Merkez Bankası Para Politikası Kurulu yarın toplanacak ve çok büyük bir olasılıkla politika faizi değiştirilmeyecek.

Türkiye faizde bir indirimi konuşmaktan, bu olasılık üstünde durmaktan zaten hâlâ çok uzak da, faiz artırımının sürmesini gerektirecek koşullar da yok. Dolayısıyla geçen ay belirlenen yüzde 50 ile devam edilecek.

Dikkat ederseniz “Merkez Bankası politika faizini değiştirmeyecek” demekten kaçınıyor ve “Politika faizi değiştirilmeyecek” demeyi tercih ediyorum. Çünkü faiz yüzde 8.5’ten yüzde 50’ye kadar getirilmiş olsa da bunun kararının Merkez Bankası tarafından verildiğine çoğunluk gibi ben de inanmıyorum. Oran tabii ki teknik olarak Merkez Bankası’nca belirleniyordur da Saray onayından geçmeden karara dönüşmüyordur. Son sözü Saray söylüyordur. Kastettiğim bu.

Faizin sabit kalacağını söylerken neleri mi göz önünde bulunduruyorum, gelin birlikte bakalım...

Bir ay öncesini düşünelim... 21 Mart’taki faiz kararı öncesindeki koşullar bugünkünden çok farklıydı. Büyük bir kesim dövizde 31 Mart yerel seçiminden sonra geçen yıl mayıstaki seçimlerden sonra olduğu gibi müthiş bir atak bekliyordu. Hatırlayalım; geçen yıl mayıs seçimleri geride kaldıktan sonra haziran ve temmuz ayları toplamında dolar tam yüzde 34 artmıştı. Bu yıl da benzer bir eğilimin ortaya çıkacağı beklentisi yaygındı, birileri de bu beklentiyi körüklüyordu.

İşte bu beklentiler yüzünden 21 Mart’taki PPK toplantısı öncesinde dövize yoğun bir hücum yaşanıyordu ve piyasanın yatıştırılması gerekiyordu. İktidar karar vermek durumundaydı; seçime giderken ya faizin artmasını göze alacaktı ya da kurun tırmanmasını...

Türkiye’de ekonominin iyiye mi, yoksa kötüye mi gittiğinin temel ölçüsü döviz kurunun seyri olduğuna, kur artışı kötüye gidiş olarak yorumlandığına göre bu tercih edilemezdi. Kaldı ki, kur artışı enflasyonu tetikleyen en büyük etkendi. İşte tüm bunlar göz önünde bulundurularak dövizdeki baskıyı yok edebilmek için faiz artışına gidildi.

Sonuçta kimilerinin sürpriz olarak nitelediği, aslında normal olan bir adım atılarak faiz 5 puan artırıldı. 21 Mart’ta politika faizi yüzde 45’ten yüzde 50’ye çıkarıldı.

Peki şimdi dövize bir ay önceki gibi bir hücum var mı?

Merkez Bankası dövizi tutabilmek için yoğun bir şekilde satış yapıyor mu?

Bu soruların ikisine de çok net bir şekilde hayır yanıtı verebiliyoruz.

Ne dövize hücum var, ne de Merkez Bankası döviz satıyor. Hatta döviz satışı bir yana, Merkez Bankası döviz alıp hem kurun daha da düşmesini önledi, hem de rezervini güçlendirdi.

Dolayısıyla geçen ay politika faizinin artırılmasını gerektiren koşulların şimdi hiçbiri yok.

Politika faizinin 5 puan artırılarak yüzde 50’ye çıkarıldığı 21 Mart’ta dolar 32.31 düzeyindeydi. Aradan bir aydan biraz fazla zaman geçti, 24 Nisan’a geldik, dolar 32.50.

Artış yalnızca 19 kuruş ve artış oranı da yalnızca yüzde 0.6, yüzde 1 bile değil.

31 Mart seçiminden bu yana olan dönemdeki artış ise 24 kuruş.

Hele şu nisan ayını tamamlayalım; seçimin üstünden bir ay geçsin, kur artışı konusuna daha detaylı olarak değineceğiz.

Şimdi...

Kur artışı neredeyse hiç yok, hatta Merkez Bankası alımı kesse kur geri gidecek. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan artık döviz alımını yavaşlatacakları, hatta kesebilecekleri yönünde bir işaret de verdi. Çünkü Merkez Bankası’nın döviz alması, piyasaya TL vermesi demek ve bu da enflasyonla mücadeleyi sekteye uğratan bir etken.

Vatandaş kurun artmadığını gördükçe dövize olan ilgisini bir ölçüde yitirdi ve döviz büfeleri önündeki kuyruklar da yok oldu.

Yüzde 50 düzeyindeki politika faizi bile kredi faizlerinin sıkıntı verecek boyuta ulaşmasına yol açtı. Piyasada sorun büyük.

Dolayısıyla faizin artırılmasını Merkez Bankası da gerekli görmez, Merkez gerekli görse bile öyle anlaşılıyor ki buna izin çıkmaz.

Kaldı ki Merkez Bankası’nın elinde piyasayı kontrol etme amacıyla kullanabileceği tek araç politika faizi de değil.

Bütün bunları birlikte düşününce varılan sonuç çok açık; yarın bir faiz artırımı kararı hiç mi hiç beklenmemeli.

Kaldı ki Para Politikası Kurulu’nun önceki açıklamalarında yer alan, Merkez Bankası yetkililerince de defalarca dile getirilen bir görüş var:

“Para politikası duruşu, enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda sıkılaştırılacaktır.”

Şu dönemde enflasyonda normal seyrin dışında bir bozulma eğilimi yok. Örneğin aylık yüzde 3’ler dolayında enflasyon beklentisi içinde olunan nisanda, mayısta yüzde 10’u zorlayacak bir etken söz konusu değil. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın da bir faiz artırımına ihtiyacı yok.

Son olarak şunu söyleyelim; yarın saat 14.00’ü beklerken hiç heyecan duymayacağız...

QOSHE - Heyecansız bir PPK toplantısı... - Alaattin Aktaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Heyecansız bir PPK toplantısı...

74 1
24.04.2024

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu yarın toplanacak ve çok büyük bir olasılıkla politika faizi değiştirilmeyecek.

Türkiye faizde bir indirimi konuşmaktan, bu olasılık üstünde durmaktan zaten hâlâ çok uzak da, faiz artırımının sürmesini gerektirecek koşullar da yok. Dolayısıyla geçen ay belirlenen yüzde 50 ile devam edilecek.

Dikkat ederseniz “Merkez Bankası politika faizini değiştirmeyecek” demekten kaçınıyor ve “Politika faizi değiştirilmeyecek” demeyi tercih ediyorum. Çünkü faiz yüzde 8.5’ten yüzde 50’ye kadar getirilmiş olsa da bunun kararının Merkez Bankası tarafından verildiğine çoğunluk gibi ben de inanmıyorum. Oran tabii ki teknik olarak Merkez Bankası’nca belirleniyordur da Saray onayından geçmeden karara dönüşmüyordur. Son sözü Saray söylüyordur. Kastettiğim bu.

Faizin sabit kalacağını söylerken neleri mi göz önünde bulunduruyorum, gelin birlikte bakalım...

Bir ay öncesini düşünelim... 21 Mart’taki faiz kararı öncesindeki koşullar bugünkünden çok farklıydı. Büyük bir kesim dövizde 31 Mart yerel seçiminden sonra geçen yıl mayıstaki seçimlerden sonra olduğu gibi müthiş bir atak bekliyordu. Hatırlayalım; geçen yıl mayıs seçimleri geride kaldıktan sonra haziran ve temmuz ayları toplamında dolar tam yüzde 34 artmıştı. Bu yıl da benzer bir eğilimin ortaya çıkacağı beklentisi yaygındı, birileri de bu beklentiyi körüklüyordu.

İşte bu beklentiler yüzünden 21 Mart’taki PPK toplantısı öncesinde dövize yoğun bir hücum yaşanıyordu ve piyasanın yatıştırılması gerekiyordu. İktidar karar vermek durumundaydı; seçime giderken........

© Ekonomim


Get it on Google Play