Özelde ABD, genelde ise batı medyasında, son dönemde Rusya ve Çin ekonomilerine ilişkin yapılan haberlerde ve yazılan yorumlarda, hayli karamsar bir tablo çiziliyor. Büyüme oranları, istihdam verileri, ihracat ve ithalat rakamları sıralandıktan sonra, iki ülkenin ekonomik geleceklerinin karanlık olduğu öne sürülüyor. Fakat yine Atlantik sisteminin kurumları olan IMF ve Dünya Bankası’nın açıkladıkları büyüme oranları ise tam tersi görüşleri dillendiriyor.

İşin ekonomik yönü yanında, bir de siyasi yönü var. Çünkü siyasi açıdan da tam bir ikiyüzlülük söz konusu. Bu noktada da dünyanın en büyük ordusuna, en yüksek savunma bütçesine sahip ülke olan ABD’nin, dünyada en fazla işgal ve saldırı yapan devlet olan ABD’nin, terör örgütlerine açıktan destek veren ABD’nin, başka ülkeleri tehdit olarak tanımladığını görüyoruz. ABD gibi; silahlı gücüyle, savunma sanayisiyle övünen bir devletin, Çin ve Rusya’yı, İran ve Kuzey Kore’yi silahlanmakla, ordularını geliştirmekle suçlamasının nasıl bir çelişki, ne türlü bir ikiyüzlülük olduğunu unutmamak gerekiyor.

Dahası da var. ABD; iç siyasetinde de başka devletleri düşman olarak göstermek, bu yolla seçmeni korkutmak, dış tehdide karşı iç cepheyi tahkim etmek, seçim kampanyalarında en çok öne çıkan unsurlar arasında. Anımsayalım, 2020 başkanlık seçimlerinde Donald Trump, rakibi Joe Biden ile girdiği mücadelede şöyle diyordu: “Eğer Biden seçimi kazanırsa, ABD yurttaşları Çince öğrenmek zorunda kalacak”. Buna karşılık Biden ise Trump hakkında, Rusya yanlısı olduğu yönünde iddialar ortaya atıyordu.

ABD’nin dünya için dilinden düşürmediği ABD yapımı kavramlar da var: Bunların başında da “Çin tehdidi”, “Rus tehdidi”, “küresel terör tehdidi” geliyor. Bu yolla dünyaya korku salmak, müttefiklerini ABD hizasında tutmak, ABD’nin saldırı ve işgallerinin ve NATO saldırganlığının sorgulanmasını engellemek istiyor. Soğuk Savaş döneminde “komünizm tehdidi”, “SSCB tehdidi” eliyle yapıyordu bu işleri, bugün ise başka ABD patentli yalanları devreye sokuyor. ABD’de siyaset ve bürokrasinin yanında medya, akademi, düşünce kuruluşları da bu yalanların dolaşıma girmesi, halkın bunlara inanmasının sağlanması, kamuoyu oluşturulması için büyük çaba gösteriyorlar.

Görüyoruz, ABD; sürekli olarak kendi şirketlerini, Avrupalı şirketleri Çin’den uzak durmaları yönünde uyarıyor. Fakat buna karşın, istediği ölçüde sonuç alamıyor. Ukrayna savaşının ardından, Rus ekonomisinin çok kırılgan olduğunu, ekonomik yaptırımlar nedeniyle kısa sürede çökeceğini öne süren ABD; Rus ekonomisinin sanılandan daha güçlü ve dirençli çıkması karşısında da şaşırmış durumda.

ABD; uluslararası ilişkilerde de kendisinin ve Avrupa’nın müttefik ve dost sayısı açısından çok şanslı olduğunu, buna karşılık Rusya ve Çin’in çok az müttefik ve dosta sahip olduklarını, neredeyse birbirlerinden başka müttefiklerinin olmadığını öne sürüyor. Fakat BRICS ve ŞİÖ’nün artan üye sayıları, Birleşmiş Milletlerde Ukrayna ve İsrail’le ilgili oylamalarda ABD’nin onca baskısına karşın çıkan sonuçlar, Kuşak ve Yol Projesi’nin ulaştığı boyut ve gördüğü ilgi, ABD’nin bu iddiasını da çürütüyor.

Barış Doster

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

QOSHE - ABD medyası, yalan haber ve propaganda - Barış Doster
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ABD medyası, yalan haber ve propaganda

22 32
29.02.2024

Özelde ABD, genelde ise batı medyasında, son dönemde Rusya ve Çin ekonomilerine ilişkin yapılan haberlerde ve yazılan yorumlarda, hayli karamsar bir tablo çiziliyor. Büyüme oranları, istihdam verileri, ihracat ve ithalat rakamları sıralandıktan sonra, iki ülkenin ekonomik geleceklerinin karanlık olduğu öne sürülüyor. Fakat yine Atlantik sisteminin kurumları olan IMF ve Dünya Bankası’nın açıkladıkları büyüme oranları ise tam tersi görüşleri dillendiriyor.

İşin ekonomik yönü yanında, bir de siyasi yönü var. Çünkü siyasi açıdan da tam bir ikiyüzlülük söz konusu. Bu noktada da dünyanın en büyük ordusuna, en yüksek savunma bütçesine sahip ülke olan ABD’nin, dünyada en fazla işgal ve saldırı yapan devlet olan ABD’nin, terör örgütlerine açıktan destek veren ABD’nin, başka ülkeleri tehdit olarak tanımladığını görüyoruz. ABD gibi; silahlı gücüyle, savunma sanayisiyle övünen bir devletin, Çin ve Rusya’yı, İran ve Kuzey Kore’yi silahlanmakla, ordularını geliştirmekle suçlamasının nasıl bir çelişki, ne türlü bir ikiyüzlülük olduğunu unutmamak gerekiyor.

Dahası da var.........

© CGTN Türk


Get it on Google Play