Microsoft geçtiğimiz yaz pek çok kişinin dikkatinden kaçan bir duyuru yaptı. Bundan böyle Office’te varsayılan (default) yazıtipini Calibri’den Aptos’a çevrilecekti. Her şey gibi yazıtipleri de eskiyor; 2007’de kullanılmaya başlanan Calibri’nin ömrünü tamamlaması da şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan birkaç aya yayılan bu değişimin geçtiğimiz günlerde kullanıcılar tarafından fark edilmesi.

Birkaç haftadır MS Office kullanıcıları isyanda. Calibri bir yere kaybolmadı, yerinde duruyor. İsteyen yeniden seçebilir. Ama yeni bir dosya açanlar klavyelerinin tuşlarına bastığında artık otomatik olarak Aptos yazıtipinde harfler görüyor ekranda. Pek çok kişinin yazıtipleriyle duygusal bir bağı yok, insanlar alışkanlıklarının değişmesinden şikayetçi daha çok. Bir de tabii teknoloji şirketlerinin kendi tercihlerini kullanıcılara dayatmasını artık kanıksadık. Önce gözümüz alışmıyor, itiraz ediyoruz, bir süre sonra kabullenmek zorunda bırakılıyoruz.

Calibri de bundan 17 sene önce böyle bir dayatmayla hayatımıza girdi ve en yaygın olarak kullanılan Times New Roman’ın iktidarına son verdi. Aslında bu değişim teknolojinin gelişmesi, bilgisayarların yaygınlaşması ve okumanın artık kağıttan değil ekrandan yapılan bir eyleme dönüşmesiyle ilgiliydi. Sonuçta Times New Roman kökleri daktiloya dayanan, ‘serif’li bir yazıtipiydi. Calibri ise modern çağı simgeleyen, sade, yalın, yuvarlak hatlara sahip ‘sans serif’ bir yazı tipi. Bu geçiş pragmatik bir çözüm olduğu kadar simgesel de bir değişimdi. Bilgisayar bu yazıtipi değişimiyle kendisinin daktilonun bir uzantısı olmadığını kanıtlıyor, kendi kimliğini yazıtipinde de belli ediyordu.

Microsoft yöneticileri Calibri’nin yerine tercih ettikleri Aptos’u “biraz daha değişik ve mizahi” olsun diye seçmişler. Şirketin bu değişimden sorumlu yöneticisi New York Times’a “Bilgisayarın modern çağına uygun yeni ve taze bir tasarım getirmek istedik,” diyor.

Aptos ilk bakışta biraz gayriciddi duruyor. Calibri’den bile daha ciddiyetsiz gibi. Yeni yazıtipiyle birkaç cümle yazmaya çalıştım, ilerleyemedim. Harflerin kıvrımı, arasındaki boşluk, özellikle Türkçe kelimelerdeki kullanımı beni itti. Zaten ben sonuna kadar serif’ciyim.

*

Serif ya da sans serif, işte bütün mesele bu. Tipolojiye meraklı olanlar bu kavramlara da elbette hakim. Tipolojiye meraklı olanların serif ve sans serif konusunda keskin fikirleri de var. Kendimi amatör bir yazıtipi meraklısı sayabilirim. Bir partide karşılaştığım grafik tasarımcısı arkadaşımla iki saat ayakta yazıtipleri üzerine konuşmuşluğum vardır.

Takıntılı bile sayılabilirim. Her kurumun kendi tasarım tercihleri olduğu için siz görmüyorsunuz ama uzun zamandır yazılarımı belli bir tiple yazıyorum. Hatta Adobe Caslon Pro ile yazabilmek için Adobe’ye para bile ödedim.

Okurken de yazarken de beni Adobe Caslon Pro’nun mükemmel tasarımı kadar tatmin eden pek az tasarım unsuru var. Bu yazı tipi Times New Roman’ın güncellenmiş hali gibi; özellikle “ş” ve “ç” harflerinin çengellerine ya “g” harfinin kıvrımına neredeyse bir sanat eserini inceler gibi bakıyorum. Adobe Caslon Pro kötü bir yazıyı bile olduğundan daha iyi gösteriyor, adeta yazıya sınıf atlatıyor. Bazen tıkandığımda kendi beynimden fışkıran cümlelerin sadece bu yazıtipiyle nasıl görüneceğini merak ettiğim için motive oluyorum.

Yazıtipi önemlidir, bu yüzden Calibri’ye bağlı olup yeni bir tercih yapmak zorunda bırakılanların bile acısını hissediyorum. Ben de zaman zaman bir gün Adobe’ye verecek param olmazsa nasıl yazı yazabileceğimi düşünüyorum. Ama Calibri’nin arkasından ağıt yakılacak bir yazıtipi olduğunu hiç düşünmedim. Dahası, birçok tasarımcının da söylediği gibi sans serif yazı tipleri başlık ve anonslara uygun, metnin gövdesine aykırı.

*

Yıllardır bir bakıma yel değirmenleriyle savaşıyorum sayılabilir. Çalıştığım kurumlarda yazıtipini değiştirmeye çalışmak kaybettiğim kavgalarımdan biri. Şu an bu yazıyı okuduğunuz sans serif yazı tipinin değişmesi için de yöneticilerin çok başını ağrıttım, ama dinletemedim. Sadece “İmha Planı” kitabımda istediğim yazı tipini yayınevinin standartlarının dışına çıkarak kullandırmayı başardım; sonradan onlar da bu tipi benimsediler.

Caslon Pro, Garamond, Georgia veya Times New Roman, serif’li yazıtiplerine Türkiye’deki tasarımcılar “tırnaklı” diyor. Bazı harflerin uçlarında küçük çıkıntılar var ya, işte onlara tırnak ya da serif onlar.

Bu tırnaklar birçok araştırmanın işaret ettiği gibi okuma kolaylığı sağlıyor. Okurun gözü karakterlerdeki bu küçük fazlalıklar sayesinde harfler arasındaki uyumu daha kolay takip ediyor, özellikle uzun yazılarda devamlılık sağlanıyor. Dijital ortamın olanaklarından faydalanıp uzun yazı yazmayı seven benim gibiler için bu tırnakların korunması hayati, çünkü biz aslında okutma işindeyiz. Yazarlık da bir anlamda tribün sporu, kendi kendinize yazıp Kafka olabilirsiniz tabii yazar sayılabilmeniz için bu durumda ölmeniz ve bir arkadaşınınız vasiyetinize ihanet edip yazdıklarınızı yayımlatması gerekir. Kafka ilk kez sans serif bir yazıtipiyle yayımlansa belki Kafka olmazdı ama.

Beyin yazı karakterindeki tırnaklar sayesinde bir harfin ya da kelimenin tamamını okumadan da ne olduğunu kestirebiliyor, böylece okuma hızı artıyor ve duraksama azalıyor. Benim gibi yazılı basından gelenler hala başlık ya da anonsların dışında, yazının gövdesinde tırnak arıyor.

En bilineni Helvetica olan sans serif yazıtiplerini uzaktan seçmesi kolay, bu yüzden yol tabelalarında ya da logolarda sıklıkla kullanılıyor. Otobanda çıkışı görmek için şık bir tasarım olması gerekmiyor; önemli olan işlevi. Helvetica bu açıdan tabelalarda ideal. Benzer şekilde kolay aşinalık ve ilişki kurabilmek için logo’larda da tercih ediliyor. Migros’tan Habertürk’ün logosuna kadar sans serif’in logo’lar her yerde.

Logo birçok anlam taşır. Yıllar önce Arçelik büyük harfli, tırnaklı, ağır logosunu bir tasarımcı cinayetiyle—adları Serdar Erener ve Uğurcan Ataoğlu—küçük harfli, çocuksu, ucuz ürünü çağrıştıran bir logoya değiştirmişti. Yıllardır mükemmel tasarımından ödün vermeyen Sony logosu ise tırnaklıların belki de en akılda kalıcı olanı.

*

Dijital medyanın yükselmesiyle birlikte ekranda tırnaksız yazıtiplerinin daha kolay okunduğuna dair görünmez bir konsensüs oluştu. Biraz mecburiyetten, biraz da teknoloji şirketlerinin dayatmasındandı bu tercih. Helvetica türevi Arial metnin gövdesinde, çözünürlüklü ekranlarda daha kolay seçiliyordu. Bu yüzden küçük telefon ekranlarında da benzer yazıtipleri seçildi. Tırnaklı yazıtiplerinde çıkıtılar birbirine giriyor, kelimeleri kolayca okumak mümkün olmuyor, netlik kayboluyordu. Bu alışkanlık bugünlere kadar geldi.

Türk basınında rastgele bir araştırma yaptım: Habertürk, Hürriyet, Sabah sans serif yazıtipinde ısrar ediyor. Sözde entelektüel ve okur çıtasının yüksek olduğu varsayılan Cumhuriyet ya da T24 de.

Alışkanlıkları kırmak mümkün değil. Oysa dünün sans serif lehine işleyen argümanları bugün geçerli değil. Düşük çözünürlük ya da küçük ekranlarda harflerin birbirine girmesi gibi engeller teknoloji geliştikçe aşıldı. Elimizdeki telefonun ekran kalitesi birçoğumuzun bilgisayar ya da televizyonundan daha iyi. Tek bir harfi bile büyütüp yaklaştırdığımızda bozulma olmuyor. Bu yüzden birçok yayın organı tırnaksız dalgasından çabuk sıyrılıp yeniden yazının gövdesini geleneksel serif’li yazıtipine çevirdi. Tırnak artık telefon ekranında da daha rahat okutuyor.

Bugün New York Times dijital ortamda da hala Times New Roman gibi tırnaklı yazıtipini tercih ediyor. Pek çok prestijli gazetenin tercihi de bu yönde. Tabii hedef kitleye göre yazıtipi de değişiyor. En uzun haberin sekiz satır olduğu bir slogan gazetesi olan Almanya’nın Bild gazetesi, mesela, kendi çizgisine uygun olarak sans serif yazı tipini kullanıyor.

Sonuçta tasarım hemen her zaman niyetle alakalı. Yazı mı, başlık mı okutmak istiyorsunuz? Sadece tıklatmak mı, yoksa sayfada mı tutmak amacınız? Görüntünün içeriği dikte etmesine mi razısınız yoksa içeriğin mi tasarımı belirlemesine mi? Dünyada The Economist veya The Guardian gibi ağırlığı olan yayın organlarının kendileri için özel olarak tasarlanmış yazıtipleri var. Çünkü kurumsal kimliklerinin bir parçası. Bir yayın organı için haber dilinden atılan başlıkların üslubuna kadar önemlidir hangi yazıtipinin kullanıldığı. Gazetenin duruşunu belirleyecek kadar ağırlığı vardır.

Ne yazdığımız kadar neyle yazdığımız da önemli, hatta zaman zaman yazdığımız yazıtipi yazının içeriğini bile biz farkında olmadan belirleyebiliyor. Darbe planından gazete sayfasına bir yazıtipi hiçbir zaman sadece bir yazıtipi değildir.

*

Bir dakika, darbe planı nerden mi çıktı?

Gündemi yakından takip edenler Microsoft’un vazgeçtiği Calibri yazıtipini bir yerden hatırlayacaktır. Evet, bu yazıtipi FETÖ’nün Balyoz darbe planını nasıl ürettiğinin, bu planın sahte olduğunun ilk işareti, belki de ilk somut kanıtıydı.

Balyoz soruşturması Orgeneral Çetin Doğan’ın hazırladığı iddia edilen bir darbe planına ait dijital dosyalara dayalıydı. Bu plan FETÖ’cü savcıların ele geçirdikleri CD-ROM’larla ortaya çıktı. O CD-ROM’ların içinde yer alan 2002’nin Aralık ayında kaydedildiği anlaşılan bir Word dosyası planın ayrıntılarını içeriyordu.

Ancak ufak bir sorun vardı. Davayı incelemeye başlayan Harvard öğretim üyeleri Pınar Doğan ve Dani Rodrik (Çetin Doğan’ın kızı ve damadı) bu dijital dosyaların metadata’sında Calibri yazıtipinin geçtiğini fark etti. Oysa Microsoft bu yazıtipini ilk kez Office 2007 sürümünde kullanıcılara sunmuş, piyasaya da 2006’nın ortasında tanıtmıştı. 2002’nin Aralık ayında kaydedildiği gözüken bir dosyada bu yazıtipinden bahsedilmesi şüpheli bir durumdu.

Gerçek biraz incelemenin sonunda anlaşıldı. Bu sözde darbe planı FETÖ’cüler tarafından MS Word 2007 sürümünde Calibri yazıtipiyle yazılmış, daha sonra da 2002’de hazırlanmış süsü verilmek için MS Word 1997’de yazıtipi değiştirilerek yeniden kaydedilmiş, bu haliyle CD-ROM’lara yerleştirilmişti. Bir dijital dosyanın iç organları denebilecek metadata’dan bunu anlamak, dosyanın önce Calibri’yle yazıldığını öğrenmek mümkün oldu. Hatta FETÖ’cüler başka bazı dosyalarda Calibri’yi değiştirmeye bile gerek duymamış, ne de olsa fark edilmez diye öylece bırakmıştı.

Sadece bu örnek ortaya çıktığında bile Balyoz’un çökmesi, kumpasçıların da suçüstü yakalanması için yeterliydi. Hatta Microsoft o dönem Calibri’nin ilk kez 2007’de kullanıldığına dair açıklama bile yaptı. Ama buna rağmen kumpas uzadı. Bu açıdan Calibri, bizim tarihimizde bir yalanın yazıtipidir. O yüzden, aman özlemeyin.

QOSHE - Bana font'unu söyle - Oray Eğin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bana font'unu söyle

82 0
06.03.2024

Microsoft geçtiğimiz yaz pek çok kişinin dikkatinden kaçan bir duyuru yaptı. Bundan böyle Office’te varsayılan (default) yazıtipini Calibri’den Aptos’a çevrilecekti. Her şey gibi yazıtipleri de eskiyor; 2007’de kullanılmaya başlanan Calibri’nin ömrünü tamamlaması da şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan birkaç aya yayılan bu değişimin geçtiğimiz günlerde kullanıcılar tarafından fark edilmesi.

Birkaç haftadır MS Office kullanıcıları isyanda. Calibri bir yere kaybolmadı, yerinde duruyor. İsteyen yeniden seçebilir. Ama yeni bir dosya açanlar klavyelerinin tuşlarına bastığında artık otomatik olarak Aptos yazıtipinde harfler görüyor ekranda. Pek çok kişinin yazıtipleriyle duygusal bir bağı yok, insanlar alışkanlıklarının değişmesinden şikayetçi daha çok. Bir de tabii teknoloji şirketlerinin kendi tercihlerini kullanıcılara dayatmasını artık kanıksadık. Önce gözümüz alışmıyor, itiraz ediyoruz, bir süre sonra kabullenmek zorunda bırakılıyoruz.

Calibri de bundan 17 sene önce böyle bir dayatmayla hayatımıza girdi ve en yaygın olarak kullanılan Times New Roman’ın iktidarına son verdi. Aslında bu değişim teknolojinin gelişmesi, bilgisayarların yaygınlaşması ve okumanın artık kağıttan değil ekrandan yapılan bir eyleme dönüşmesiyle ilgiliydi. Sonuçta Times New Roman kökleri daktiloya dayanan, ‘serif’li bir yazıtipiydi. Calibri ise modern çağı simgeleyen, sade, yalın, yuvarlak hatlara sahip ‘sans serif’ bir yazı tipi. Bu geçiş pragmatik bir çözüm olduğu kadar simgesel de bir değişimdi. Bilgisayar bu yazıtipi değişimiyle kendisinin daktilonun bir uzantısı olmadığını kanıtlıyor, kendi kimliğini yazıtipinde de belli ediyordu.

Microsoft yöneticileri Calibri’nin yerine tercih ettikleri Aptos’u “biraz daha değişik ve mizahi” olsun diye seçmişler. Şirketin bu değişimden sorumlu yöneticisi New York Times’a “Bilgisayarın modern çağına uygun yeni ve taze bir tasarım getirmek istedik,” diyor.

Aptos ilk bakışta biraz gayriciddi duruyor. Calibri’den bile daha ciddiyetsiz gibi. Yeni yazıtipiyle birkaç cümle yazmaya çalıştım, ilerleyemedim. Harflerin kıvrımı, arasındaki boşluk, özellikle Türkçe kelimelerdeki kullanımı beni itti. Zaten ben sonuna kadar serif’ciyim.

Serif ya da sans serif, işte bütün mesele bu. Tipolojiye meraklı olanlar bu kavramlara da elbette hakim. Tipolojiye meraklı olanların serif ve sans serif konusunda keskin fikirleri de var. Kendimi amatör bir yazıtipi meraklısı sayabilirim. Bir partide karşılaştığım grafik tasarımcısı arkadaşımla iki saat ayakta yazıtipleri üzerine konuşmuşluğum vardır.

Takıntılı bile sayılabilirim. Her kurumun kendi tasarım tercihleri olduğu için siz görmüyorsunuz ama uzun zamandır yazılarımı belli bir tiple yazıyorum. Hatta Adobe Caslon Pro ile yazabilmek için Adobe’ye para bile ödedim.

Okurken de yazarken de beni Adobe Caslon Pro’nun mükemmel tasarımı kadar tatmin eden pek az tasarım unsuru var. Bu yazı tipi Times New Roman’ın güncellenmiş hali gibi; özellikle “ş” ve “ç” harflerinin çengellerine ya “g” harfinin kıvrımına neredeyse bir sanat eserini inceler gibi bakıyorum. Adobe Caslon Pro kötü bir yazıyı bile olduğundan daha iyi gösteriyor, adeta yazıya sınıf atlatıyor. Bazen tıkandığımda kendi beynimden fışkıran cümlelerin sadece bu yazıtipiyle nasıl görüneceğini merak ettiğim için motive oluyorum.

Yazıtipi önemlidir, bu yüzden Calibri’ye bağlı olup yeni bir tercih yapmak zorunda bırakılanların bile acısını hissediyorum. Ben de zaman zaman bir gün Adobe’ye verecek param olmazsa nasıl yazı yazabileceğimi düşünüyorum. Ama........

© Habertürk


Get it on Google Play