Sana dün Eşrefpaşa’dan baktım güzel İzmir. Biliyor musunuz, ben ilk olarak İstanbul’da değil İzmir’de tanındım. 1966 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu ile Hababam Sınıfı’nı oynamak üzere güzel İzmir’e geldik. Aynı yıl Feyzi Tuna’nın çektiği Denizciler Geliyor filminde hem oynuyor hem de yönetmen asistanlığı yapıyordum. Bir günlüğüne İzmir’e gelmiştim. Oysa Hababam’la tam bir ay İzmir’de bulundum. Oyun harikaydı. Yeni Asır gazetesi çok popülerdi İzmir’de. Hürriyet o zamanlar en çok satan gazete iken Yeni Asır İzmir’de ondan fazla satardı. Buranın genç muhabirlerinden Özcan Kokulu beni aradı, buldu ve benimle gazetesine röportaj yaptı. İlkti benim için. İstanbul’da birkaç ufak tefek haber falan çıkmıştı ama bu bir röportajdı. İzmir’de tanınmaya başladım.

***

Sonraki yıllarda artık her yaz İzmir’e bir oyunla geliyordum. Fakat son on beş yıl İzmir benim kalem oldu. İzmir’i o kadar çok sevdim ki bu İzmirlilere de yansıdı, onlar da beni daha çok sevdi ve bugünlere geldik. Hiçbir oyunum boş geçmedi İzmir’de. Biletlerimiz kapışıldı. Bu kente ayak basar basmaz tiyatroya uğramadan önce bazen tek başıma, bazen ekibimle önce Karşıyaka’da Zübeyde Anne’nin kabrine gideriz. Ona hep teşekkür ederim bize böyle bir evlat verdiği için. Aynı yörede küçük bir müze niteliğinde evi vardır. Onu gezerim. Sonra gelirim tiyatronun kulisine, biraz uzanırım oyun saatine kadar. Uğur gelir kulise. Yılmaz gelir, Ahmet Yazıcıoğlu gelir, Atila Sertel gelir, Gökmen Ulu gelir, Atila Köprülüoğlu gelir, İzmir’de yaşayan öğrencilerim gelir. Esra gelir, Fidayda gelir, avukatım canım kardeşim Murat gelir… Onlarla hasret gideririm. İzmir benim şehrimdir. Orada doğmamış olsam da ben İzmirliyim.

Yargılama… Nasıl bir zamandan geçiyoruz böyle. Yirmi yılı aşkın süredir herkes herkesi yargılıyor. Bu yetmezmiş gibi bir de sistem yeni bir icat çıkardı. Dünya rekoru bizde. Adı: “Cumhurbaşkanına Hakaret”. Cumhurbaşkanının hakaret etmediği kimse yok. Fakat kendisini eleştirmek yasak. Demokrasi, sen nelere kadirsin? O ağzına geleni söyleyecek, sen aklına geleni bile dile getiremeyeceksin. Ne âlâ memleket. Ne olur birbirinizi yargılamayın. Hele böyle dönemlerde tam da kenetlenme zamanı iken bakıyorum aynı kutupta zannedilen kişiler birbirleri hakkında söylemedik söz bırakmıyorlar. Bunu yapmayın. Ben yapmıyorum ve çok rahatım bu konuda. Yapanları da siz görüyorsunuz zaten. Tam dayanışma zamanı şimdi. Sırt sırta verip birbirimize rahatlıkla sırtımızı dönebileceğimiz şu günlerde bunun tersini yapmak, inanın hiç doğru değil. Yargılamayın. Kimseyi yargılamayın ama önce fikren kendi yanınızda olanları yargılamayın.

“KANUNLAR HİSSİYATA DAYANARAK YAPILMAZ.”

Oyunculuğu hocalarımdan, onun dışındaki her şeyi ondan öğrendim. Yaşamına bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Salt askerlik dalında ya da siyaset yaşamında usta değil o, her konuda inanılmaz özellikleri var. Anıtkabir’e hiç gittiniz mi? Gitmişsinizdir. Gitmediyseniz gidin. Orada okuduğu kitaplardan bir bölümü var. Altlarını çizmiş, yanlarına notlar almış. Büyük bölümü Fransızca. Kendi Fransızcasını yeterli bulmadığı için hoca arıyor. İsviçre’de bir madamı tavsiye ediyorlar. Madamın gözleri görmüyor ama iyi bir öğretici. Mustafa Kemal’e soruyor: “Mon Jeneral… Size nasıl yardımcı olabilirim?” Mustafa Kemal diyor ki: “Madam, Honore de Balzac okurken biraz zorlanıyorum.” Sehpanın üzerinde Balzac’ın bir eseri var. Madam itiyor önüne Mustafa Kemal’in, “Şunu biraz okur musunuz?” diyor. Mustafa Kemal okumaya başlıyor. Madam kesiyor ve “Generalim, benim Fransızca konusunda size öğretebilecek bir şeyim yok, siz bu konuda iyisiniz” diyor.

7 Kocalı Hürmüz’ü sahneye koyuyordum. Birce Akalay, Hürmüz provalarındaydı. Birce provalara herkesten 1 saat önce gelip çalışıyor. Nefes açıyor, vücut egzersizleri yapıyor. O gün benden izin aldı. 15 dakika geç kaldı. Herkes sahnede. Ben bir soru sordum: “Birce ismi nereden geliyor?” diye. Kimse bilmiyormuş. Dedim ki: “Birce ilkokula başladığında 1C sınıfında okuyormuş. Sınıfını çok sevmiş. Ailesi de ona Birce adını takmış.” Hiç itiraz eden olmadı. Yahu bu kızın okula başlayana kadar adı yok muydu?... Kimse sormadı. Ben sert bir yönetmen değilim ki neden kimse itiraz etmiyor? “Yahu neden biri de çıkıp olur mu hocam, demiyor” dedim. “Hocamız söylediğine göre doğrudur” dediler. Eh, hoca efendi öyle diyorsa öyledir.

QOSHE - İzmir… - Müjdat Gezen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İzmir…

132 15
22.04.2024

Sana dün Eşrefpaşa’dan baktım güzel İzmir. Biliyor musunuz, ben ilk olarak İstanbul’da değil İzmir’de tanındım. 1966 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu ile Hababam Sınıfı’nı oynamak üzere güzel İzmir’e geldik. Aynı yıl Feyzi Tuna’nın çektiği Denizciler Geliyor filminde hem oynuyor hem de yönetmen asistanlığı yapıyordum. Bir günlüğüne İzmir’e gelmiştim. Oysa Hababam’la tam bir ay İzmir’de bulundum. Oyun harikaydı. Yeni Asır gazetesi çok popülerdi İzmir’de. Hürriyet o zamanlar en çok satan gazete iken Yeni Asır İzmir’de ondan fazla satardı. Buranın genç muhabirlerinden Özcan Kokulu beni aradı, buldu ve benimle gazetesine röportaj yaptı. İlkti benim için. İstanbul’da birkaç ufak tefek haber falan çıkmıştı ama bu bir röportajdı. İzmir’de tanınmaya başladım.

***

Sonraki yıllarda artık her yaz İzmir’e bir oyunla geliyordum. Fakat son on beş yıl İzmir benim kalem oldu. İzmir’i o kadar çok sevdim ki bu İzmirlilere de yansıdı, onlar da beni daha çok sevdi ve bugünlere geldik. Hiçbir oyunum boş geçmedi İzmir’de. Biletlerimiz kapışıldı. Bu kente ayak basar basmaz tiyatroya uğramadan önce bazen tek başıma, bazen ekibimle önce Karşıyaka’da Zübeyde Anne’nin kabrine gideriz. Ona hep teşekkür ederim bize böyle bir evlat verdiği için. Aynı yörede küçük bir müze niteliğinde evi vardır. Onu gezerim. Sonra gelirim tiyatronun kulisine, biraz uzanırım oyun saatine kadar. Uğur gelir kulise. Yılmaz gelir, Ahmet Yazıcıoğlu gelir, Atila Sertel........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play