Futbol medyası bir kere olsun şaşırtsa sevineceğim. Ama olmuyor işte. Beklendiği gibi, Beşiktaş’ın teknik direktör Fernando Santos’un sözleşmesini feshetmesinden sonra karalama kampanyasına girişmekte gecikmediler:

“Kovulmak ister gibiydi (Akşam), Santos’u bitiren yanlışlar (Hürriyet), İşte Santos’u bitiren etkenler (Sabah), Tarihi fiyasko (Sözcü), Düşüşün faturası Santos’a kesildi (Karar), Beşiktaş’ın fabrika ayarlarını bozdu (Milliyet), Polonya’da bile daha çok kaldı (Posta), Santos da foss (Türkiye), Santos’un ipini kötü futbol çekti (Yeniçağ), Santos’un bileti kesildi (Yeni Şafak)”

Santos’un başarısız bir teknik direktör olduğunda ağız birliği etti bütün futbol medyası. Oysa çok değil, 9 Ocak’ta Beşiktaş’a gelişini duyururken Santos’a övgü yarışı içindeydiler:

“Kartal’ı mühendis uçuracak (Akşam), Enkaz takımları ayağa kaldırıyor (Hürriyet), Beşiktaş’ı hizaya getirecek hoca (Milliyet), Beşiktaş generalini buldu (Sabah), Patron geldi şov başlıyor (Türkiye), Kartal’a sürpriz ama yüksek kariyerlisi geldi (Yeniçağ).”

Santos gelirken çok az futbol yazarı eleştirdi, başarılı olamayacağını yazdı, söyledi. Onlardan biri Sabah’tan Bülent Timurlenk, “Boşta buldukları ilk teknik adam”, Türkiye’den Kemal Belgin de “Bu ülkede başarı göstermiş hiç Portekizli hoca hatırlamıyorum” diye yazdı o günlerde.

Aslında bu Santos’a özgü bir durum da değil. Maalesef bizim futbol medyasının genel tutumu böyle. Her daim gelene kral muamelesi yapıyorlar, göklere çıkarıyorlar; giderken de yerin dibine batırıyorlar, arkasından söylenmedik söz bırakmıyorlar.

Fransa’da, kansere, büyüme bozukluklarına veya bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olan ve teflonu da kapsayan “Sonsuz kirleticiler”in yasaklanmasıyla ilgili tartışmalar ile yasa değişikliği bizim medyanın pek de ilgisini çekmedi.

Yasa önerisinin Fransa parlamentosunda oylanacağı haberi, Akşam, Habertürk, ABC Haber ve Yeni Asır’ın da aralarında bulunduğu az sayıda medya kuruluşunda yayımlanabildi. Üstelik de Halktv.com.tr, olumsuz bir gelişme olacakmış gibi, “Ev hanımlarına kara haber: Teflon tavalar yasaklanıyor” başlığını koydu haberine.

Oysa “Sonsuz kirleticiler” denilen (per- ve polifloroalkil / PFAS) maddelerin Ocak 2026’dan itibaren yaşamın tüm alanlarında yasaklanmasını içeren yasa önerisi toplum sağlığıyla yakından ilgili.

“Sonsuz kirleticiler”in en yaygını ve günümüzde hemen her mutfağa giren teflon (PFOA / perflurooctanoic), ilk olarak Fransız şirketi olan ve ABD’de büyüyen kimya devi DuPont tarafından üretilmişti. Teflonun kanserojen etkisi, ABD’de araştırmacı gazetecilik ve hukuk mücadelesinin de konusu olmuştu. Avukat Robert Bilott'un, DuPont’a karşı verdiği mücadele, 2019’da vizyona giren “Karanlık Sular” (Dark Waters) adlı filminde senaryolaştırılmıştı.

Bu filmin de etkisiyle o günlerden beri teflonun (perfluorooctanoic acid) kanserojen etkisi dünyada tartışma konusu. Ama Türkiye’de medya, teflonun zararıyla hiç ilgilenmiyor; teflon reklamlarını yayımlamakta da beis görmüyor. Fakat hiç olmazsa Fransa’daki yasak girişimiyle ilgili haberlerde teflonun kanserojen etkisinden söz edilmeliydi. Haberlerin o tarafı eksikti.

Ayrıca Fransa’da yasağın parlamentoda oylanacağını haber yapanlar, oylamanın akıbetini bile izlemediler. Halbuki Fransa’nın en büyük teflon üreticisi Seb grubu, önerinin oylamasından önce yüzlerce çalışanının eline “Kızartma tavama dokunmayın” yazılı pankartı tutuşturup Ulusal Meclis önüne gönderdi.

Bir yandan da kulis faaliyeti yürüttüler. Sonunda çevreci parlamenterlerin hazırladığı yasa önerisi oybirliğiyle kabul edildi ama mutfak araç gereçleri yasak kapsamından çıkarıldı. Yasak kararı, Ocak 2026’da tekstil ve kozmetik ürünleri, Ocak 2030’da ise kilim, halı, kanepe kaplamaları ve dış mekan tekstilleri için geçerli olacak.

Teflon üreticileri şimdilik zafer kazandılar ama Fransa’da yasaklanacağını duyuran Türkiye medyası, bu gelişmeleri haber yapmadı. Yasağı haber verenler fikri takip yapıp da sonra ne olduğunu yayımlamadı. Böylece Fransa’da yasaklanacağı haberini okuyanlar, o bilgiyle kaldılar.

Vakit geçmiş değil, Türkiye’de medya, yasakla ilgili tartışmaları, yasak kararını tüm boyutlarıyla aktarmalı, teflon ve “Sonsuz kirleticiler” konusunda toplumu bilgilendirmeli.

Toplum sağlığını ve kamu yararını gözetmeyen gazetecilik de teflon tavalara benzer, hiçbir sorun yapışmaz üzerlerine. Gözlerini kapatıp reklamları almaya devam ederler.

Karar’ın “Görüşler” sayfasının bu kadar yoğun yazıyla kaplandığını hiç görmemiştim. Upuzun yazı, puntosu da küçültülerek zorla tam sayfaya sığdırılmıştı. Uzun da bir başlığı vardı:

“Basın İlan Kurumu’nun gözünden: Gazeteciliğin, kağıttan internet sitesine yolculuğunun serencamı-2”

Başlıkta “2” denilince insan ilk yazının birkaç gün önce çıktığını sanıyor. Ama öyle değil, tam altı ay önce 25 Ağustos 2023’te yayımlanmış ilki. Daha da ilginci, ilk yazı Karar’da değil, Yeni Şafak’ta çıkmış. Farklı gazetede devam yazısı görmemiştim daha önce…

Her iki gazetede de Basın İlan Kurumu’nun (BİK) faaliyetleri anlatılıyor, kurumun reklamı yapılıyordu. Yazılar, BİK Kontrol Müdür Yardımcısı Özer Elikoğlu’nun imzasını taşıyordu.

Her şey ayan beyan ortada. BİK, basılı gazetelere resmi ilan ve reklamları dağıtan kurum. Yeni Şafak ve Karar da Basın İlan’dan resmi ilan ve reklam alan gazeteler. Böyle bir durumda o yazıları yayımlamama gibi bir tavırları olabilir mi? Elbette olamaz.

Basın İlan’ın, paranın gücünü kullanarak muhatabı durumundaki kurumlarda kendi reklamını yayımlatması ayıplı, etik dışı bir davranış. Çok gerekli görüyorlarsa, böyle “torpilli reklam yazısı” yayımlatacaklarına resmi ilan verselerdi.

AKP medyası için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar, onun kardeşi Haluk Bayraktar ile şirketleri Baykar dokunulmazlar kategorisinde. En küçük bir eleştiride bile hemen manşetler, karşı haberler yayımlıyorlar. Yazarlar da yücelten yazılar döşeniyorlar birbiri ardına.

Evren Barış Yavuz adlı iletişimci, Haluk ve Selçuk Bayraktar’ın da olduğu Filistin eyleminden bir fotoğrafı “İsrail’e jet yakıtı satıyorlar” yazarak paylaştığında anında hedef alındı. Özellikle Akşam’ın 11 Nisan’daki “Alçaklığı İBB üstlendi” manşetinden sonra Yavuz, tam 10 yıl önce yazdığı “Alevilerin neden bir PKK’si olmalıydı” yazısı gerekçe gösterilerek tutuklandı.

Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in Selçuk Bayraktar’ın Çukurca’daki bir fotoğrafının üzerine “Defol Kürdistan’dan” yazarak paylaşması da iktidar kalemşorlarını kızdırdı. Onu da muhatap alıp karşı yazılar yayımladılar.

Bayraktar kardeşleri en çok hangi yazarların savunduğunu görmek için son on günlük gazetelere baktım. Ahmet Hakan üç yazıyla birinci durumda. “Bayraktar’la uğraşmayın”, “Baykar Erdoğan’a yakın olmasaydı” ve “Bayraktar’a defol diyen bir Hollandalı”, başlıklı yazılar kaleme almış. Ali Saydam, “Ne istiyorlar Bayraktar’dan” ve “Bir bu eksikti” yazılarıyla ikinci sıradan izliyor onu. Hikmet Köksal, İbrahim Karataş, Tarkan Zengin, Faruk Önalan, Hikmet Genç ve İhsan Aktaş da birer yazıyla savunma çizgisine gelmişler.

Halbuki Bayraktar kardeşler, açıklamalar, erişim engellemeleri ve suç duyuruları ile muhalif medyaya şiddetle karşılık verip duruyor. Yine de bunca yazarın desteğe koşması manidar. Acaba savunan yazarlara ödül puanı mı veriyorlar, bilemedim…

Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, “Osman Kavala’nın hapiste tutulmasının, Gezicilerin yıllarca hapis yatacak olmasının Türkiye’ye ne yararı var? AK Parti’ye ne fayda sağlıyor? Artık iklimin değişmesi ve baharın gelmesi gerekiyor” diye yazdı.

Bu yazıdan sonra MHP’den hakaretler yağdı Selvi’ye. En ağırı da MHP Sosyal Medya Sorumlusu Hüseyin Özkan’ın “Abdülkadir Selvi, yok hükmündedir. Çöptür. Kalem ve Kılıç artığıdır!” paylaşımıydı.

Selvi’nin Alevi olmasından hareketle söylenen bu söz, hakaretten de öte, açıkça nefret söylemi. Türk Ceza Kanunu’na göre de suç. Ama maalesef Özkan da biliyor ki, arkasında iktidar gücü olduğu için hakkında bir soruşturma bile açılmayacak, onun için dili fren tutmuyor.

Olayın bir de Selvi tarafı var ki o da MHP’liler gibi hukuku hiçe sayıyor; Kavala ve Gezi davası sanıklarının hapse atılmasına hukuk değil, iktidarın sağlayacağı fayda açısından bakıyor. Gazeteci, hukuka siyasi çıkarlara göre değil adalet açısından yaklaşır.

Tek cümleyle:

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

QOSHE - Santos gelirken kraldı, giderken fos! - Faruk Bildirici
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Santos gelirken kraldı, giderken fos!

18 0
22.04.2024

Futbol medyası bir kere olsun şaşırtsa sevineceğim. Ama olmuyor işte. Beklendiği gibi, Beşiktaş’ın teknik direktör Fernando Santos’un sözleşmesini feshetmesinden sonra karalama kampanyasına girişmekte gecikmediler:

“Kovulmak ister gibiydi (Akşam), Santos’u bitiren yanlışlar (Hürriyet), İşte Santos’u bitiren etkenler (Sabah), Tarihi fiyasko (Sözcü), Düşüşün faturası Santos’a kesildi (Karar), Beşiktaş’ın fabrika ayarlarını bozdu (Milliyet), Polonya’da bile daha çok kaldı (Posta), Santos da foss (Türkiye), Santos’un ipini kötü futbol çekti (Yeniçağ), Santos’un bileti kesildi (Yeni Şafak)”

Santos’un başarısız bir teknik direktör olduğunda ağız birliği etti bütün futbol medyası. Oysa çok değil, 9 Ocak’ta Beşiktaş’a gelişini duyururken Santos’a övgü yarışı içindeydiler:

“Kartal’ı mühendis uçuracak (Akşam), Enkaz takımları ayağa kaldırıyor (Hürriyet), Beşiktaş’ı hizaya getirecek hoca (Milliyet), Beşiktaş generalini buldu (Sabah), Patron geldi şov başlıyor (Türkiye), Kartal’a sürpriz ama yüksek kariyerlisi geldi (Yeniçağ).”

Santos gelirken çok az futbol yazarı eleştirdi, başarılı olamayacağını yazdı, söyledi. Onlardan biri Sabah’tan Bülent Timurlenk, “Boşta buldukları ilk teknik adam”, Türkiye’den Kemal Belgin de “Bu ülkede başarı göstermiş hiç Portekizli hoca hatırlamıyorum” diye yazdı o günlerde.

Aslında bu Santos’a özgü bir durum da değil. Maalesef bizim futbol medyasının genel tutumu böyle. Her daim gelene kral muamelesi yapıyorlar, göklere çıkarıyorlar; giderken de yerin dibine batırıyorlar, arkasından söylenmedik söz bırakmıyorlar.

Fransa’da, kansere, büyüme bozukluklarına veya bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olan ve teflonu da kapsayan “Sonsuz kirleticiler”in yasaklanmasıyla ilgili tartışmalar ile yasa değişikliği bizim medyanın pek de ilgisini çekmedi.

Yasa önerisinin Fransa parlamentosunda oylanacağı haberi, Akşam, Habertürk, ABC Haber ve Yeni Asır’ın da aralarında bulunduğu az sayıda medya kuruluşunda yayımlanabildi. Üstelik de Halktv.com.tr, olumsuz bir gelişme olacakmış gibi, “Ev hanımlarına kara haber: Teflon tavalar yasaklanıyor” başlığını koydu haberine.

Oysa “Sonsuz kirleticiler” denilen (per- ve polifloroalkil / PFAS) maddelerin Ocak 2026’dan itibaren yaşamın tüm alanlarında yasaklanmasını içeren yasa önerisi toplum sağlığıyla yakından ilgili.

“Sonsuz kirleticiler”in en yaygını ve günümüzde hemen her mutfağa giren teflon (PFOA / perflurooctanoic), ilk olarak Fransız şirketi olan ve ABD’de büyüyen kimya devi DuPont tarafından üretilmişti. Teflonun kanserojen etkisi, ABD’de araştırmacı gazetecilik ve hukuk mücadelesinin de konusu olmuştu. Avukat Robert Bilott'un, DuPont’a karşı verdiği mücadele, 2019’da vizyona giren “Karanlık Sular” (Dark Waters) adlı filminde senaryolaştırılmıştı.

Bu filmin de........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play