Aradan 365 gün geçti. Ancak acılar ne eksildi, ne de azaldı! ‘Asrın felaketi’ denilen 6 Şubat depreminin bugün 1’inci yıl dönümü… Kahramanmaraş merkezli deprem, 8 ili adeta ezdi geçti. Türk milletinin olduğu kadar, dünyanın gözü de o gün Türkiye’ye çevrilmişti. Allah’ım; o ne büyük bir felaketti. Önüne geleni yutan bir dalga gibi, çürükleri yerle yeksan etti. Sağlam binalar dimdik ayakta kalırken, demirden, çimentodan, velhasıl malzemeden çalıp da dikilenler helva gibi dağıldı.

Ne acıdır ki, Şampiyon Meleklerimiz de bu deprem felaketinde Adıyaman’da İsias Otel’de yıkıntılar arasında gencecik canlarından oldular. Hiç de hak etmedikleri halde! İsias davası devam ediyor. Artık hayatta hiçbir beklentileri olmayan analar-babalar, neneler-dedelerin beklentisi, evlatları için adaletin sağlanması!

Gerçi ne denli ağır ceza verilirse verilsin, o güzel yavruları geri getiremezse de, mahkemeye bile çıkmayan vicdan yoksunlarına karşı adaletin sağlanması… Çünkü o aileler her gece kabus görüyor, yataklarından aniden fırlıyorlar. Gözyaşları dinmiyor. ‘En sevdiklerimizin kaderi bu mu olacaktı?’ diye mırıldanıyor, fotoğraflarını öpüp okşuyorlar. Teselli kabilinden videolarını izliyor, hem kahroluyor, hem de sebep olanlara kahrediyor, lanet ediyorlar.

İhsan Nurluöz ve Recep Kılıç, “Fiilen mahkemede olmalarını isterdik. Gözümüzün içine bakarak konuşmalarını… O göz temasını kurmak isterdik.” derken, karşıdakilerin de aynı acıyı hissedip hissetmediklerini bile göremediklerini dile getiriyorlar. Onlarda acıyı hissetmek ne gezer? Öyle olsaydı, dimdik ayakta kalan binalar gibi bina diker ve kimseye azapların en büyüğünü, can kayıplarını yaşatmazlardı. O büyük depremde, asrın felaketinde etkilenen nice kentlerdeki sağlam yapılı birçok binada bir tuğla bile yerinden oynamış değildi.

Buna karşın söz konusu otel, kâğıttan kaplan misali bir çırpıda yerle yeksan, 35’i Kıbrıslı Türk sporcu ve öğretmenlerden oluşan kafileden olmak üzere 72 kişiye mezar oldu. İnsanın isyan etmemesi mümkün mü? Doruk ve Alp’in anneleri Ayşe Akın, “Bir gece yattılar, sabaha kalkamadılar” derken, yaşanan acının tarifi imkânsız olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Aradan bir yıl geçti, ancak acılar taptaze. Türkiye ile birlikte KKTC de 6 Şubat felaketini iliklerine kadar hissetti. Acılarla birlikte çaresizlik, umutsuzluk yürekleri dağladı. Şampiyon Meleklerimiz avuçların içinden sanki de bir anda uçup gitti. Onlar şimdi cennette, gönüllerde. Kalbimizde yaşatıyoruz. Anne ve babalarına, nenelerine ve dedelerine, kardeşlerine, dostlarına, arkadaşlarına, hocalarına el sallıyorlar gibi! ‘Bizi unutmayın’ dercesine!

Onları unutabilmek mümkün mü? Her gün, her an düşünmek, gencecik yaşta, beyinlerinden geçenleri okumak, düşüncelerini, projelerini hayata geçirmek, onlardan ilham almak ve örnek şampiyonlar olarak her geçen gün daha da artan bir sevgiyle anmak gerek. Çünkü onlar Şampiyon Meleklerimizdir.

***

Aroğlu, Tekinay, Çakıcı, Usta, Korkmazlar,

Koruyan ve Demirhan son yolculuklarında

Hafta sonu nice değerlerimizi yitirmenin üzüntüsü çerisindeyiz. Onlardan biri de ülkenin tanınmış iş insanlarından, ilk sanayicilerinden, çalışkan ve dürüstlüğü ile bilinen Rasım Aroğlu idi. Değerli aile büyüğü dün Lefkoşa’da defnedildi. Sevgili eşi Nadire Hanım, evlatları Mustafa-Fisun Aroğlu, Adil (merhum)-Servet Aroğlu, Özbil-İna Aroğlu, ayrıca torunları ve torun çocukları “Derin üzüntü içerisindeyiz. Acımız sonsuzdur. Yattığın yer nur, mekânın cennet olsun” dediler.

Aslen Alektoralı (Gökağaç) olup, Lefkoşa’da sakin, Çakıcı ailesinin büyüğü, iyi insan Taner Çakıcı’nin dün Lefkoşa’da toprağa verildiği tüm akraba, dost ve sevenlerine üzüntüyle duyuruldu. Sevgili eşi Fezile Hanım, çocukları Pembe-Halit Kıryağdı, Ahmet-Tevhide Çakıcı, Savaş-Melisa Çakıcı, torunları Laren, Deniz, Sahil, Elis ve Mira, acılarının büyük olduğunu ifade ederek, sevgili eş, can babaları ve dedelerinin nur içinde yatmasını, mekânının cennet olmasını dilediler.

Aslen Malyalı olup, Güzelyurt’ta ikamet eden, Eldem ailesinin saygıdeğer büyüğü, merhume Refika Eldem’in eşi Muhsin Eldem, namı diğer ‘Usta’ ise dün Yuvacık’ta son yolculuğuna uğurlandı. Tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntüyle duyurulurken, kardeşleri Seval, Hürmüs, Şerif, Mehmet, evlatları Nazan-Yılmaz, Düriye, Seval-Emir, Perihan-Mustafa, torunları Berkem, Mehmet, Alara, Refika, Muhsin, Tuana, Gülay ve Esila, derin üzüntülerini dile getirdiler, “Canımız babamız, dedemiz, çınarımızın nur içinde yatmasını, mekânının cennet olmasını diliyoruz” dediler.

Alaniçi köyünün çınarlarından, merhum Ramadan Korkmazlar’ın eşi Şerife Korkmazlar ise dün kendi köyünde defnedildi. Tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntüyle duyurulurken, kardeşi Emel-Kemal Özakça, görümcesi ve eşi Nadire-Hüdaverdi (merhum) Sirhan, görümce oğlu ve eşi Fatoş-Osman Sirhan, yokluğuna asla alışamayacaklarını ifade ederek, nur içinde yatmasını, mekânının cennet olması temennisinde bulundular.

1931 doğumlu bir çınar: Halide Koruyan

Öte yandan aslen Dağaşan (Vreçça) köyünden olup, 1931 doğumlu çınar isim Halide Koruyan’in dün Lefkoşa’da defnedildiği tüm akraba, dost ve sevenlerine üzüntüyle bildirildi. Halide Hanım, merhum Küfi Koruyan’ın eşiydi. Oğlu ve gelini Kıvanç (merhum)-Keziban Koruyan, kızı-damadı Frikriye-Fuat Bağsever (merhum), torunları Ayşen, Aşken ve Şanlı Bağseverler, Halide Sarper, Küfi Koruyan, torun çocukları Fuat, Ulus, Küfi, Sait, Gurur, Huzur, Ayşe, Cevdet, Kıvanç, Melisa, Keziban, Fikriye ve bakıcısı Manju, tarifi imkânsız acılar içerisinde olduklarını ifadeyle, derin üzüntülerini dile getirdiler, nur içinde yatmasını, mekânının cennet olmasını dilediler.

Bu arada merhume Ayşe Demirhan’ın eşi, evlatları ve torunlarının can baba ve dedeleri Nevzat Demirhan’ın 4 Şubat tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştuğu tüm dost, akraba ve sevenlerine üzüntüyle duyuruldu. Kızı Dilek Demirhan, oğlu Demir Ali Demirhan (merhum), gelini Sevgi Maraşlı Moda, torunları Demir Moda, Hazal Özufuklar ve Mustafa Demir Moda, “Acımız sonsuzdur. Yokluğuna asla alışamayacağız. Yattığı yer nur, mekânı cennet olsun” ifadelerini kullandılar.

Diğer yandan uzun yıllar Sosyal Sigortalar’da hukuk müşaviri olarak dürüstçe ve özveriyle çalışan Sıdıka Yusuf Tekinay’ın dün Lefkoşa’da defnedildiği tüm sevenlerine üzüntüyle duyuruldu. Kardeşi Süleyman Tekinay ve eşi Ayşe Tekinay, yeğenleri Yusuf Tekinay ve eşi Çise Bayraktar Tekinay, Mustafa Tekinay, “Merhametli ve fedakâr, iyiliksever insan Sıdıka Y. Tekinay, kendini bildi bileli başkaları için çarpan kalbi, kendisi için ancak 21 gün dayanabilmiştir. Eminim ki, 51 yıldır arkasından yas tuttuğu babamıza ve 36 yıldır hala daha arkasından ağladığı anamıza kavuşmuştur. Yaşamı boyunca bana gerçek kardeşlik sevgisinin nasıl olduğunu hissettiren bu güzel insana uğurlar olsun. Huzur içinde yat” dediler.

Bu arada kardeşleri Ülkü-Aygün Sevengül, Mahmut-Işın Teknay, yeğenleri Canan-Salih Özdağ, Ercan Sevengül, Aycan-Ahmet Özmusaoğlu, Ayten-Tunç Beyit, Yusuf-Ayfer Tekinay, Yusuf-Çise Tekinay, Mustafa Tekinay ile yeğen çocukları, çok sevdikleri Sıdıka hanımın vefatından duydukları üzüntüyü ifadeyle, acılarının sonsuz olduğunu belirttiler.

QOSHE - Şampiyon Meleklerimiz el sallıyor hepimize… - Akay Cemal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şampiyon Meleklerimiz el sallıyor hepimize…

6 1
06.02.2024

Aradan 365 gün geçti. Ancak acılar ne eksildi, ne de azaldı! ‘Asrın felaketi’ denilen 6 Şubat depreminin bugün 1’inci yıl dönümü… Kahramanmaraş merkezli deprem, 8 ili adeta ezdi geçti. Türk milletinin olduğu kadar, dünyanın gözü de o gün Türkiye’ye çevrilmişti. Allah’ım; o ne büyük bir felaketti. Önüne geleni yutan bir dalga gibi, çürükleri yerle yeksan etti. Sağlam binalar dimdik ayakta kalırken, demirden, çimentodan, velhasıl malzemeden çalıp da dikilenler helva gibi dağıldı.

Ne acıdır ki, Şampiyon Meleklerimiz de bu deprem felaketinde Adıyaman’da İsias Otel’de yıkıntılar arasında gencecik canlarından oldular. Hiç de hak etmedikleri halde! İsias davası devam ediyor. Artık hayatta hiçbir beklentileri olmayan analar-babalar, neneler-dedelerin beklentisi, evlatları için adaletin sağlanması!

Gerçi ne denli ağır ceza verilirse verilsin, o güzel yavruları geri getiremezse de, mahkemeye bile çıkmayan vicdan yoksunlarına karşı adaletin sağlanması… Çünkü o aileler her gece kabus görüyor, yataklarından aniden fırlıyorlar. Gözyaşları dinmiyor. ‘En sevdiklerimizin kaderi bu mu olacaktı?’ diye mırıldanıyor, fotoğraflarını öpüp okşuyorlar. Teselli kabilinden videolarını izliyor, hem kahroluyor, hem de sebep olanlara kahrediyor, lanet ediyorlar.

İhsan Nurluöz ve Recep Kılıç, “Fiilen mahkemede olmalarını isterdik. Gözümüzün içine bakarak konuşmalarını… O göz temasını kurmak isterdik.” derken, karşıdakilerin de aynı acıyı hissedip hissetmediklerini bile göremediklerini dile getiriyorlar. Onlarda acıyı hissetmek ne gezer? Öyle olsaydı, dimdik ayakta kalan binalar gibi bina diker ve kimseye azapların en büyüğünü, can kayıplarını yaşatmazlardı. O büyük depremde, asrın felaketinde etkilenen nice kentlerdeki sağlam yapılı birçok binada bir tuğla bile yerinden oynamış değildi.

Buna karşın söz konusu otel, kâğıttan kaplan misali bir çırpıda yerle yeksan, 35’i Kıbrıslı Türk sporcu ve öğretmenlerden oluşan kafileden olmak üzere 72 kişiye mezar oldu. İnsanın isyan etmemesi mümkün mü? Doruk ve Alp’in anneleri Ayşe Akın, “Bir gece yattılar, sabaha kalkamadılar” derken, yaşanan acının tarifi imkânsız olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Aradan bir yıl geçti, ancak acılar taptaze. Türkiye ile birlikte KKTC de 6 Şubat felaketini iliklerine kadar hissetti. Acılarla birlikte çaresizlik, umutsuzluk yürekleri dağladı. Şampiyon Meleklerimiz avuçların içinden sanki de bir anda uçup........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play