Son Güncellenme Tarihi: Şubat 11, 2024 / 07:00

‘Aydınlanma Devrimi’nin yüzüncü yılında mutlu bireyi olmayan ülke neresi diye sormaya gerek var mı? Yaşadığımız yedi iklim, dört köşesi cennet olan Türkiye! Bu kadar güzel coğrafyanın, iklimin sahibi ülkenin insanları nasıl mutsuz olur?! Bir de mutlu kentler seçilirken…

Bir ülkeyi yönetenler o ülkenin yönetim biçimine, demokratik, laik, hukuk devleti oluşuna inanmaz, halkları, inançları kültürel zenginlik olarak görmez, özümsemez, insan haklarına özen göstermezse, demokrasi eksikliği yaşamın her alanında baş gösterir. Sonunda sadece insanların değil, tüm canlıların, çevrenin bile demokrasiye gereksinimi büyüdükçe büyür.

Yerel seçimlere giderken partilerin, adayların konuşulması ötesinde yerel yönetimlere yönelik projeleri ne yazık ki duyamıyoruz. Çünkü çağdaş kentler yaratmak, kentlilik bilinci vermek, kentlerde mutlu ve huzurlu yaşamı sağlamak düşüncesine yoğunlaşmaktan öyle uzaklar ki… Uzak ülkeler gibi uzak…

Yaptıkları siyaset, konuştukları çatışmacı, ezici, ötekileştiren dilin yaratıcılıktan, kucaklamaktan, barıştan yana olmayışı, kirlenen siyaset dili ne yazık ki bir makale konusu olabilecek kadar üzüntü verici. Yoksunluklarını, eksikliklerini söz dalaşı ile aşmak ülkemize özgü sanırım.

Dünyanın birçok ülkesini görmesem kongrelerinde konuşulan sorunlarını ve çözüm önerilerini dinlemesem, kentlerde insanı mutlu etmeye yönelik anlamlı, yaratıcı projelerine tanık olmasam bunları söyleyemem. Tıpkı çocukken bir dağ köyünden geldiğim Ankara’ya, uzun yıllar, ‘Işıklı başkentim’ der miydim? Oysa dünya başkentlerini görünce aslında Ankara’nın ne kadar da karanlık olduğuna karar verdim. Işıklandırılan alanlar ise otobanlara ve binalara yönelik, insanların yürüdükleri yollar, nefes aldıkları, yürüdükleri, dinlendikleri parklar hâlâ kapkaranlık…

En dinamik kadın örgütlerinin olduğu ülke olmamız, kadın liderlerimizin dünyada ve ülkemizde ödüller almasına, mücadelesine karşın kadına yönelik şiddet hız kesmiyor. Politik cinayetler dediğimiz ölümler her gün gündemdeki yerini alıyor. Şiddetin demirbaşı kadınlar ve onların hemcinsleri olan kadın hakları savunucuları, kadın haklarına duyarlı insanlar mutsuz.

Oysa 2015 yılında Cumhuriyet Kitap’taki söyleşimde “Dünyayı kadınlar değiştirecek” demiştim.

16 milyon emeklimiz açlık sınırının altında yaşıyor. Geçinemiyoruz diye örgütlenenler alanlara çıkıyorlar. Evleri kendilerinin değilse yaşaması olanaksız emeklilerimiz mutsuz yaşam sürdürüyorlar. Oysa daha birkaç yıl önce Avrupa turlarına katılıp tatil yapıyorlardı. Şimdi ülkelerinde denizi uzaktan seyrediyorlar. Tatil artık bizim emeklilerimiz için hayal bile olmaktan çıktı. Asgari ücret ve emekli maaşları yavaş yavaş artarken, enflasyon yükseklerde uçuyor. Büyükşehir belediye başkan adayları emekliye verecekleri bir kilo etten, buttan, sadakadan söz ederken; güzelim ülkemiz başka ülke emeklilerinin cenneti olmayı sürdürüyor.

Sendikaların suskunluğu, sendikacıların sendika genel kurullarını kamuoyundan kaçırırcasına yapmaları, işçi sınıfının çıkmayan sesi, muktedirleri mutlu ederken; üreten, yaratan işçiler, emekçiler mutsuz ve yarından umutsuz yaşıyorlar. Çalışanı, işçisi, emekçisi, öğrencisi, kadını, erkeği kısacası bir avuç mutlu azınlık dışında milyonların mutsuz olduğu bir ülke oldu Türkiye.

Yerel seçimler mutsuz milyonlar için umudu iktidara taşıyan bir umut ışığı olmalı. Ülkeyi yönetenlerin milyonları mutsuz kıldığı bu süreçte muhalefetin belediye seçimlerini kazanarak güçlü bir ses vermesi kentlerimizi yaşanır kılacaktır.

Dert çok, derman ellerimizde…

Mutlu yaşamak bizim mücadelemizde!..

Korkuyu yenmemizde…

Milyonların sesi olmamızda!..

Nâzım Hikmet’in şiirinde dediği gibi:

“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

akar suyun,

meyve çağında ağacın,

serpilip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına;

– çürüyen diş, dökülen et-,

bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla

bu güzelim memlekette hürriyet!”

Yaşar Seyman (d. 17 Mart 1954; Erzincan), siyasetçi, yazar, sendikacı. Kadın hakları savunucusu, aktivist. Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi.
Yaşar Seyman 17 Mart 1954 tarihinde Erzincan’da dünyaya gelmiştir. Ankara Eğitim Enstitüsü ve Bankacılık Enstitüsünden mezun olmuştur.

İş Bankası bünyesinde çalışma hayatına atılmış ve 1976-1987 yılları arasında çalışmaya devam etmiş aynı dönemde Sendikacılık yapmıştır. 1983 yılından itibaren Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası, Ankara ve İç Anadolu Başkanlığını sürdürmüştür. 2018 yılında 29 yıldır sürdürdüğü görevini CHP’den Milletvekili aday adaylığı için sendikacılık görevlerinden ayrılmıştır.

1982 yılında Hürriyet Gösteri’de ilk yazısı, Ozan Ali Yüce İle Söyleşi yayınlanmış daha sonra Milliyet, Cumhuriyet ,Bizim Gazete ve Birgün bünyesinde yazıları yayınlanmıştır. Sendikacı, yazar olarak yaşamını Ankara’da sürdürmektedir.

QOSHE - BİZİM MUTSUZU ÇOK ÜLKEMİZ - Yaşar Seyman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

BİZİM MUTSUZU ÇOK ÜLKEMİZ

3 0
11.02.2024

Son Güncellenme Tarihi: Şubat 11, 2024 / 07:00

‘Aydınlanma Devrimi’nin yüzüncü yılında mutlu bireyi olmayan ülke neresi diye sormaya gerek var mı? Yaşadığımız yedi iklim, dört köşesi cennet olan Türkiye! Bu kadar güzel coğrafyanın, iklimin sahibi ülkenin insanları nasıl mutsuz olur?! Bir de mutlu kentler seçilirken…

Bir ülkeyi yönetenler o ülkenin yönetim biçimine, demokratik, laik, hukuk devleti oluşuna inanmaz, halkları, inançları kültürel zenginlik olarak görmez, özümsemez, insan haklarına özen göstermezse, demokrasi eksikliği yaşamın her alanında baş gösterir. Sonunda sadece insanların değil, tüm canlıların, çevrenin bile demokrasiye gereksinimi büyüdükçe büyür.

Yerel seçimlere giderken partilerin, adayların konuşulması ötesinde yerel yönetimlere yönelik projeleri ne yazık ki duyamıyoruz. Çünkü çağdaş kentler yaratmak, kentlilik bilinci vermek, kentlerde mutlu ve huzurlu yaşamı sağlamak düşüncesine yoğunlaşmaktan öyle uzaklar ki… Uzak ülkeler gibi uzak…

Yaptıkları siyaset, konuştukları çatışmacı, ezici, ötekileştiren dilin yaratıcılıktan, kucaklamaktan, barıştan yana olmayışı, kirlenen siyaset dili ne yazık ki bir makale konusu olabilecek kadar üzüntü verici. Yoksunluklarını, eksikliklerini söz dalaşı ile aşmak ülkemize özgü sanırım.

Dünyanın birçok ülkesini görmesem kongrelerinde konuşulan sorunlarını ve çözüm önerilerini dinlemesem, kentlerde insanı mutlu etmeye yönelik anlamlı, yaratıcı projelerine tanık olmasam bunları söyleyemem. Tıpkı çocukken bir dağ köyünden geldiğim Ankara’ya, uzun yıllar, ‘Işıklı başkentim’ der miydim? Oysa dünya başkentlerini görünce aslında Ankara’nın ne kadar da karanlık olduğuna karar verdim. Işıklandırılan alanlar ise otobanlara ve binalara yönelik, insanların........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play