Yirminci yüzyıla yeryüzü Müslümanları devletsiz girdiler. İnançlarını yeryüzünde yaşayabilecek bir devletleri artık yoktu. Gerçek anlamda bir müslümanın dünyada nefes alıp verebilmesi için Medine’ye ihtiyacı vardı. Medineler darmadağın olmuştu.

İnançlarını, değerlerini; kültür ve medeniyetini yaşayamadığın, toprağa ve gönlüne kazıyamadığın yerler yaban yerlerdi. Yaban yerlerde ehil insanlar yetişmezdi. Ehil insanların yetişmediği yerlerde karanlık insanlar hayata hâkim olurdu. Hayat karanlığa boğulmuştu. İman ışığı sönmüş, ümitler pörsümüş, sinmiş ve dağılma süreci başlamıştı.

Bir yüzyıl güneşsiz, nursuz yaşamanın getirdiği yabancılaşma, İslam kardeşliğini yok etmiş; bunun getirdiği dağılma yer yer düşmanlığa bürünmüştü. Zaten düşmanların da istediği buydu: Tefrika ve güçten düşürme. Artık ne gözyaşlarıyla bir devlet açılıyor ne de bahtlar gülebiliyordu.

Kardeşliğin getirdiği sevgiden akıtılan gözyaşları kaybolunca, düşman kılıcı boynumuza saplandı ve kanlı gözyaşlarına boğulduk. Bu kanlı gözyaşları son zamanlarda Balkanlardı, Çanakkale idi.. ve şimdi Gazze olarak karşımıza çıkıyordu.

Düşmanın kılıcı her zaman kanlıdır; ama dostun, kardeşin düşmanlığı, nifakı kandan da öte çok acıydı. Ya “dost” diyerek, “gözyaşlarıyla kurulan devlet”imizi kalbinden hançerleyerek “kurtuluş masalları”yla narkozlanan beyinlerimiz? Dış yüzü bize benzeyen, fakat iç yüzü kapkara ziftlere bulanmış “dostlar!”

Gönüllerinden gerçek anlamda şehadeti çalınmış insanların kurdukları devletler, Müslümanların kanlı gözyaşlarına büründüğü topraklardır. Kendi toprağında esaret hayatı yaşamanın karşılığını henüz hiçbir sözlük yazmamıştır. Toprağın “vatan” olabilmesi için ruhunu toprağa kazımak gerekirdi. Ruhla ilişkisi olmayanların “devlet” dedikleri, “barış” dedikleri, “demokrasi” dedikleri, “insan hakları” dedikleri saçmalıkları anlamak için bir Gazze gerekiyordu; Elhamdülillah o da ufuktan göründü.

Yoksa siz, Gazze’yi “yenilgi merkezi “ mi sandınız? Gazze, yüz yılın yetimliğini, öksüzlüğünü, kimsesizliğini yeryüzü Müslümanlarına haykıran, hatırlatan bir kutlu merkezdir; bu çağın Medine’sidir adeta.

Gözyaşlarıyla kurulan, açılan devlet güçlü olur, kolay kolay yıkılmaz. Yüz yıllık öksüzlüğümüz Gazze’de filiz vermektedir. Ve bu bir hamaset yazısı değildir. İnanarak, gönlün derinliklerinden gelen tarihi Tevhid çizgisinin Sünnetullah ışığında iz iz yürüyüşüdür. Bu yürüyüş inşallah zaferle sonuçlanacaktır!

D. Ali TAŞÇI

(dalitasci@hotmail.com)

Twitter: @DAliTasci

QOSHE - Gözyaşlarıyla açılan devlete doğru - D. Ali Taşçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gözyaşlarıyla açılan devlete doğru

8 0
16.11.2023

Yirminci yüzyıla yeryüzü Müslümanları devletsiz girdiler. İnançlarını yeryüzünde yaşayabilecek bir devletleri artık yoktu. Gerçek anlamda bir müslümanın dünyada nefes alıp verebilmesi için Medine’ye ihtiyacı vardı. Medineler darmadağın olmuştu.

İnançlarını, değerlerini; kültür ve medeniyetini yaşayamadığın, toprağa ve gönlüne kazıyamadığın yerler yaban yerlerdi. Yaban yerlerde ehil insanlar yetişmezdi. Ehil insanların yetişmediği yerlerde karanlık insanlar hayata hâkim olurdu. Hayat karanlığa boğulmuştu. İman ışığı sönmüş, ümitler pörsümüş, sinmiş ve dağılma süreci başlamıştı.

Bir yüzyıl güneşsiz, nursuz yaşamanın getirdiği yabancılaşma, İslam kardeşliğini yok etmiş; bunun getirdiği dağılma yer yer düşmanlığa bürünmüştü. Zaten düşmanların da istediği buydu: Tefrika ve güçten düşürme. Artık ne gözyaşlarıyla bir........

© Haber7


Get it on Google Play