Sizi bilmem; ama ben her muhafazakâr Müslümanın yaptığı gibi gitmiştim geçtiğimiz hafta Cuma namazına.

İlk sünnetten sonra iç ezan ve hutbe.

Hutbe Cuma namazının farzlarından.

Öyle zamanlar olmuş ki Cuma namazının sıhhati sorgulanmış, hutbenin Türkçe okunup okunmayacağı vs. sorgulanmış...

Cuma hutbelerinde Müslümanların dertlerine parmak basılmış, tedavi edilmeye çalışılmış.

Müslümanlara nasihatler yapılmış, hatırlatma ve uyarılar da yapılmış el an da yapılmaktadır. İmana, irfana, ahlaka davet; hakkaniyete çağrı olmuştur aynı zamanda hutbelerle.

İlk kılınan Cuma namazı hutbesinde Cuma namazının farz olduğunu Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem duyurmuş ve “Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tövbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz.” diyerek hazır cemaate hitap etmiş, “ kardeşlerim” dediği gelecekteki ümmetine de gerekli uyarıyı o günden yapmış, onları uyarmıştır.

Öyle zaman olmuş kurtuluş mücadelesinin verildiği dönemlerde sevk ve idare adına, milli manevi duyguların aktive edilmesi adına devrin önde gelenleri hutbeye çıkıp hutbe irad etmiş.

Bir şeyler yolunda gitmiyorsa onların dizaynı ya da düzeltilmesi adına direk yaptırımı olmayan, fakat tesirli olursa vicdan ve akla hitap edip onları harekete geçiren hutbe hedefe ulaşmış olur. Bunun birçok örneğine insanımız çok kereler şahit olmuştur.

O günkü Cuma hutbesinde okunan Mâide suresinin 8. ayeti,

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutun,

Adil şahitler olun.

Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi asla adaletsizliğe sevk etmesin.

Adil olun; bu, takvaya daha uygundur.

Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” şeklinde okunmuştu.

O camide değil ülkenin bütün camilerinde belki bu ayet okunmuştu. Neden?

Birçok sebep olabilir...

Bir şeylere ihtiyacın olduğunu, bundan dolayı da bir ikaz bir hatırlatma yapılma gereği hâsıl oldu diye düşünmüştüm. Filistin mevzusuna da parmak basılmıştı, fakat genel manada sanki durum farklıydı. Manayı muhalifi ile okuyacak olursak hutbede yapılan bu ikazı;

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutmuyorsunuz,

Adil şahitler değilsiniz,

Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sevk ediyor,

Adil değilsiniz dolayısı ile takvaya uygun da hareket etmiyorsunuz.

Bunlar zulmediyorsunuz, zalimsiniz ya da zulme sessiz kalarak ya da direk destek veriyorsunuz demek de olur...

Allah’tan korkmuyorsunuz; fakat şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdar.” diye anlayın demek mi istiyordu hutbeyi yazanlar ya da okuyanlar?

Okunan hadis-i şerif ise;

“Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletle davrananlar, Allah katında nurdan hazırlanmış tahtlarda ağırlanacaklardır.” (Nesâî, Âdâbü’l-kudât, 1.) şeklindeydi.

Burayı da manayı muhalifi ile anlayacak olursak, “Adaletli davranmazsanız Allah katında nurdan hazırlanmış tahtlarda ağırlanmayacaksınız.” diyor.

“Çocuklarınız arasında adaletli davranın.” (Ebû Dâvûd, Büyû’ (İcâre), 83.)

Hadisinden de manayı muhalif olarak “Çocuklarınız arasında adaletli davranmıyorsunuz.” anlamını çıkarmak mümkün.

“Ölçüyü doğru yapın, eksik tartmayın.” Rahmân Suresi 9. ayet okunarak da ölçülerinizi doğru yapmıyorsunuz, eksik tartıyorsunuz, ticari hayatınızda sıkıntılar var, şeklinde bir mana çıkarmak mümkün.

*

Ve işte o hutbede “…Unutulmamalıdır ki, dün olduğu gibi bugün de yeryüzünde adaleti, İslam’a gönülden bağlı müminler tesis edecektir. Yeter ki bizler, kaybolan adaleti dünyamıza yeniden hâkim kılmak için sorumluluklarımızı yerine getirmeye gayret edelim. Hayatımızın her alanında hakkı gözetelim. Hakikati dile getirmekten geri durmayalım. Kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alalım. Geleceğe dair ümitlerimizi diri tutalım. İlahi adaletin mutlaka tecelli edeceğine olan inancımızı asla yitirmeyelim.” dedi elindeki hutbe kâğıdını okuyan hatip.

“Yeryüzünde adaleti, İslam’a gönülden bağlı müminler tesis edecek.” yani adaletin olmadığı anlaşılmakla beraber İslam’a gönülden bağlı mümin de yok anlamı çıkmakta. Gelecek zaman kullanılarak “tesis edecek” denmiş ve bu sözle de bu ikrar edilmiş.

Devamında “Yeter ki bizler, kaybolan adaleti dünyamıza yeniden hâkim kılmak için sorumluluklarımızı yerine getirmeye gayret edelim.” gayretsiz olunduğu, gayretli olunsa adaletin hâkim olacağı zikredilmiş.

“Hayatımızın her alanında hakkı gözetelim. Hakikati dile getirmekten geri durmayalım.” hakkı gözetmediğimiz gibi hakikati de dile getirmekten geri durmaktayız.

“Kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alalım.” diyerek mazlumun yanında olunmadığı, zalime karşı da durulmadığı itiraf edilmiş olmuyor mu?

“İlahi adaletin mutlaka tecelli edeceğine olan inancımızı asla yitirmeyelim.” Allah’ın adaleti eninde sonunda tecelli edecek diyerek belki de Mahkeme-i Kübra’ya atıf yapılmakta.

Toparlayacak olursak, mazlumu kollamayıp zalimin ezmesine müsaade edersek, hakkı hakikati gözetmekten kaçınır adaletin hâkim olması için üzerimize düşen sorumlulukları şu ya da bu sebeple yapmazsak, İslam’a gönülden bağlı olmadığımızı kabul etmiş oluyoruz ki adaletin tesisi konusunda da bizden bir şey çıkmaz, demiş olmaktayız.

O zaman bu yapmadıklarımız için, hesap gününe inananlar için, durumun vahameti ortaya çıkmış oluyor.

Çünkü “Biz, kıyamet gününde adalet terazileri kurarız; kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılanlar, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu adalet terazisine getiririz. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” Enbiyâ Suresi 47. ayette de kurulacak büyük mahkemede, Mahkeme-i Kübra’da, herkes ne yapmışsa onun karşılığını göreceği en doğru kelamla herkese duyurulmuş.

Tercihi kullarına bırakan Allah, “Biz, kıyamet gününde adalet terazileri kurarız; kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” diyor.

Amenna ve saddakna…

Hal bu… Zulmetmişseniz zulme taraf olmuşsanız, haksızlık yapmışsan, haksızlığa dilsiz şeytan olmuşsan öbür taraf günlük güneşlik değil bu halle.

Bu yazıyı buraya kadar okumuşsan harekete geçmenin vaktidir. Çözüm için hemen işe koyul!

Vesselam…

QOSHE - BİR TAHLİL - Fatih Rind
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

BİR TAHLİL

6 0
25.12.2023

Sizi bilmem; ama ben her muhafazakâr Müslümanın yaptığı gibi gitmiştim geçtiğimiz hafta Cuma namazına.

İlk sünnetten sonra iç ezan ve hutbe.

Hutbe Cuma namazının farzlarından.

Öyle zamanlar olmuş ki Cuma namazının sıhhati sorgulanmış, hutbenin Türkçe okunup okunmayacağı vs. sorgulanmış...

Cuma hutbelerinde Müslümanların dertlerine parmak basılmış, tedavi edilmeye çalışılmış.

Müslümanlara nasihatler yapılmış, hatırlatma ve uyarılar da yapılmış el an da yapılmaktadır. İmana, irfana, ahlaka davet; hakkaniyete çağrı olmuştur aynı zamanda hutbelerle.

İlk kılınan Cuma namazı hutbesinde Cuma namazının farz olduğunu Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem duyurmuş ve “Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tövbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz.” diyerek hazır cemaate hitap etmiş, “ kardeşlerim” dediği gelecekteki ümmetine de gerekli uyarıyı o günden yapmış, onları uyarmıştır.

Öyle zaman olmuş kurtuluş mücadelesinin verildiği dönemlerde sevk ve idare adına, milli manevi duyguların aktive edilmesi adına devrin önde gelenleri hutbeye çıkıp hutbe irad etmiş.

Bir şeyler yolunda gitmiyorsa onların dizaynı ya da düzeltilmesi adına direk yaptırımı olmayan, fakat tesirli olursa vicdan ve akla hitap edip onları harekete geçiren hutbe hedefe ulaşmış olur. Bunun birçok örneğine insanımız çok kereler şahit olmuştur.

O günkü Cuma hutbesinde okunan Mâide suresinin 8. ayeti,

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutun,

Adil şahitler olun.

Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi asla adaletsizliğe sevk etmesin.

Adil olun; bu, takvaya daha uygundur.

Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” şeklinde okunmuştu.

O camide değil ülkenin bütün camilerinde belki bu ayet okunmuştu. Neden?

Birçok sebep olabilir...

Bir şeylere ihtiyacın olduğunu, bundan dolayı da bir ikaz bir hatırlatma yapılma gereği hâsıl oldu diye düşünmüştüm. Filistin mevzusuna da parmak basılmıştı, fakat genel manada sanki durum farklıydı. Manayı muhalifi ile okuyacak olursak hutbede........

© Başkent'te Karar


Get it on Google Play