Son Güncellenme Tarihi: Mart 3, 2024 / 07:00

Bir bilim insanına yol gösteren kitaplar…

Canan Dağdeviren ozanlar kenti Sivas’tan, İstanbul’a göçen bir ailenin üç çocuğundan ilkidir. İki erkek kardeşiyle büyüyen kızına babası hem fizik hem de kimya dalında ilk Nobel alan, Vistula Nehri ile okyanusa akan Marie Curie kitabını alır. Canan, radyum ve polonyumu bulan Marie’nin kitabını okur.

Bu kitaptan çok etkilenir ve duygularını paylaşır:

“Çocukken babamın bana hediye ettiği Marie Curie’nin yaşamını anlatan kitaptan çok etkilenmiştim. Kitabı okuyunca, piezoelektrik olgusunu keşfeden Madam Curie’nin kocası Pierre Curie’ye deyim yerindeyse “âşık oldum”. Piezoelektrik kristal yapıdaki cisimlerin kendilerine uygulanan basınç ile elektrik üretme becerisiydi. Yıllar sonra piezoelektrik kavramının, projelerimin ve uygulamalarımın arkasındaki itici güç olarak bana hizmet vereceğini nereden bilebilirdim ki?

Fiziğe ilgim böyle başladı ama ileride ne yapacağıma dair fikirler kafamda henüz şekillenmiş değildi. Genç bir kızken kariyerimle ilgili çalışmalara ilgi duymamı sağlayan ilk olay, büyükbabamın genç yaşında kalp yetmezliğinden öldüğünü öğrenmekti. Bir gün onun anısını onurlandırmak için benzer sağlık sorunlarını çözecek bir teknoloji yaratacağıma dair kendime söz verdim.”

Kitaplardır en iyi dost, yol gösterici ve geliştiricidir. Canan Hanım’ın ikinci yolculuğu yine bir bilim insanının kitabıyla sürer:

“Üniversite sınavına girdim. Fizik, kimya gibi temel bilimlerden bir dal okumak istiyordum fakat karar veremiyordum. Bu dönemde, Erdal İnönü’yle Kocaeli Kitap Fuarı’nda tanıştım. Ne olmak istediğimi sormuştu. Tabii ben de bu olanağı kaçırmayıp Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof. Erdal İnönü’ye kafamdaki soruları sormuştum. Bana, ‘Anılar ve Düşünceler’ isimli kitabını imzaladı ve ‘Kitabı okuyunca, ne üzerine eğitim alacağına karar vereceğine inanıyorum’ dedi. O sırada ne demek istediğini tam kavrayamamıştım. Kitabı okuduktan sonra Erdal Hoca’nın haklı olduğunu anladım.”

Babası mimar olmasında ısrar etse de annesi fizikçi olmasını destekler ve kızına güvenir. Güven değil midir ki sadece verilen ve insana güvenen birilerinin ardında durması… Hele bu ailesinden biriyse kanatlanıp dağların doruklarına konması kolaylaşmaz mı?

Canan Hanım, “Çok küçük yaşlardan itibaren bilimsel araştırmalara ilgi duyuyordum; çakıl taşlarını parçalayıp atomu bulmaya çalışıyordum. Bir çocuk için ne kadar heyecan verici değil mi?” diye soruyor.

Ben de onun fotoğraflarını görünce Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Çakıl” şiirinin dizelerini anımsıyorum:

“Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

Bir gelincik açılır ansızın”

Canan Hanım’ı dünyanın yüz kadınından biri yapan buluşunun ardındaki acıklı öyküsü:

Bir teyze hastalanır…

Bizim kültürümüzde teyzeye ‘ana yarısı’ derler…

Genç bir kadın teşhis geç konulduğunda, üstelik kontrollerini düzenli yaptıran biri olmasına karşın teşhis geciktiği için hastalık ilerler, teyzesi yaşama veda eder. Yeğeni bu ölüme çok üzülür, sarsılır.

Teyzesinin öyküsünü başka kadınlar da yaşamasın diye bu konu üzerinde teyzesinin hasta yatağının başında beklerken düşler ve çalışmaya başlar.

Dünyanın en etkili ve ilham veren 100 kadınından biri olmasını sağlayan meme kanserinin ultrasonla erken teşhisini sağlayan, kolaylaştıran bir elektronik sutyen geliştirmesine imza atarak bu bilimsel başarısıyla yüzümüzü güldürür.

Cumhuriyet’in yüzüncü yılında yüzümüzü güldüren Filenin Sultanları’ndan sonra bilim insanı Canan Dağdeviren olunca dağları deviren kadınlar listesine yazılır. Ne mutlu bize ki ileride genç kuşaklara dünyada ses veren böylesine bilim insanları ve sporcularımızın başarılarından söz edeceğiz.

Filenin Sultanları’nın başarısı Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına çok yakıştı. Ve onlar dediler ki “Halkımız bizden böyle bir başarı bekliyordu.” Gerçekten bu muhteşem kadınlar ekip anlayışıyla, disiplinli çalışmaları ile umudu göklere taşıdı, yüreklerde umut çiçekleri açtırarak sevinçlerin hası oldular.

Filenin Sultanları’yla gönendik, gururlandık.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında kadınların spor ve bilim alanındaki başarılarıyla göğsümüzü kabartmakla yetinmeyip başarı öykülerini tarih yazdı, biz de tanıklık ettik. Ne mutlu! Darısı başka alanlarda da nice başarı öyküleriyle ülkemizi dünya gündemine taşımaya, taçlandırmaya…

Gelecek kuşakların ders kitapları, başarılı bilim insanları, edebiyatçılar ve sporcularla dolu olacak. Umut hep var, umut kadınların ellerinde çiçek açıyor, açacak…

Ne mutlu bu olanakları kendisine tanıyan kişilere, kuruluşlara ve de bu olanakları iyi değerlendiren Canan Hanım’a.

Görülüyor ki özellikle kız çocukları için fırsat eşitliği ne kadar önemli!

Olanak tanıyın, bırakın kızlar dünyayı değiştirsin!!!

Yaşar Seyman (d. 17 Mart 1954; Erzincan), siyasetçi, yazar, sendikacı. Kadın hakları savunucusu, aktivist. Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi.
Yaşar Seyman 17 Mart 1954 tarihinde Erzincan’da dünyaya gelmiştir. Ankara Eğitim Enstitüsü ve Bankacılık Enstitüsünden mezun olmuştur.

İş Bankası bünyesinde çalışma hayatına atılmış ve 1976-1987 yılları arasında çalışmaya devam etmiş aynı dönemde Sendikacılık yapmıştır. 1983 yılından itibaren Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası, Ankara ve İç Anadolu Başkanlığını sürdürmüştür. 2018 yılında 29 yıldır sürdürdüğü görevini CHP’den Milletvekili aday adaylığı için sendikacılık görevlerinden ayrılmıştır.

1982 yılında Hürriyet Gösteri’de ilk yazısı, Ozan Ali Yüce İle Söyleşi yayınlanmış daha sonra Milliyet, Cumhuriyet ,Bizim Gazete ve Birgün bünyesinde yazıları yayınlanmıştır. Sendikacı, yazar olarak yaşamını Ankara’da sürdürmektedir.

QOSHE - Umut kadınların elinde - Yaşar Seyman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Umut kadınların elinde

6 0
03.03.2024

Son Güncellenme Tarihi: Mart 3, 2024 / 07:00

Bir bilim insanına yol gösteren kitaplar…

Canan Dağdeviren ozanlar kenti Sivas’tan, İstanbul’a göçen bir ailenin üç çocuğundan ilkidir. İki erkek kardeşiyle büyüyen kızına babası hem fizik hem de kimya dalında ilk Nobel alan, Vistula Nehri ile okyanusa akan Marie Curie kitabını alır. Canan, radyum ve polonyumu bulan Marie’nin kitabını okur.

Bu kitaptan çok etkilenir ve duygularını paylaşır:

“Çocukken babamın bana hediye ettiği Marie Curie’nin yaşamını anlatan kitaptan çok etkilenmiştim. Kitabı okuyunca, piezoelektrik olgusunu keşfeden Madam Curie’nin kocası Pierre Curie’ye deyim yerindeyse “âşık oldum”. Piezoelektrik kristal yapıdaki cisimlerin kendilerine uygulanan basınç ile elektrik üretme becerisiydi. Yıllar sonra piezoelektrik kavramının, projelerimin ve uygulamalarımın arkasındaki itici güç olarak bana hizmet vereceğini nereden bilebilirdim ki?

Fiziğe ilgim böyle başladı ama ileride ne yapacağıma dair fikirler kafamda henüz şekillenmiş değildi. Genç bir kızken kariyerimle ilgili çalışmalara ilgi duymamı sağlayan ilk olay, büyükbabamın genç yaşında kalp yetmezliğinden öldüğünü öğrenmekti. Bir gün onun anısını onurlandırmak için benzer sağlık sorunlarını çözecek bir teknoloji yaratacağıma dair kendime söz verdim.”

Kitaplardır en iyi dost, yol gösterici ve geliştiricidir. Canan Hanım’ın ikinci yolculuğu yine bir bilim insanının kitabıyla sürer:

“Üniversite sınavına girdim. Fizik, kimya gibi temel bilimlerden bir dal okumak istiyordum fakat karar veremiyordum. Bu dönemde, Erdal İnönü’yle Kocaeli Kitap Fuarı’nda tanıştım. Ne olmak istediğimi sormuştu. Tabii ben de bu olanağı kaçırmayıp Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof. Erdal İnönü’ye kafamdaki soruları sormuştum. Bana, ‘Anılar ve Düşünceler’ isimli kitabını imzaladı ve ‘Kitabı okuyunca, ne üzerine eğitim alacağına karar vereceğine inanıyorum’ dedi. O sırada ne demek istediğini tam kavrayamamıştım.........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play