düzgün bir istikamette itidalle yürümesi gereken insanın tavır ve hareketlerindeki sapma ve istenmeyen taşkınlık hâlini ifade eder. Oysaki hilm; iç huzuru ve gönül rahatlığına dayanan bir tevazu içinde haysiyetli ve şerefli bir temkin, sabırlı ve ağırbaşlı bir tavrı ifade etmektedir.

Cehalet, tam bir sefillik ve sefihliktir. Kibirle şımarmanın tecennün hâlidir. Hafifmeşrep bir ciddiyetsizlik, küstah bir taşkınlık ve kendini dev aynasında görme ahmaklığı ile muhatabı hafife alarak aşağı görmek/küçümsemektir. En ufak bir kızgınlık anında iradesini kaybedip parlayan, hırsla öfkesine kapılıp sonucu düşünmeden hemen körü körüne yıkıp döken, öfke ateşi ile yanan/yakan, sorumsuzluktur. Aklı karıştırıp, düşünceyi bulandıran, muvazeneyi bozan, fesat, haset, kibir, gurur ve kuru inat gibi hakikat karşısındaki pespâyeliklerdir. Hakkı tanımayan/itibar etmeyen, haksızlığı hak gören, zalim ve çıkarına uymadığı için adaletten nefret eden bir zorbalıktır. Yaptığı işin sonunu iyi düşün(e)memektir. Unutmamalı ki, düşünmemenin bedeli hayattır.

İnsan, ezel ve ebed çizgisindeki yegâne hakikat ilm ü hâli olan İslâm ile cehâlet batağından çekip alınmış, ilim/marifet ve hilm sayesinde güzellikler destesi olan ahlâkla ve muhabbetle kemâle istikametlendirilmiştir. Kâinatın Efendisi Güzeller Güzeli’nin getirdiği bir ikram olan İslâm, insanın kapısını cehâlete kapatmıştır. Böyle olduğu içindir ki, Müslümana buyruk kesindir: “Cahillerden yüz çevir!”

QOSHE - Kemâl Yolunda Bir Marifet Yolcusu - Burhanettin Kapusuzoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kemâl Yolunda Bir Marifet Yolcusu

23 0
08.02.2024

Müslüman, zübde-i âlem olduğunu müdrik, özünü bilen, eşyanın hakikatine âgâh, Hakk’a âşık, aklının zekâtı tefekkürle düşünce ufuklarını kuşatmış, gayret kemerini kuşanmış, idraki açık müşfik bir hakikat yolcusudur. Sevdirip nefret ettirmeyen, kolaylaştırıp güçleştirmeyenlerin vuslat kafilesindendir. Bilmek, bulmak, küll ve kul olmak saadetine eren, varlığı hazmeden ve küre-i arzın bereketi bir bahtlı olarak Nâm-ı Cemîl ve Nâm-ı Celîl ile ömrünü imrar edendir. Doğru bir akide ve sağlam muhakeme kudretiyle akl-ı selim ve kalbi selim olandır.

Müslüman, Mekke-i Mükerreme’nin tevhid nuruyla Medîne-i Münevvere’nin muhabbet teknesinde yoğrulandır. Mukaddes Haremeyn’den esen sabâ rüzgârıyla serinleyen, gönül mülkü sürekli genişleyen ve ferah-fezâ bir iklimde can bahşeden ravza-i muhabbette açmış bir gül-i Muhammedî’dir. İnsanlığın penahı, ezelden ebede yegâne istinâtgâhımız, sultanımız, Efendimiz, Hazreti Şâh-ı Risâlet’in muhabbetiyle gönlü kaynayan, bâb-ı Nebevî’ye başını koyup; “Ben Resûl-i Kibriyânın bülbül-i nâlânıyım/Mücrimim gerçi cemâl-i Mustafâ hayrânıyım” nazlı niyazıyla acz ve fakr içinde gümrah bir aşk çağlayanına dönendir.

Müslüman, haslardan has Ehlisünnet yolunda, Sıddîkiyyet’in şâhı Hazreti Ebubekir Efendimize, adaletin şâhı Hazreti Ömer Faruk Efendimize, hilmin şâhı Hazreti Osman Efendimize, ilim şehrinin kapısı ve fütüvvetin şâhı Hazreti Ali Efendimize, şehidlerin şâhı ciğer-pâre-i Fâtıma Hazreti Hüseyin Efendimize bağlılığın nasip kuvvetiyle ve muhabbetiyle yolda olan ve yol alandır.

Müslüman, dini, güzel ve üstün ahlâk olan hazreti insandır. İman kendini güzel ahlâkla gösterdiği için has özün, safî cevherin bir aksı olan mü’minliğini ahlâkla şerh edendir. Güzel huyları şahsında toplamış kâmil insan olarak her hâliyle bir fazilet timsali sayılma liyâkatine sahip olan kutsal gönüllü er kişidir. Hayatına istikrar, hareketlerine dürüstlük, sözlerine doğruluk yakışan sabır abidesidir. Ahlâkı dolayısıyla ahâlinin sevgisini ve saygısını kazanandır. İyi niyetli, iyiye meraklı ve güzele sevdalı olarak, bozuk niyetliye ve bozguncuya yüz vermeyendir. Kimseye zarar vermeyen, dedikodu yapıp insanları çekiştirmeyen, diyeceğini muhatabın bizzat yüzüne ama usûlünce söyleyen, hasbî olan, hesabî olmayan, boşboğazlıktan kaçınan, malını da lâfını da israf etmeyen, kendisinden herkesin emin olduğu kimsedir.

Müslüman, binası ilim olan bir medeniyetin mensubudur ve ilim yolcusu, irfan ehlidir. Bir hiç olup kalmamak için ya bilendir, ya öğrenendir, ya öğretendir, ya da sevendir. Müslümanlık bilgidir. Müslüman, bu bilgi ile hemhâldir ve bilgilendikçe, bilgeleştikçe ümmîleşendir yani okudukça/doldukça saflaşandır. İrfana ve hikmete doğduktan sonra ilmin bir tek nokta olduğunu idrak edendir.

Müslüman, ilmin dostu, cehâletin düşmanıdır. Karanlığa düşene kılavuzdur, ışıktır. Aydındır, aydınlatandır. Kitaba dost, kitapsıza yabancıdır. Çağını anlayan, çağa sözünü kendisi olarak anlatan, bâtıl ve âtıl hurafeler çöplüğünün yanından bile geçmeyen, aklını zehirleyen mânâsız kuruntulara kapılmayandır. Sürekli okuyup tazelenen, daima araştıran, neden ve niçin bağını kurarak zekâsını parlatandır.

Müslüman, tekerrürden değil bir süreklilikten ibaret olan tarih tecrübesiyle, günü ihyâ edip geleceği kuşatandır. Ne gerici cehâletle, ne de zırcahil çağcıl sefaletle arası iyi olmayandır. İstikameti elden komadan hayatında hep hamle yapandır. Güzel görüp güzel eyleyen, en mükemmeli ve en iyiyi arayandır.

Müslüman, medenîdir, bedevî değildir. Yüzü, zarafet, letâfet, incelik ve cemâle/estetiğe dönük olarak kalbi sevgi ile dolandır. Edeple, sevgi ile iyilik aşısı yapandır. Kalbi, bedeni, çevresi ve beldesi tertemiz, ahlâklı yani faziletli bir has adamdır. Çok temizdir. Temizliğin imandan olduğunu bilerek çirkinlikten uzak durandır. Yeyip içmesi,........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play