Erken saatlerden itibaren Taksim’e çıkan bütün yolların on binlerce polis tarafından kesildiği, toplanma alanına yakın bölgelerin kordon altına alındığı 1 Mayıs sabahı, binlerce insan yine de yürüyüş kolları oluşturarak birbiriyle buluşabildi. Kenti labirente çeviren, mitinge katılmayan halka da zulüm eden bu kuşatma bir şekilde aşıldı.

Ancak pankartları-bayraklarıyla, şarkıları-halaylarıyla işçi sınıfının birlik dayanışma ve mücadele gününü bayram neşesiyle kutlayan onca emekçi hem Saraçhane’de hem de Beşiktaş’ta polis müdahalesine maruz kaldı.

İktidar sözcüleri ve İstanbul valisi, kitlenin Taksim’e yürümesine asla izin verilmeyeceğini defalarca tekrarlamışlardı. Nitekim zaten bir dizi engeli aşarak Saraçhane’den Taksim yönüne yürüyüşe geçtiklerinde kitleyi karşılayan plastik mermiler ve biber gazı oldu.

Taksim meydanı İstanbul’un kalbi, merkezi sayılır. Sadece 1 Mayısları değil her gösteriyi, protesto eylemini, Cumartesi Annelerinin buluşmasını emekçilere ve muhaliflerine kayıtsız şartsız kapatan ve halkla meydan savaşına giren iktidar bu kez de meydanı ‘kaptırmadı.’ İktidar ve medya bir kez daha polisle karşı karşıya gelen gençlerin görüntülerini yayınlayarak bir yıllık korku malzemesini, kötü propaganda konularını istiflemiş oldu.

Bu konuda 1 Mayıs’ı kendi güvenlik sorunu olarak algılayan iktidar bu çatışma manzarasının bir numaralı sorumlusudur. İşçi ve emekçi taleplerinin kentin kalbinden seslendirilmesine engel olmuş, işi inada bindirmiştir.

Ne var ki eleştirilecek tek odağın devlet-iktidar olduğunun altını çizmek yetmez. İki büyük konfederasyondan biri, Türk-İş İstanbullu işçileri Bursa’ya çağırarak sınıfı bölmüş; kendi üyelerini bile 1 Mayıs’a seferber edip örgütlemekte zayıf kalan DİSK de Taksim ısrarıyla ortaya çıkan tabloya imzasını atmıştır. 1 Mayıs’a kadar her mikrofona ‘bir elimizde Anayasa Mahkemesi’nin Taksim’de 1 Mayıs kararı yapılabilir kararı, diğerinde karanfillerimizle Taksim’e gideceğiz’ diye konuşan DİSK yetkilileri ve ‘dörtlü’nün diğer temsilcileri, Saraçhane’de emekçilere kullanılmayan kürsüler, çalınmayan marşlar, talepsiz bir 1 Mayıs armağan ettiler. Saraçhane bir bekleme odasına dönüşürken, 1 Mayıs 1 Mayıs olmaktan çıktı. O bekleme odasında kitleye seslenen kimse olmadı, işçi ve emekçi sorunları dile gelmedi, iktidarın ekonomik politikası eleştirilemedi. Mitinge benzemeyen bir mitingle gün apar topar bitmiş oldu. Rejimin Anayasa Mahkemesi kararlarını hiç takmadığı bir kez daha kafaya kakılmış oldu. 216 gözaltı ve biber gazı zehirlenmesi pahası bunun için fazladır aslında.

CHP’ye gelince. Genel Başkan Özgür Özel iktidara, valisine ve polisine kitlenin Taksim’e çıkmasına izin verilmesi durumunda olay çıkmayacağına kefil olduğunu söylemiş, barış içinde 1 Mayıs yaşanacağı teminatı vermişti. Özel ve İmamoğlu, Saraçhane’deki İBB binasından basına demeç vermek dışına çıkmadı ve toplanma boyunca ortalıkta görünmediler. Halbuki CHP Türkiye’nin birinci partisiydi!

Lafa gelince keskin ama içi boş bir sendikacılık anlayışı ile, yerel seçimleri kazanınca Türkiye’nin birinci partisi olduğuna inanan sorumsuz burjuva muhalefet partisi Saraçhane’deki kitleyi yalnız bıraktı ve olan oldu.

Son seçimlerden bu yana Türkiye’nin siyasal durumunu seçim sonuçlarıyla yorumlayan, ruh halleri de sandıktan çıkan idarecilerin 1 Mayıs kitlesini sevk ve idare edebileceği zannı bu önemli günü, emekçilerin en büyük fırsatını heba etti. On bin kişiyi yönetemeyenlerin Saraçhane’de sırra kadem basması sendikacıların ve ana muhalefetin sınıfın karşısında sınıfta kaldığın gösterir.

Sınıf ise Saraçhane’deki toplanma alanında da polis gazının karşısında da yalnız kaldı. Kitleye söylenen tek şey, mealen ‘inşallah seneye Taksim’deyiz’oldu. Fonda ‘her yer Taksim her yer direniş’ sloganları atılırken üstelik.

Şimdi işçi ve emekçilerin ekrandaki 1 Mayıs görüntüleri eşliğinde yapılan karalamalarla baş etmek gibi bir sorunu var. Ana muhalefet de bu görüntülerin kendilerine emanet oy veren kitleleri etkilemeyeceğini düşünmesin. Partinin içinde, politik okur yazarlığı olmayan büyük bir kesim bu oyların Türkiye sosyolojisinin geçirdiği büyük değişimin sekülerleştiği kesimlerden geldiğini devam edip, anket yapadursun.

İşçiler ve emekçiler dost görünümlü, lafta çok, işte az kesimlerin 1 Mayıs’ı ellerinden nasıl aldığının dersini çıkaracaktır kuşkusuz. Seneye çok yok.

QOSHE - İstanbul’un 1 Mayıs’ı - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstanbul’un 1 Mayıs’ı

55 0
01.05.2024

Erken saatlerden itibaren Taksim’e çıkan bütün yolların on binlerce polis tarafından kesildiği, toplanma alanına yakın bölgelerin kordon altına alındığı 1 Mayıs sabahı, binlerce insan yine de yürüyüş kolları oluşturarak birbiriyle buluşabildi. Kenti labirente çeviren, mitinge katılmayan halka da zulüm eden bu kuşatma bir şekilde aşıldı.

Ancak pankartları-bayraklarıyla, şarkıları-halaylarıyla işçi sınıfının birlik dayanışma ve mücadele gününü bayram neşesiyle kutlayan onca emekçi hem Saraçhane’de hem de Beşiktaş’ta polis müdahalesine maruz kaldı.

İktidar sözcüleri ve İstanbul valisi, kitlenin Taksim’e yürümesine asla izin verilmeyeceğini defalarca tekrarlamışlardı. Nitekim zaten bir dizi engeli aşarak Saraçhane’den Taksim yönüne yürüyüşe geçtiklerinde kitleyi karşılayan plastik mermiler ve biber gazı oldu.

Taksim meydanı İstanbul’un kalbi, merkezi sayılır. Sadece 1 Mayısları değil her gösteriyi, protesto eylemini, Cumartesi Annelerinin buluşmasını emekçilere ve muhaliflerine kayıtsız şartsız kapatan ve halkla meydan savaşına giren iktidar bu kez de meydanı ‘kaptırmadı.’ İktidar ve medya bir kez daha polisle karşı karşıya gelen gençlerin görüntülerini yayınlayarak bir yıllık korku malzemesini, kötü propaganda konularını istiflemiş oldu.

Bu konuda 1 Mayıs’ı kendi güvenlik sorunu olarak algılayan iktidar bu çatışma manzarasının bir numaralı sorumlusudur. İşçi ve emekçi taleplerinin kentin kalbinden seslendirilmesine engel........

© Evrensel


Get it on Google Play