Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, son gelişmeleri dikkate alarak, Yükseköğretim Planlama Denetleme Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr. Turgay Avcı’yı istifaya çağırdı. “Yargıya olan güvenim tamdır” diyen Tatar, şunları vurguladı:

“YÖDAK’ta yeni bir yapılanmanın oluşumuna olanak sağlamak amacıyla, yargı süreci devam ederken, masumiyet karinesini de dikkate alarak, YÖDAK Başkanı Avcı’nın bu aşamada istifa etmesi gerektiği inancını taşımaktayım.”

Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’ndeki soruşturmada, ‘İltimas karşılığı ödül alma, görevi kötüye kullanma ve suç gelirini aklama’ suçlarından tutuklanan YÖDAK Başkanı Prof. Turgay Avcı ve YÖDAK eski Başkan Yardımcısı Prof. Mehmet Hasgüler, yurt dışı yasağı, haftada 1 gün polise ispat-ı vücut ile 2 kefilin 1’er milyon TL kefalet senedi ve 50 bin TL nakdi teminatla serbest bırakılmışlardı.

Mahkeme sonrası konuşan Avcı, “Alnımız ak, başımız dik” derken, Hasgüler de, insanlık onurunu inciten iddiaların tamamını reddettiğini vurgulamış, “Diploma mezarlığından bizi çıkış bileti yapmak isteyenlere günlerini göstereceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

Hasgüler’in bu iddialı sözleri, siyasi çevrelerde ve basında epeyce yorumlara yol almıştı.

Esasında sahte diploma olayları, yalnız yükseköğretimi değil, ülkeyi de hançerledi. Çamurun bir parçası, dürüstlükten, kaliteden ödün vermeyen ilim yuvalarına da sıçradı. Kimi üniversite duvarında çamurun lekesi kaldı, kiminde iz bile bırakamadı. Ancak genelde üniversite sektöründe olumsuzluklara neden olmadı değil!

Yükseköğretimi kastederek, ‘Eğitim adasıyız, üniversiteler adasıyız’ diye övünmüyor muyduk? Gene de öyle de, sormadan, iyice soruşturmadan, denetlemeden yerden mantar gibi biten üniversite açma konusunda her başvuruya ‘evet’ demek zorunluluğu mu vardı? ‘Merdiven altı üniversitelerin’ çürük limon ya da portakal gibi, diğerlerine de hastalık bulaştıracağı bilinmiyor mu?

Göğsümüzü gererek ‘eğitim adasıyız’ dedik, sonra da yalan dolanla iş çevirerek, sahte diplomalar sunarak, köşe dönmeye başladık. Gelinen noktada, hellim-peynir gibi diplomayı satanları da, alanları da hizaya çekmek ve gereğini yapmak şarttır. Bu işin lamı cimi yoktur. Birileri makam sahibi olacak, kazancına kazanç ekleyecek diye yükseköğretim kurban edilemez. Üniversite sektörüne indirilen darbe ne hafife alınabilir, ne de laf kalabalığı ile geçiştirilebilir.

Toplumda saygın bir yeri olan deneyimli bir doktora, hizipçilik olsun diye ‘Senin diploman da mı sahtedir doktorum’ diye taşımı atınca, şöyle bir dönüp baktı, yarı küfürlü bir şekilde “Biz diplomayı merdiven altından almadık ağam. 4-5 yıl çalıştık, ter döktük, sınavlara girdik ve ona göre en sonunda diploma almaya hak kazandık. İşte diplomam camlı ve duvarda asılı. O benim üniversite yıllarımın eseridir, emeğidir, ödülüdür” dedi.

Beri yandan da, diğeri üniversiteye gidip parayı bastıracak ve hiç okumadan eline diplomayı alacak. Yok öyle bir dünya!

Nice ülkelerde tanışma fırsatı bulduğunuz diplomat, öğretmen, kimyager, doktor, mühendis, velhasıl her meslekten başarılı insanlar, Kıbrıs’tan geldiğinizi söyler söylemez, “Ben sizin oradaki falan üniversiteden mezunum” diyor ve gözlerinin içi gülerdi. Halen de öyle. Ancak şu sahte diploma olaylarından sonra, o yüzler gene güler mi, bilemiyoruz. Örneğin yıllar önce Kıbrıs Türk Ticaret Odası’ndan bir heyet, Çin’in başkenti Pekin’de bile böyle bir olaya rastlamış, otobüste Türkçe konuşmaları dinleyen genç bir Çinli, bizim heyete Türkçe olarak “Anladığım kadarıyla siz bir adres arıyorsunuz. Ben size yardımcı olayım” demişti.

Bizimkiler, önce şaşıp kalmış, sonra da Türkçeyi nerede öğrendiğini sormuşlar. Çinli de “Ben sizin orada falan üniversiteden mezunum. Türkçeyi de orada öğrendim” deyince bizimkiler rahatlamış!

Çin nire, KKTC nire?

Bunu nice örneklerden biri olarak verdikten sonra, diyorum ki, ne olur hastalık daha fazla yayılmadan üniversite sektöründeki çürük yumurtaları bir an önce ayıklayalım.

***

İlker Bartın, Ağırdağ’da, Ruso da

Gönendere’de toprağa verildiler

Ağırdağ’ın sevilen isimlerinden, iyi insan, merhume Besime Bartın’ın eşi İlker Bartın, dün Ağırdağ’da son yolculuğuna uğurlandı. Tüm eş, dost, akraba ve sevenlerine üzüntü ile duyurulurken, çocukları İlşen-Mustafa Çağlan, Gürşen-Soner Canateş, Süleyman (merhum)-Zarif Bartın, Şerife-Arif Borankan, kardeşleri Sülün-Hasan Kelebek, Firuz-Kayan Aşık, torunları İzlem, Mert, İlker, Besime, Akay, Baran, bakıcısı Zülfiye hanım, “Yokluğuna asla alışamayacağız. Acımız sonsuzdur. Yattığı yer nur, mekânı cennet olsun” dediler.

Bu arada aslen Serdarlılı olup, Gönendere’de ikamet eden, yardımsever iyi insan Ahmet Ruso’nun dün Gönendere’de defnedildiği tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntü ile duyuruldu. Sevgili eşi Cemaliye hanım, çocukları Peyriz-Ramazan Hakkı Toklu, Salih-Funda Ruso, Hüseyin-Fatoş Ruso, Pemra-Seyfi Şerifoğlu, torunları Çağlar-Dervişe Toklu, Çağla-Volkan Göktürk, Çisem, Berkan, Batuhan ve Maya Ruso, Özkul ve Cemaliye Şerifoğlu, torun çocukları Bartunç, Funda ve Masal, “Canımız babamız, dedemizi kaybettik. Acımız sonsuzdur. Yattığı yer nur, mekânı cennet olsun” dediler.

QOSHE - Üniversite olayında Çin nire, KKTC nire? - Akay Cemal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üniversite olayında Çin nire, KKTC nire?

3 0
15.03.2024

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, son gelişmeleri dikkate alarak, Yükseköğretim Planlama Denetleme Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr. Turgay Avcı’yı istifaya çağırdı. “Yargıya olan güvenim tamdır” diyen Tatar, şunları vurguladı:

“YÖDAK’ta yeni bir yapılanmanın oluşumuna olanak sağlamak amacıyla, yargı süreci devam ederken, masumiyet karinesini de dikkate alarak, YÖDAK Başkanı Avcı’nın bu aşamada istifa etmesi gerektiği inancını taşımaktayım.”

Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’ndeki soruşturmada, ‘İltimas karşılığı ödül alma, görevi kötüye kullanma ve suç gelirini aklama’ suçlarından tutuklanan YÖDAK Başkanı Prof. Turgay Avcı ve YÖDAK eski Başkan Yardımcısı Prof. Mehmet Hasgüler, yurt dışı yasağı, haftada 1 gün polise ispat-ı vücut ile 2 kefilin 1’er milyon TL kefalet senedi ve 50 bin TL nakdi teminatla serbest bırakılmışlardı.

Mahkeme sonrası konuşan Avcı, “Alnımız ak, başımız dik” derken, Hasgüler de, insanlık onurunu inciten iddiaların tamamını reddettiğini vurgulamış, “Diploma mezarlığından bizi çıkış bileti yapmak isteyenlere günlerini göstereceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

Hasgüler’in bu iddialı sözleri, siyasi çevrelerde ve basında epeyce yorumlara yol almıştı.

Esasında sahte diploma olayları, yalnız yükseköğretimi değil, ülkeyi de hançerledi. Çamurun bir parçası, dürüstlükten, kaliteden ödün vermeyen ilim yuvalarına da sıçradı. Kimi üniversite duvarında çamurun lekesi kaldı, kiminde iz bile bırakamadı. Ancak genelde üniversite sektöründe olumsuzluklara neden olmadı değil!

Yükseköğretimi kastederek, ‘Eğitim adasıyız, üniversiteler adasıyız’ diye övünmüyor muyduk? Gene de öyle de, sormadan, iyice soruşturmadan, denetlemeden........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play