Kıbrıs, bir süreden beri yine başkentlerin gündeminde… Ankara, Atina, Londra ve Brüksel derken, tabii ki Lefkoşa ‘göbek taşı’. Sıraya Washington, Moskova, Paris ve Pekin’i de kısmen katacak olursak, Ankara ve KKTC dışında federasyon seslerinin yükseldiğini işitiyoruz.

Onların tek derdi, varsın gerçekçi çözüm olmasın da, böyle devam edip gitsin. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ‘Kişisel Temsilcisi’ Maria Angela Holguin Cuellar temaslarını sürdürüyor ya, bu dönemde Ankara’ya ne kadar kur yapılabilirse yapılıyor. F-400’ler konusuna girmek istemiyoruz. Onun, daha çok İsveç’in NATO üyeliği ile ilişkilendirildiğini biliyoruz.

Türkiye’de ‘asrın felaketi’ diye tanımlanan deprem faciasından bu yana 1 yıl geçti. Avrupa Birliği (AB) yaraların sarılmasına yönelik milyarlarca Euro’luk katkısını daha iki gün önce açıkladı. İyi hoş da, bu açıklamayı Holguin’in ziyaretine denk getirmesi tesadüf eseri mi? Aynı şekilde AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, “Türkiye ile ilişkilerimizi iyileştirme yoluna girmeliyiz. Ortak çıkarlarımızın olduğu alanları geliştirmemiz ve ayrıştıran konuları azaltmamız gerekiyor.” demesi tesadüf eseri olabilir mi?

Türkiye 50 yıldır AB kapısının önünde bekletilirken, Rum tarafı, sorun çözülmeden tek yanlı ve haksız biçimde AB üyeliğine alınırken, yapılanlar Türkiye ile ilişkileri geliştirir mi, geriletir mi? Federasyona meyletmek için havuç uzatma anlamında değil midir?

Federasyon şarkısını söyleyenlerin aslında istedikleri, durumun böyle devam edip gitmesi ya da Rumların talepleri doğrultusunda bir uzlaşıya varılmasıdır. Kıbrıs’ta her iki tarafın yararına adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün bulunması kimin umurundadır? Onlar, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964’te aldığı 186 sayılı karara takılıp gidiyorlar. Gerçeklere dayalı bir alternatif ürettikleri yok! Kendilerine dokunan bir şey de olmadığına göre, varsın Kıbrıs konusu devam ededursun. Nasıl olsa kaybedecekleri bir şeyleri de yok. Kıbrıs Türk halkı insanlık dışı ambargolar ve izolasyonlar altında, her türlü sıkıntıya göğüs gererken onların ne umurları? Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, ‘haksız yere uygulanan ambargoları artık kaldıralım’ dediklerini duyabildik mi? Bu mudur Kıbrıs’ta çözüm arayışlarına katkı?

Kıbrıs Türküne uygulanan ambargoların bugün Gazze’de, Batı Şeria’da, Filistin halkına uygulanan ambargolardan ne farkı var? Allah’ın suyunu bile Filistinlilere çok görenlerde insaf yok da, Kıbrıs Türkü’ne ambargo uygulayanlarda mı var? Eğer bu ülkede Kıbrıs Türk halkı yaşamını idame ettirebiliyor, bazı konularda ambargoları delebiliyorsa, bu da anavatan Türkiye sayesindedir. Bayan Holguin’in öncelikle bunları bilmesi ve not etmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü federasyon dediğin, iki eşit taraf arasında olur. Burada nerede eşitlik?

Ortak zemin bulunabilmesi için koşulların eşit olması gerekir. Esasen geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Türklerine yönelik açıklanan göstermelik paketin içeriği bile, Rum tarafının değil federasyona, tüm alternatiflere de kapalı olduğunun göstergesidir. Bu adada Kıbrıslı Türklerin, en az Rumlar kadar hak sahibi olduğu gerçeği kabul edilmediği sürece, ortak zemin arayışlarında sağlıklı bir yol kat edilebilmek mümkün değildir.

Daha önceleri de yazdık. Annan Planı ‘son durak’ olmasına rağmen, Kıbrıs Türk tarafı iyi niyetini ortaya koyarak, ondan sonra da müzakere masasına oturmuştu. Halbuki oturmamalıydı. Annan Planı referandumunda yenilen kazık unutulmamalıydı. Mademki, dönemin Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı rapor, Güvenlik Konseyi’nce rafa kaldırılmıştı, AB’nin, referandumda evet diyen Kıbrıs Türk halkına uygulanan ambargoların kaldırılacağına dair sözler tutulmamıştı, o andan itibaren masaya oturulmamalıydı. Dünya kamuoyuna da neden masaya oturulmadığı izah edilmeliydi. Zaten o günlerde dünya kamuoyunca Kıbrıs Türk tarafının ‘evet’ oyu kullanmasına karşı bir sempati oluşmuştu ve masaya oturulmasa da Kıbrıslı Türklere ‘haksız’ gözüyle bakılmayacaktı.

Tüm bunlara karşın, yine de iyi niyet jesti sonuna kadar kullanıldı. Bir de şu paketle ilgili bir not düşelim. CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Hristodulidis’in paketini ‘içi boş’ diye tanımlamıştı. Gerçekten de içi boştu. Erhürman, iyi teşhis koydu. Peki; paket boş da, Rum tarafının anladığı anlamdaki federasyonun içi dolu mudur, olabilir mi?

QOSHE - Paketin içi boş da, federasyonun dolu mu? - Akay Cemal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Paketin içi boş da, federasyonun dolu mu?

4 6
10.02.2024

Kıbrıs, bir süreden beri yine başkentlerin gündeminde… Ankara, Atina, Londra ve Brüksel derken, tabii ki Lefkoşa ‘göbek taşı’. Sıraya Washington, Moskova, Paris ve Pekin’i de kısmen katacak olursak, Ankara ve KKTC dışında federasyon seslerinin yükseldiğini işitiyoruz.

Onların tek derdi, varsın gerçekçi çözüm olmasın da, böyle devam edip gitsin. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ‘Kişisel Temsilcisi’ Maria Angela Holguin Cuellar temaslarını sürdürüyor ya, bu dönemde Ankara’ya ne kadar kur yapılabilirse yapılıyor. F-400’ler konusuna girmek istemiyoruz. Onun, daha çok İsveç’in NATO üyeliği ile ilişkilendirildiğini biliyoruz.

Türkiye’de ‘asrın felaketi’ diye tanımlanan deprem faciasından bu yana 1 yıl geçti. Avrupa Birliği (AB) yaraların sarılmasına yönelik milyarlarca Euro’luk katkısını daha iki gün önce açıkladı. İyi hoş da, bu açıklamayı Holguin’in ziyaretine denk getirmesi tesadüf eseri mi? Aynı şekilde AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, “Türkiye ile ilişkilerimizi iyileştirme yoluna girmeliyiz. Ortak çıkarlarımızın olduğu alanları geliştirmemiz ve ayrıştıran konuları azaltmamız gerekiyor.” demesi tesadüf eseri olabilir mi?

Türkiye 50 yıldır AB kapısının önünde bekletilirken, Rum tarafı, sorun çözülmeden tek yanlı ve haksız biçimde AB üyeliğine alınırken, yapılanlar Türkiye ile ilişkileri geliştirir mi, geriletir mi? Federasyona meyletmek için havuç uzatma........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play