Niyeyse pek tadım yok. Bazen olur öyle. Yürüyüş ilacımdır bu gibi durumlarda. Bir de meyhane.

Cerrahpaşa’yı duymayan, bilmeyen yoktur. İstanbul’un yedi tepesinden birinde kurulu bu mahalle, bağlı olduğu Fatih ilçesinden daha ünlü. Ününün büyük bölümü sınırları içindeki Cerrahpaşa Hastanesi’nden gelir.

Bizans zamanında önemli dini merkezlerden biriymiş; Osmanlı da aynı önemi vermiş semte. Sokaklarında yürürken Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan  günümüze kadar uzanırsınız. Gerçi günümüz örnekleri, Bizans ve Osmanlı mimarisinin yanında, en hafif deyimle estetikten pek nasibini almamış duruyor. 

Semtin çevresinde pek namlı meyhaneler de vardır. Samatya Meydanı’ndakiler malûm, Yedikule’ye uzanınca 100 yılı aşkın süredir hizmet veren pek sevdiğim Safa Meyhanesi cabası.

Yok, bugün hedefim Safa değil, Musluk. Kızıl Elma Caddesi üzerinde.

Sokakları arşınlayıp yeterince yorulduktan sonra dayandım kapısına. Dış cephesini, altında bulunduğu apartmanın cümle kapısıyla paylaşıyor. 

Girişten sonra sol tarafa yığılmış bira kasaları ve sağ taraftaki merdiven, gözünüzü cama dayamazsanız içerinin görülmesini engelleyip kapalıymış izlenimi veriyor.

Merdiven ve merdiven altındaki tuvaleti geçtikten sonra dar koridorda iki masa var, ikincisine buyur edildim. Bira kasalarının dizili olduğu soldaki duvar bittikten sonra genişleyip ferahlıyor salon. 

Uzun masalarda gelişigüzel oturmuş tek başına bira içen birkaç kişi, benim önümdeki masada rakı masası kurmuş üç arkadaş, karşıda içkilerin servis edildiği bar, yanında ocakbaşı, ocakbaşının solunda meze dolabı ile ayrılmış mutfak var.

İç mimaride eklektik bir tarz tercih edilmiş. Duvarlar dokulu sıva, tavandaki havalandırmalar siyah metal tel asma tavanla gizlenmiş, aydınlatmada teller arasından sarkan amber rengi led ampuller kullanılmış, barda yeşil dikdörtgen seramik, ocakbaşında işlemeli dövme bakır davlumbaz var. Zemin modern, siyah-beyaz seramikle kaplı. Masalar masif ahşap, sandalyeler sade ve rahat. Karşılıklı asılı iki ekrandaki şömine görüntüsü sıcaklık duygusu veriyor.

Solumdaki duvarın köşesinden sonraki büyük ekranda at yarışı kanalı açık. Ekranı göremediğim için yarışlar konusunda sizi bilgilendiremeyeceğim. Müziğimiz Baba Radyo’dan. Pek yakıştırırım bu tarz meyhanelere.

Susuzluğumu birayla giderip bir yandan da etrafı süzmeye başladım. Barın önündeki masada adisyonları tutan beyefendi patron olmalı. Biri kadın dört garson var. Oturduğum salon için fazla olsa da bugün boş olan üst katı işin içine katınca normal. Üç kişi de mutfakta çalışıyor sanırım. 

Önümdeki masa erken başlamış olmalı; 70’lik dibine yaklaşmış. Uzun bir masanın duvar tarafında oturan iki gencin önünde viski, red bull, meyve tabağı var. Diğer masalarda bira içenlerden kimisi evlerinin yolunu tutarken yerlerine yenileri geliyor. Gelen de giden de herkesle selamlaşıp vedalaşıyor. Yine tek yabancı benim.

Bitti biram, rakı zamanı. Kendi mutfaklarından çıkan 18 çeşit meze arasından seçim yaptım. Çeşit artırmak için yine yarımşar porsiyon söyledim: Zeytinyağlı kereviz ve pırasa, beyin söğüş, barbunya pilaki, sarmısaklı yoğurtlu taze bakla, brokoli. Mezeler taze, malzeme iyi. Mücver ara sıcak olacak. Bir de 35’lik rakı. Marka belirtmediğim için doğrudan klasik yeni rakı getirdiler, tamamdır. 

Birada tek markanın hem fıçısı hem şişesi, rakıda çeşit, hatta şarap, viski, votka, cin bile var. 

Şimdi içeri giren orta yaşlı beyefendi masasına oturmadan önce -ben dahil- herkesle tokalaştı. Masasına yerleştikten sonra diğer masadakiler, “Adnan abi, aday mı oldun?” diye takıldı. Malûm, önümüz yerel seçim. Adnan bey aday değilse de belli ki muhalif. Masalar arası güncel politika muhabbeti dönmeye başladı o gelince.

Onaylıyor herkes.

Diğer masalardan kalkan iki kişi Adnan beyin masasına oturdu. Dönen muhabbette NATO tavizinden rahip Brunson krizine, Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’in bir yıl rehin tutulup salıverilmesine, nastan nasıl geri adım atıldığına kadar iktidarın bütün çelişkileri dillendiriliyor. Muhabbet dediysem, anlatan genellikle Adnan bey. Ekrem İmamoğlu’nun bütün icraatlarını da tek tek saydı.

Arkamdaki masada oturan iki kişiden biri, garsona, “Sen bana bir bira daha ver, bütün başkanları atacağım, yeni hükümet kuracağım” diye sipariş verdi. Gayri ihtiyari gülerek dönüp selam verdim. 

Meyhane bu, genellikle ya muhalifsindir ya da daha muhalifsindir. Örneğin Birol Yılmaz (53), Adnan beyin çizgisine göre daha muhalif. Yanındaki arkadaşı, “Bunun bir tarafı Trabzon, bir tarafı Arnavut” diyerek muzip homurdanmalarına açıklama getirdi arkadaşının. İkisi de doğma büyüme bu çevreden. Birol bey elektrik işinde, Ercan Yersiz de (46) Tunceli kökenli, turizm piyasasında. Neredeyse her gün uğrarlarmış. Girişteki ilk masada ortada dönen muhabbete karışmadan oturmayı tercih etmişler. Kendi muhabbetimize daldık. Sayelerinde tadım yerine geldi.

Fonda Ceylan söylüyor, ‘Gelsene’. Yıllar var, Ceylan dinlememiştim. Ardından Ferdi Tayfur’dan ‘Merak Etme Sen‘ geldi. Lise yıllarımızda her şeyi ikiye ayırırdık. Sağcılar ve solculardık. Samsun içiyorsan sağcı, Maltepe içiyorsan solcu, kumaş pantolon giyiyorsan sağcı, kot veya fitilli kadife giyiyorsan solcu. Arkadaşım Ferdi Tayfur dinliyor diye küsmüştüm, çocuk sağcı bile değildi üstelik, apolitikti. Biz Orhancıydık tabii. Evet, maalesef aynı Orhan Gencebay’dan bahsediyorum. 

Bir şarkı nerelere savurdu beni. Zevkle dinledim Ferdi Tayfur’u. 

Bir ara kadehimi alıp adisyonları tutan beyefendinin masasına geçtim. Ali Bakay (52), 10 yıl önce devralmış. “Benden önce de bir 40-50 yılı var.” Aslen Diyarbakırlı. Bundan önce de Yedikule’de, Çapa’da meyhane işletmiş. Ara ara uzantısı değişse de (Birahanesi, Pub, Ocakbaşı… Son hali Musluk Ocakbaşı Pub) Musluk ismini değiştirmemiş. “İsmi kim koymuş bilmiyorum. Benden önce de el değiştirmiş burası. Müşteri hep aynıdır, herkes birbirini tanır.” Herhangi bir baskı görmemiş bugüne kadar. Her gün 11:00-03:00 arası açık, Ramazan ayı boyunca ve kandillerde kapalı.

Garson Veysi Dağdelen de (31) Diyarbakırlı. Tavsiyesiyle ana yemek olarak Adana söyledim. İyi niyetle yapılmış. Şimdi sen Mersin’de büyüyüp Göçtü’de, Adana’nın Elem’inde, Eco’sunda, Onbaşılar’ında çıtayı yükseltip burada aynı performansı beklersen, ayıp edersin.

Tuvaletler önemli bir gösterge mekânlar için. Merdiven altındaki tuvalette pisuvar ve lavabo, üst katta ise kadın ve erkek için tam tekmil iki ayrı tuvalet var. Özenli ve temizler. Mutfağı ve salonu gibi. 

Gitme zamanı. Hesabım 1340 lira. Fiyatlar şöyle: Bira 80, 35’lik rakı 600, mezelerin porsiyonu 80, beyin söğüş 100, ızgaralar 220’şer lira.

Benim için ulaşım pek rahat. Kızıl Elma Caddesi’nden yürüyüp Fındıkzade tramvay durağına ulaştım. Tabii ki gece yarısını geçirmemek kaydıyla. 24 saat yaşayan koca metropolde seferler hafta içi gece yarısında bitiyor maalesef.

QOSHE - Bu Musluk’tan muhalefet su gibi akıyor - Behzat Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bu Musluk’tan muhalefet su gibi akıyor

22 9
08.02.2024

Niyeyse pek tadım yok. Bazen olur öyle. Yürüyüş ilacımdır bu gibi durumlarda. Bir de meyhane.

Cerrahpaşa’yı duymayan, bilmeyen yoktur. İstanbul’un yedi tepesinden birinde kurulu bu mahalle, bağlı olduğu Fatih ilçesinden daha ünlü. Ününün büyük bölümü sınırları içindeki Cerrahpaşa Hastanesi’nden gelir.

Bizans zamanında önemli dini merkezlerden biriymiş; Osmanlı da aynı önemi vermiş semte. Sokaklarında yürürken Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan  günümüze kadar uzanırsınız. Gerçi günümüz örnekleri, Bizans ve Osmanlı mimarisinin yanında, en hafif deyimle estetikten pek nasibini almamış duruyor. 

Semtin çevresinde pek namlı meyhaneler de vardır. Samatya Meydanı’ndakiler malûm, Yedikule’ye uzanınca 100 yılı aşkın süredir hizmet veren pek sevdiğim Safa Meyhanesi cabası.

Yok, bugün hedefim Safa değil, Musluk. Kızıl Elma Caddesi üzerinde.

Sokakları arşınlayıp yeterince yorulduktan sonra dayandım kapısına. Dış cephesini, altında bulunduğu apartmanın cümle kapısıyla paylaşıyor. 

Girişten sonra sol tarafa yığılmış bira kasaları ve sağ taraftaki merdiven, gözünüzü cama dayamazsanız içerinin görülmesini engelleyip kapalıymış izlenimi veriyor.

Merdiven ve merdiven altındaki tuvaleti geçtikten sonra dar koridorda iki masa var, ikincisine buyur edildim. Bira kasalarının dizili olduğu soldaki duvar bittikten sonra genişleyip ferahlıyor salon. 

Uzun masalarda gelişigüzel oturmuş tek başına bira içen birkaç kişi, benim önümdeki masada rakı masası kurmuş üç arkadaş, karşıda içkilerin servis edildiği bar, yanında ocakbaşı, ocakbaşının solunda meze dolabı ile ayrılmış mutfak var.

İç mimaride eklektik bir tarz tercih edilmiş. Duvarlar dokulu sıva, tavandaki havalandırmalar siyah metal tel asma tavanla gizlenmiş, aydınlatmada teller arasından sarkan amber rengi led ampuller kullanılmış, barda yeşil dikdörtgen seramik, ocakbaşında işlemeli dövme bakır davlumbaz var. Zemin modern, siyah-beyaz seramikle kaplı. Masalar masif ahşap, sandalyeler sade ve rahat. Karşılıklı asılı iki ekrandaki şömine görüntüsü sıcaklık duygusu veriyor.

Solumdaki duvarın köşesinden sonraki büyük ekranda at yarışı kanalı açık. Ekranı göremediğim için yarışlar konusunda sizi bilgilendiremeyeceğim. Müziğimiz Baba Radyo’dan. Pek yakıştırırım bu tarz meyhanelere.........

© Diken


Get it on Google Play