Karayiplerin en güzel sahilleri bunlar. Bembeyaz kumlarda günbatımı yürüyüşü yaparken, dilimizde Acemkürdi var. Bizce Türk müziğinin en alımlı, en köklü ve en başı dik makamı.

Hüzünlü elbette hüzünlü olmasına, ama teslimiyetçi bir hüzün değil onunki. “Şimdilik böyle olsun, ama alacağım da olsun dünya senden” der gibi, bir muhteşem kabadayılıkta makamımız. Doğduğu yerden onbin kilometre ötelerde, günbatımına sanki bir fasıl yapıyormuşuz gibi, Acemkürdinin biri gidiyor, biri geliyor dilimize. Aha şimdi de “Fikrimin ince gülü, Kalbimin şen bülbülü” şarkısındayız. Fikrimizin ince gülü kim ola, aşk bağı nerde ola, bülbül ne ola bilmiyoruz elbette. Sadece dilimize takılmış bu şarkı, bembeyaz kumlarda yansıyan akşam güneşinin kızıllığıyla ufuklara bakmaktayız.

İpince ve upuzun bir adadayız. Burası Paradise yani Cennet Adası. Arka tarafımızda bot ile 2 dakikada geçtiğimiz bir kanal ve başkent Nassau şehrinin dev limanı olmasa, Robinson Cruzeo’nun adasında gibi hissedeceğiz kendimizi. Ama öyle değil işte. Kruvazörlerin dördü geliyor üçü gidiyor bu kalabalık limanda. Herbirinde bin kişinin olduğu bu “booze cruise, yani alkol gemilerinde” Amerika’nın fakir fukarası, haftalık her şey dahil üçyüz-dörtyüz dolara hayatlarının tatilini yapıyorlar desek yalan söylemiş olmayız. Miami limanı ne de olsa hemen karşıda gibi yakın.

Gerçek dünyanın pespayeliğinden kaçmak isteyenler için yaratılmış olan, böyle yüzlerce “bu dünyada-ama-bu dünya dışı” yerlerde bulunduk yıllar içinde. Bunlara “Retreat Center” de deniyor. Yani hayattan “geri çekilme”, şöyle bir durumu gözden geçirip, kendine çeki düzen verme merkezleri sayılır bu tür yerler. Bahamalar’daki bu merkez, bir Yoga merkezi de olduğu için, işin içinde bir de “spiritüel yani ruhani” boyut ekleniyor tabii ki. Bizim memlekette “ruhaniyat” denilince otomatik olarak “din ve İslam” anlaşıldığı için, bu yerlerin önemini ve insanlara sağladığı fonksiyonları anlatmak imkânı daralıyor elbette. Çünkü bizim sözlükte “Spirituality”nin doğru düzgün bir karşılığı yok henüz. Her konuda kelime uydurmaya hevesli bazı yurttaşlarımız, bu konuda daha uygun bir şey bulamadılar galiba. Buna da hayret etmiyoruz. Çünkü kendini soldan farzeden bu yeni Türkçeciler ile, her şeyi dini kalıplara oturtmaya alışkın sağcı entellektüellerimiz için, ya dinsel “ruhaniyat” vardır, ya da başka bir şey olamaz zaten. O nedenle de insan hayatında ve insanlık macerasında, dinsel ya da karşıtı olan materyalist felsefe ile açıklanması biraz zor olan kavramların olabileceğini bile düşünmüyoruz genel olarak. Bizce bu büyük bir kayıp ve büyük bir ayıp, ruhaniyatın en mükemmelini yaratmış Yunusların torunları olarak.

Bu Yoga merkezinde, dünyanın her yerinden meraklılar var. Ama ortak nokta, kendi toplumlarındaki sarsıntılar ve düzensizliklerin verdiği hayal kırıklıkları ve kafa karışıklığına biraz da olsa “spiritüel” bir cevap bulabilmek. Bunu hem Hindistan’ın binlerce yıllık geleneği olan Yoganın fiziki çalışmalarında aramaktalar. Hem de Yoga’nın, büyük ölçüde bizim Sufi mistik felsefemize benzeyen, derin anlamlarında bulmaya çalışmaktalar. O nedenle de, bizim ziyaretimiz, belki de Yoga çalışmalarının üzerini tamamlayan bir özellikte demek gerek. Konferanslarımızda, Türk şamanizminden başlayıp, İpek Yolu üzerindeki yüzlerce yıllık maceramızı anlatıyoruz burada. Horasan erenlerinin İpek Yolu üzerindeki Budist ve Hindu dervişlerle, kervansaraylarda nasıl halleşmiş olabileceğini, İpek Yolu kültürlerinin nasıl birbirlerini son derecede etkilemiş olduğunu, Hinduluğun en önemli felsefi çözümü olan “reenkarnasyon”un Türk Sufiliğinde “devriyye” adı ile nasıl bir felsefi şiir akımı oluşturduğunu anlatıyoruz. Onlar bizden öğreniyorlar, biz de onlardan. Aynen bin sene önce, Horasan’ın eren kişilerinin o İpek Yolu kervansaraylarında yaptıkları gibi. İngiliz şair John Donne’nin 1624’te dediği “Hiç bir insan, bir ada değildir” sözü aklımıza geliyor.

Binlerce kilometre ötelerde Acemkürdi söylüyoruz, ama aklımızda yine de “Fikrimin ince gülü” olan memleket var. “Wherever you go, there you are” demişti büyük Çinli feylezof Konfüçyüs. Ve aslında bu Amerika’da o kadar çok kullanılıyor ki, sanki Amerikalıların bir deyimi gibi dillerde. İnsanın gittiği her yere kendisini götüreceğini ve bundan kaçış olamayacağını ifade etmesi bakımından, hemen hemen dünyadaki herkese, özellikle de bizim insanımıza hitap eden bir deyim, yüce Konfüçyüs’ün bize bıraktığı.

Dünyada yaklaşık 40 kadar memleket dolaştık ve henüz “cennet” denilen o ulaşılamaz mahale rast gelmedik. İşte şu anda Karayiplerin en güzel denizinin ortasındaki Bahamalar’dayız. Eğer sarhoşlukla dünyaya bakışınızı yumuşatmışsanız ve Türkçenin güzel deyimi ile “kafanızı güzelleştirmişseniz”, burasını bir cennet olarak dünyaya ilan edebilirsiniz. Ama ana caddenin sadece bir sokak ötesindeki yoksulluğu ve düzensizliği gördüğünüzde fikriniz değişecektir, ertesi sabahki ayık kafanızla. Dünyada her yerin birer cennet olma potansiyeline sahip olduğu tartışılmaz bir gerçek. Ama henüz cennet denilen yere ulaşamamaktayız. Hem de binlerce senedir!

İnsanoğlunun rahatlıkla, mutlulukla ve kolaylıkla yaşadığı bir yüz sene bile olamadı insanlık tarihinde. Hem de dünyanın hiçbir yerinde! Bunun içine memleketimiz Türkiye’yi de katalım mutlaka. Elli senedir aktif olarak Türkiye politikasını ve ekonomisini, ve de kültürünü ilk elden takip eden ve katkıda bulunan biriyiz. Ve göğsümüzü gere gere “bu ne muazzam bir gündü yahu” diyebilecek bir zamanımız olduğunu hatırlamıyoruz. 1960’tan bu yana kaç adet hükümet gördüğümüzü sayamıyoruz bile. Tek bildiğimiz, hepsinin birbirinden yeteneksiz olduğu ve milletin refahı ve mutluluğu konusunun gündeme bile alınmadığı. Bunu yeryüzündeki Birleşmiş Milletlere kayıtlı 200 ülkenin hemen hepsi ile çarpabilirsiniz. Çünkü hemen her ülke, aynı sistemi sadece onlarca değil, yüzlerce senedir uygulayıcısıdırlar. Yapılacak şey bitti mi? Elbette hayır, cennet yaratılabilecek bir yerdir sonuçta ve şimdi olmasa bile, bizlerin de naçizane katkıları ile, elbet ve mutlaka bir gün! Tarihe çalım atılamıyor maalesef, Messi bile olsanız. Zamanı gelince cennet de gelecektir. Ya sabır!

Bahamaların cennet kumsallarında düşünülecek konular değil bunlar diyebilirsiniz. Ama “Fikrimin ince gülü” şarkısının bu akşam bize hatırlattıkları böyle şeyler işte. Elimizden gelmiyor başka keyifli şeyler düşünmek, böyle bir ortamda bile. Sağlık olsun, selam olsun!

QOSHE - Bahamalar’da Acemkürdi makamında bir akşam - Latif Bolat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bahamalar’da Acemkürdi makamında bir akşam

18 1
10.12.2023

Karayiplerin en güzel sahilleri bunlar. Bembeyaz kumlarda günbatımı yürüyüşü yaparken, dilimizde Acemkürdi var. Bizce Türk müziğinin en alımlı, en köklü ve en başı dik makamı.

Hüzünlü elbette hüzünlü olmasına, ama teslimiyetçi bir hüzün değil onunki. “Şimdilik böyle olsun, ama alacağım da olsun dünya senden” der gibi, bir muhteşem kabadayılıkta makamımız. Doğduğu yerden onbin kilometre ötelerde, günbatımına sanki bir fasıl yapıyormuşuz gibi, Acemkürdinin biri gidiyor, biri geliyor dilimize. Aha şimdi de “Fikrimin ince gülü, Kalbimin şen bülbülü” şarkısındayız. Fikrimizin ince gülü kim ola, aşk bağı nerde ola, bülbül ne ola bilmiyoruz elbette. Sadece dilimize takılmış bu şarkı, bembeyaz kumlarda yansıyan akşam güneşinin kızıllığıyla ufuklara bakmaktayız.

İpince ve upuzun bir adadayız. Burası Paradise yani Cennet Adası. Arka tarafımızda bot ile 2 dakikada geçtiğimiz bir kanal ve başkent Nassau şehrinin dev limanı olmasa, Robinson Cruzeo’nun adasında gibi hissedeceğiz kendimizi. Ama öyle değil işte. Kruvazörlerin dördü geliyor üçü gidiyor bu kalabalık limanda. Herbirinde bin kişinin olduğu bu “booze cruise, yani alkol gemilerinde” Amerika’nın fakir fukarası, haftalık her şey dahil üçyüz-dörtyüz dolara hayatlarının tatilini yapıyorlar desek yalan söylemiş olmayız. Miami limanı ne de olsa hemen karşıda gibi yakın.

Gerçek dünyanın pespayeliğinden kaçmak isteyenler için yaratılmış olan, böyle yüzlerce “bu dünyada-ama-bu dünya dışı” yerlerde bulunduk yıllar içinde. Bunlara “Retreat Center” de deniyor. Yani hayattan “geri çekilme”, şöyle bir durumu gözden geçirip, kendine çeki düzen verme merkezleri sayılır bu tür yerler. Bahamalar’daki bu merkez, bir Yoga merkezi de olduğu için, işin içinde bir de “spiritüel yani ruhani” boyut ekleniyor tabii ki. Bizim memlekette “ruhaniyat” denilince otomatik olarak “din ve İslam” anlaşıldığı için, bu yerlerin önemini ve insanlara sağladığı fonksiyonları anlatmak imkânı daralıyor elbette. Çünkü bizim sözlükte “Spirituality”nin doğru düzgün bir karşılığı yok henüz. Her konuda kelime uydurmaya hevesli bazı yurttaşlarımız, bu konuda daha uygun bir........

© Aydınlık


Get it on Google Play