Bir tufan sonrası deli dolu akan yüksek debili bir nehrin kendisi ile taşı, toprağı taşıması ve zemini yırtıp derin çizikler oluşturduktan sonra düz bir yerde sakin akışı gibi sükût…

Kasırganın, tipinin, hortumun yeri ve göğü inlettiği kıyameti andıran sahnelerden sonra bir çınar yaprağının açık bir alanda bekleyişi gibi sükût…

Deniz suyunun bir eksen etrafında anafor oluşturması, gemileri delice içine çekişi ve onları yutması sonrası dalgasız denizinde oluşmuş köpük gibi sükût…

Tarihin en büyük cengini yapan bir süvarinin oklarla, kalkanla, kılıçla olan münasebetinden sonra atından inip oturarak sırtını bir kayaya vermesi ve kılıcının ucuyla kuma küçük şekiller çizmesi gibi sükût…

Önemsediğin, idrak dünyanda belli bir değere karşılık gelen birinin yanlış yaptığını bile bile lafı ağzında geveleyişi ve aslında kendisinin bile kendisini anlamadığı bir diyalogdan (aslında monologdan) sonra sükût…

Sükût…

Tüm umutlarımıza ve emeklerimize rağmen kaçınsak da kucağına varacağımız sevgili…

Bekleyiş çukurunda bize el sallayan yol arkadaşımız… Didişmenin, çekişmenin ve konuşmanın bir fayda sağlamadığını gördüğümüzde yenildik dememek için zorunlu çekildiğimiz liman… Tüm şairlerin uğrağı, gönlü parçalanmış âşıkların maşuku kaybettikleri mekân, ilk sevincin ilk hüzünle beraber bir arada durabildiği tek yer… Bulutla dağın ortak sağanağı, çiğ ile yaprağın harcı, hafif donakalan bir zeminin ayak basıldığında çıkan kırt sesi… İçimizdeki bilinmezlerin sükûna varışı…

Sükût…

Bir elif hali, eğilmez ve yalnızlıklar yurdu…

Bir başına ve yalnız; ama dimdik durarak.

İnsanın neyi, ne zaman yapacağına karar vermesi sürekli zor olmuştur. Bir taraftan Nehai’nin dediği gibi “Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak sanattır” sözünden sükûta kayıtlı olmak; diğer taraftan Sadi’nin ”İki şey insanı çileden çıkarır: söylenecek yerde susmak, susacak yerde söylemek” ikileminde nerede duracağını bilememek. Onun için tek ve doğru karara yol almak… Sükût…

Sükût…

Sesi bilmem ne şekil olan bir mualliminin;

“Üskütû!”

Demeden önce susmak gerektiğini anlamak için.

Sükût…

Deli dolu koşan atların son adımlarında son nefeslerini vermeleri gibi, Boğazımızdan çıkan hırıltı gibi,

Yaprağın üstünde kayıp düşen son çiğ tanesi gibi,

Hattatın “illa” kelimesine eklediği son şedde gibi.

Sükût…

Sükûna varmak için…

Suyun akarını bulması için…

Ve hepimiz için sükût…

The post Sükût first appeared on İnsaniyet.
QOSHE - Sükût - Hamza Çelenk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sükût

35 0
20.04.2024

Bir tufan sonrası deli dolu akan yüksek debili bir nehrin kendisi ile taşı, toprağı taşıması ve zemini yırtıp derin çizikler oluşturduktan sonra düz bir yerde sakin akışı gibi sükût…

Kasırganın, tipinin, hortumun yeri ve göğü inlettiği kıyameti andıran sahnelerden sonra bir çınar yaprağının açık bir alanda bekleyişi gibi sükût…

Deniz suyunun bir eksen etrafında anafor oluşturması, gemileri delice içine çekişi ve onları yutması sonrası dalgasız denizinde oluşmuş köpük gibi sükût…

Tarihin en büyük cengini yapan bir süvarinin oklarla, kalkanla, kılıçla olan münasebetinden sonra atından inip oturarak sırtını bir kayaya vermesi ve kılıcının ucuyla kuma küçük şekiller çizmesi gibi sükût…

Önemsediğin, idrak dünyanda belli bir değere karşılık gelen birinin yanlış yaptığını bile bile lafı ağzında geveleyişi ve aslında kendisinin bile kendisini anlamadığı bir........

© İnsaniyet


Get it on Google Play