Bu başlık aslında bana ait değil.

İsrail’de Netanyahu hükümetine karşı muhalefet eden ve bir yerde yaptığı yayınlarla İsrail’de yaşayanların halet-i ruhiyesini anlamamıza yardımcı olan Haaretz Gazetesi’ne ait.

Hamas ile İsrail arasında yapılan rehine takası sırasında Haaretz’de çıkan bir yazı bir hayli dikkat çekiciydi.

Biraz anlatayım…

“Serbest bırakılan rehinelerin, yaşlı kadınların ve küçük çocukların görüntüleri, mutlu sonla biten binlerce pembe dizi malzemesi gibiydi.” Diye başlayan yazının devamında, Hamas’ın bıraktığı rehinelerin İsrail toplumunda nasıl bir etki bıraktığı şu sözlerle anlatılıyordu:

“Altı yaşındaki Emilia’yı görüp ağlamak; dokuz yaşındaki Ohad’ı görüp ürpermek; Filistin İslami Cihadı tarafından öldüğü ilan edilen Hannah Katzir’in ve 85 yaşında esaretten kurtulan Yaffa Adar’ın serbest bırakıldığını görüp boğazınızda bir yumru hissetmek…”

Ama durunuz.

Esas çarpıcı noktaya şimdi geliyoruz.

Yazının devamında söz, İsrail’in serbest bıraktığı Filistinli rehinelere geliyor.

Ve orada, İsrail’in içinde bulunduğu paranoya haline şahitlik ediyorsunuz.

FİLİSTİNLİLERİN SERBEST KALAN YAKINLARI İÇİN SEVİNMESİNE BİLE İZİN YOK…

Şöyle ki:

Haaretz’ten öğreniyoruz ki, İsrail polisi Doğu Kudüs’te serbest bırakılanların evlerine giderek, ev sakinlerini herhangi bir sevinç gösterisinden kaçınmaları konusunda uyarılarda bulunmuş.

Gerçekten de İsrail ölçeğinde fazla insani bulduğum bu yazıda İsrail polisinin Filistinliler için sevinme eylemine bile izin vermemesi eleştirilerek, “Bizim çocuklarımızın dönüşüne sevinmemize izin var; onların çocuklarının dönüşüne sevinmelerine izin yok.” İfadelerine yer veriliyor.

“DUYGU POLİSİ SINIRLAR KOYMUŞ…”

Şu cümleler de aynı yazıdan bir alıntı:

“Onların sevinciyle sevinmek caiz midir? Bu ülkede kimin sevinmesine izin veriliyor? Duygu polisi sınırlar koymuş durumda: Filistinliler sevinemez.”

Yine Haaretz’ten öğreniyoruz ki, bizim televizyonlarda gördüğümüz, serbest kalan Filistinli rehinelerin görüntülerine İsrail kanallarında tam bir sansür uygulanıyormuş.

Çok dramatik bir hikaye anlatılıyor bu bağlamda.

Araya girmeden aktarayım:

“İsrail'deki acı verici tek taraflı televizyon yayıncılığının istisnai anlarından birinde, Kanal 13, Filistinlilerin bir kızlarının geri dönüşüne ilişkin çok kısa bir sevinç anını gösterdi. Savaştan savaşa daha da milliyetçi hale gelen ve Hamas kelimesini "Naziler" kelimesini eklemeden söyleyemeyen Kanal 13 saha muhabiri Almog Boker öfkeyle haykırdı: "Bunu göstermemeliyiz."

İsrail medyasında, kızları hapisten çıkan Filistinli anne babalar için tam bir karartma uygulanıyormuş işte.

Bu ağır sansürü yazılı olarak da olsa, bir özeleştiri diliyle yansıtmayı başarabilen Haaretz bir alkışı hak ediyor.

Hırçınlaşan, saldırganlaşan, nefret duyguları zirve yapan gözü kararmış bir anlayışın yerleşik hale geldiği bir ortamda bu kadar özeleştiri İsrail için fazla kaçıyor.

11 EYLÜL SONRASI ABD’NİN DURUMUNA BENZİYOR.

Yukarıda ‘duygu polisliği’ şeklinde bir tabire atıfta bulunmuştum.

Buna yakın bir başka tabir de 11 Eylül sonrası, Amerika’da kullanılmıştı:

“Patriotic policeman/Vatanseverlik polisliği…

Faşizmin bir başka tarifi olan ‘söyleme mecburiyeti’ 11 Eylül sonrası kamusal alanda görüş beyan eden herkes üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmıştı.

İşte bu durumu tarif etmek üzere, vatanseverlik polisliği tabiri geliştirilmişti ABD’de.

O ortamda bir sürü yalanlar sürüme sokuldu. O yalanlar üzerine ABD, kitle imha silahları uydurmasıyla Irak diye bir devleti ortadan kaldırıp, 1 milyon kişiden fazla insanın ölümüne sebebiyet vermişti.

Sonra, o sözde kitle imha silahlarının olmadığı anlaşılınca iş işten geçmişti tabi.

Ki, ABD’nin Irak’a saldırısının arka planındaki asıl gerçek, petrol meselesi değil, İsrail’in güvenliği meselesi idi.

ABD’DE RAŞİDE TALİP’İN BAŞINA GELENLER İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN NASIL ÇİĞNENDİĞİNİN DRAMATİK BİR ÖRNEĞİ.

Yukarıda ABD’de de 11 Eylül sonrası ortamın bir benzerinin İsrail’de olduğunu anlattık ama ne yazık ki, hiç alakası olmaması gerekirken, ABD’den gelen haberler de 11 Eylül sonrası ortaya çıkan paranoyanın bir benzerinin ABD’de yeniden depreştiğini ortaya koyuyor.

Orada yaşayan tanıdıklardan gelen mesajlar da bunu teyit ediyor.

ABD Temsilciler Meclisi’nde ABD seçmeninin oyuyla milletvekili seçilen Filistin kökenli siyasetçi RAŞİDE TALİP’in başına gelenler örneğin.

Gazze savaşı başladıktan sonra Raşide Talip’in Amerikan Temsilciler Meclisi’nde konuşma yapmasına oy çokluğuyla yasak getirildi.

Düşünsenize…

Filistin kökenli ABD vatandaşı bir milletvekili, ifade özgürlüğünü en rahat şekilde kullanması gereken Meclis’te bunu yapamıyor.

Yapmasına izin verilmiyor.

Dünya’ya evrensel değerler diye pazarlanan değerlerin nasıl ayaklar altına alınıp çiğnendiğini bundan daha iyi gösterebilecek bir örnek olabilir mi?

QOSHE - “İsrail hapishanelerinden serbest bırakılan Filistinlilerin sevincine ortak olmak caiz mi?” - Mehmet Acet
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“İsrail hapishanelerinden serbest bırakılan Filistinlilerin sevincine ortak olmak caiz mi?”

17 1
30.11.2023

Bu başlık aslında bana ait değil.

İsrail’de Netanyahu hükümetine karşı muhalefet eden ve bir yerde yaptığı yayınlarla İsrail’de yaşayanların halet-i ruhiyesini anlamamıza yardımcı olan Haaretz Gazetesi’ne ait.

Hamas ile İsrail arasında yapılan rehine takası sırasında Haaretz’de çıkan bir yazı bir hayli dikkat çekiciydi.

Biraz anlatayım…

“Serbest bırakılan rehinelerin, yaşlı kadınların ve küçük çocukların görüntüleri, mutlu sonla biten binlerce pembe dizi malzemesi gibiydi.” Diye başlayan yazının devamında, Hamas’ın bıraktığı rehinelerin İsrail toplumunda nasıl bir etki bıraktığı şu sözlerle anlatılıyordu:

“Altı yaşındaki Emilia’yı görüp ağlamak; dokuz yaşındaki Ohad’ı görüp ürpermek; Filistin İslami Cihadı tarafından öldüğü ilan edilen Hannah Katzir’in ve 85 yaşında esaretten kurtulan Yaffa Adar’ın serbest bırakıldığını görüp boğazınızda bir yumru hissetmek…”

Ama durunuz.

Esas çarpıcı noktaya şimdi geliyoruz.

Yazının devamında söz, İsrail’in serbest bıraktığı Filistinli rehinelere geliyor.

Ve orada, İsrail’in içinde bulunduğu paranoya haline şahitlik ediyorsunuz.

FİLİSTİNLİLERİN SERBEST KALAN YAKINLARI İÇİN SEVİNMESİNE BİLE İZİN YOK…

Şöyle ki:

Haaretz’ten öğreniyoruz ki, İsrail polisi Doğu Kudüs’te serbest bırakılanların evlerine giderek, ev sakinlerini herhangi bir sevinç gösterisinden kaçınmaları konusunda uyarılarda bulunmuş.

Gerçekten de İsrail ölçeğinde fazla insani bulduğum bu yazıda İsrail polisinin Filistinliler için sevinme eylemine bile izin vermemesi eleştirilerek, “Bizim çocuklarımızın dönüşüne sevinmemize izin var; onların çocuklarının........

© Haber7


Get it on Google Play