17 Mart, benim doğum günüm…

Yaşamımda onlarca yıl toplumsal mücadele içinde aktı…

Çetin Altan’ın doğum günü kutlamasında söylediği sözleri anımsadım:

“Hayal ettiğim ülke bu değildi.

Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan. Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. Menzil-i maksuda ulaşılamasa da çok yol kat ettik.

Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.

Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.

Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “Torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.

Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.

Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır. Enseyi karartmayın.”

Ustaların kitap adları bile mücadeleyi ve direnmeyi öğretiyor…

Çetin Altan “Enseyi Karartmayın” diyor, Onat Kutlar ise “Yeter ki Kararmasın” diyordu… Ne çok beslendik bu büyük ustalardan ne çok…

Yazarlığımı görmeden bu dünyada göçen annemin ardından bir ölüm yıldönümünde şöyle yazmıştım:

SANA DEMOKRASİ ARMAĞAN EDEMEDİM!

Sen, çağdaş demokrasiyi tanımadın ki…

O nedenle ninnilerin ağıt, gülüşlerin yarım, öykülerin küçük ve göçebe yaşadın.

Senin ninnilerin ağıttı.

Gülüşlerin yarım.

Öykülerin küçücük…

Doğduğun coğrafyanın kültürüyle yürüdün.

O acılı coğrafyanın acılarına tanık oldun.

Ve o törelerin çizdiği kadere isyanla yürüdün.

Göçebe gibi…

Senin çağında dillerde gezgin sözcüğü yoktu.

Bir göçebe gibi köylere, kentlere göçtün.

Her yerde bir göçebe öyküsü bıraktın.

Her yerde yaşayarak, gözleyerek, çoğalarak ayrıldın.

Torunlarına ninnilerin yine ağıttı.

Gülüşlerin yarım…

Yine öykülerin küçük…

Sende büyük olan tek şey sevgi dolu yürekti.

O hep bir çağlayan gibi çağıldayarak aktı.

Kendi çocuğuna olan sevginin sınırlılığını aşarak, gün geldi taşarak, gün oldu çoğalarak tüm çocuklara akan coşkun bir suydun…

Senden hiç ‘Size saçımı süpürge ettim’ sözünü duymadım. O nedenle o sözü söyleyen, o söze sığınan anneleri hiç sevmedim.

O anlamsız sözü hiç söylemedim.

‘Size saçımı süpürge ettim’ sözü yerine; çocuğumla büyüdüm, öğrendim, çoğaldım ve ‘Yaşadım’ diyebildim…

Göçebe bir kadının kızı olarak göçmen kalem oldum.

Dünya anneleriyle buluştum.

Konuştum…

‘Dert bir değil elvan elvan’ türküsündeki gibi dertler dinledim. Sorunların dili farklı olsa da annelik dili ortaktı. Anneleri acılardan kurtaran, soluklandıran, yüzlerini güldüren; yaşadıkları ülkedeki çağdaş demokrasi, hukuk anlayışı, birey hak ve özgürlüklerinin varlığıydı…

Sen, çağdaş demokrasiyi tanımadın ki…

O nedenle ninnilerin ağıt, gülüşlerin yarım, öykülerin küçük ve göçebe yaşadın.

Sen, çocukları darağacında anneler tanıdın…

Onlara yandın…

Senden sonra acılarımız büyüdü…

Öykülerimiz de…

Darağaçlarının ardından sessiz ağlayan annelere; çocuklarının acılarından doğan anneler katıldı…

Sen, ‘Cumartesi Anneleri’ni tanımadın. Onları yüzlerce anne izledi…

‘Gezi’nin Anneleri’nin acılarını iyi ki de görmedin, duymadın. Demokrasi mücadelesi içinde yer alsalar da hâlâ demokrasi ile tanışamadılar…

Onların demokrasi umudu acılı yüreklerinde saklı…

Oysa sen bir darbenin karanlık günleri içinde göçüp gittin.

Ben, sana demokrasi armağan edemedim…

Bize öğrettiğin sevgiyle sorunlara duyarlı, toplumsal mücadele içinde demokrat, sözünü yutkunmadan söyleyen, bilgisayarın tuşlarında kalem parmaklarını korkak alıştırmayan biri olarak yazıyorum…

Ve annelere verilecek en büyük armağan sevgidir!

Onların karşılıksız sevgisine; sevgimizi göstermeliyiz.

Bir de demokrasi armağan edebilsek…

Ninnileri ninni,

Gülüşleri gülüş…

Öyküleri büyük,

Yaşamları renkli olur…

Bugün benim doğum günüm… Onlarca mücadele yılını, onlarca seçimleri ardımda bırakıyorum. Belki bu yerel seçimde yine baharlar gelecek, çiçekler açacak umudumu korumakla yetinmeyip dilim döndüğünde yurt içi, yurt dışı seslenişlerimde çağdaş demokrasiyi anlatıyorum.

Nâzım Hikmet’in dizelerindeki gibi…

“Kararmasın yeter ki/sol memenin altındaki cevahir.”

Yaşar Seyman (d. 17 Mart 1954; Erzincan), siyasetçi, yazar, sendikacı. Kadın hakları savunucusu, aktivist. Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi.
Yaşar Seyman 17 Mart 1954 tarihinde Erzincan’da dünyaya gelmiştir. Ankara Eğitim Enstitüsü ve Bankacılık Enstitüsünden mezun olmuştur.

İş Bankası bünyesinde çalışma hayatına atılmış ve 1976-1987 yılları arasında çalışmaya devam etmiş aynı dönemde Sendikacılık yapmıştır. 1983 yılından itibaren Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası, Ankara ve İç Anadolu Başkanlığını sürdürmüştür. 2018 yılında 29 yıldır sürdürdüğü görevini CHP’den Milletvekili aday adaylığı için sendikacılık görevlerinden ayrılmıştır.

1982 yılında Hürriyet Gösteri’de ilk yazısı, Ozan Ali Yüce İle Söyleşi yayınlanmış daha sonra Milliyet, Cumhuriyet ,Bizim Gazete ve Birgün bünyesinde yazıları yayınlanmıştır. Sendikacı, yazar olarak yaşamını Ankara’da sürdürmektedir.

QOSHE - DEMOKRASİ HASRETİYLE GEÇEN YILLAR - Yaşar Seyman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

DEMOKRASİ HASRETİYLE GEÇEN YILLAR

5 0
17.03.2024

17 Mart, benim doğum günüm…

Yaşamımda onlarca yıl toplumsal mücadele içinde aktı…

Çetin Altan’ın doğum günü kutlamasında söylediği sözleri anımsadım:

“Hayal ettiğim ülke bu değildi.

Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan. Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. Menzil-i maksuda ulaşılamasa da çok yol kat ettik.

Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.

Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.

Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “Torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.

Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.

Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır. Enseyi karartmayın.”

Ustaların kitap adları bile mücadeleyi ve direnmeyi öğretiyor…

Çetin Altan “Enseyi Karartmayın” diyor, Onat Kutlar ise “Yeter ki Kararmasın” diyordu… Ne çok beslendik bu büyük ustalardan ne çok…

Yazarlığımı görmeden bu dünyada göçen annemin ardından bir ölüm yıldönümünde şöyle yazmıştım:

SANA DEMOKRASİ ARMAĞAN EDEMEDİM!

Sen, çağdaş demokrasiyi tanımadın ki…

O nedenle ninnilerin ağıt, gülüşlerin yarım, öykülerin küçük ve göçebe yaşadın.

Senin ninnilerin ağıttı.

Gülüşlerin yarım.

Öykülerin küçücük…

Doğduğun coğrafyanın kültürüyle yürüdün.

O acılı coğrafyanın acılarına tanık oldun.

Ve o törelerin çizdiği kadere isyanla yürüdün.

Göçebe gibi…

Senin çağında dillerde gezgin........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play