Homeros, MÖ 8. yüzyılda, İlyada’da, yaşadığı çağdan 500 yıl önceki Truva Savaşı’nı anlatır. Efsaneye göre savaş yıllarca sürer ama Truva, Akhalar tarafından bir türlü ele geçirilemez. Bildiğiniz gibi savaşı “tahta at” hilesi sonlandırır. Bu savaşta, Batı’ya göre Truvalılar Doğu’yu (Asyalıları), Akhalar Batı’yı temsil ederler. Homeros Truvalıları, Asya’nın çeşitli uluslardan oluşmuş bir Asya Birliği olarak anlatır. Keza, “Agamemnon” liderliğinde, bugünkü Avrupa’da toplanmış orduların küçük kent devletlerinin ordularından oluşmuş bir Avrupa birliği olması mümkündür.

Truva Savaşı’nda Asyalıları yenmiş olan Batılıların mitolojik yansıma ile oluşan kolektif tarih bilincinde, Türkleri yendikleri algısı egemendir. Doğu’ya yönelik hamlelerinde Türklerle Haçlı seferleri sırasında karşılaşan Avrupa, ardından Osmanlı’nın büyük bir güç olmasıyla sürekli mücadele ettikleri Türkler; zamanla onlar için tüm Müslümanları temsil eder hale gelirler. Kısaca, kötü bir algıyla barbar ya da “öteki” Türkler, yani Truva’da/Çanakkale’de yaşayanlar, onlardan değildir. Mitin süreç içerisinde logos karşısında değer kaybetmesi beklenirken mitsel düşünce, varlığını tarih yazımında sürdürmeyi başarır.

Mitolojik tezin içini doldurmak gerekmektedir. Orta Çağ’dan başlayarak Türklerin Orta Asya kökenli olduklarını bildikleri halde, Avrupalı tarihçiler, Türklere yeni kökenler ararlar. Batı’nın belleği abartmalar, görmezden gelmeler, uydurmalar; mitlerle dolu bir düzenekte yol alır.

Konstantin’i Alır Yüzlerce yıl sonra, Türklerin Roma önlerine kadar gelmesiyle Yıldırım Bayezid döneminde Konstantinapolis’in Türkler tarafından alınacağı düşüncesi; Rönesans Avrupası’nda Truva Savaşı’nı tekrar gündeme getirir. İspanyol tarihçi Pedro Tafur, 1437’de İstanbul’a geldiğinde, Doğu Romalılar arasında “Türkler Truva’nın öcünü alacaklar.” sözünün dolaştığını yazar.

29 Mayıs 1453’te Fatih Konstantinapolis’i alır. Mario Filelfo “Amyris” adlı eserinde Fatih’in soyunun Truvalılarla bağını öne çıkarır; Türklerin Konstantinapolis’i alarak Truva’yı ele geçiren Akhalardan/Batı’dan öç aldığını yazar. Tarihçi Kritovulos, Fatihnâme’de, 1462’de Fatih’in Midilli Adası’nı aldıktan sonra Çanakkale’deki ören yerine gittiğini yazar. Fatih: “…Tanrı, bunca yıl sonra da olsa bu şehrin sakinlerinin öcünü almayı bana bahşetti. (…) Onların soyundan gelenlere hak ettikleri cezayı ben verdim, o zaman ve daha sonraki yıllarda biz Asyalılara yapılan haksızlık benim gayretlerimle telafi oldu. Hektor’un intikamı alındı.” demektedir.

Hristiyanların Kudüs'ten sonraki en kutsal mekânı, Haç’tan Hilâl'e geçmiştir. Kudüs’ten beri kanayan tarihsel yara, Batı’nın çaresizlikten yarattığı miti daha da çığırından çıkartmıştır.

Truva Savaşı, Çanakkale’de, Batılı Savaşçılar için de bir ilham kaynağıdır.

Truva Savaşı, 20. yüzyılda, Boğazlar ile Karadeniz çatışmasında da gündemdedir. Birinci Dünya Savaşı’nda, Avrupa yedi düvel toplanıp Çanakkale Boğazı’nda Homeros’un Türklerinin karşısına dikilir. Onlar için Çanakkale Savaşı’nın kültürel çağrışımları 1915-16 savaşlarıyla sınırlı değildir. 18 Mart 1915’te Türk saflarına yapılan ilk atışın Agememnon zırhlısından gerçekleşmesi bile, tek başına harekâtın şuurlu bir kültürel birikimle gerçekleştiğini gösterir. Agememnon, Homeros’un İlyada Destanı’nda Truva’yı ele geçiren Yunan kralının adıdır. Müttefikler kendilerini Truva’yı kuşatmaya gelen Akhalarla, Türkleri ise Truvalılarla özdeşleştirmektedir.

İtilaf Devletleri, savaşın tamamında Truva’yı örnek alır. İki savaş arasındaki bağı, analojik bir yaklaşımla defalarca kurgularlar. Mitler, toplum davranışları için model oluşturur. Arkaik toplumlar kendilerini mitsel olayların bir sonucu olarak görür. Onları anımsayarak, anımsatarak, yeniden gerçekleşme aşamasına getirir. Atalarının yaptıkları şeyleri yineleyerek güçlerine güç kattıklarına inanırlar. Batı, “modern” tarih anlayışına sahip olduğunu iddia ederken “arkaik” anlayışı sürdürür.

Avrupa, travmalarını aşmak umuduyla çıktığı yolculuktan daha ağır bir travmayla geri döner. Buna rağmen ateşkesin 30 Ekim 1918’de Mondros Limanı’nda “Agamemnon” zırhlısında yapılması manidardır. Batı, 1915 yılında tarihi yenilgisinin psikolojik olarak rövanşını aldığını düşünmektedir.

Türkler, bilinen mite, Çanakkale’den sonra Kurtuluş Savaşı’nda bir kez daha karşılık verirler. 1922’de, Başkumandanlık Meydan Savaşı’nı kazanan Atatürk’ün yanındaki subaya “Truvalı Hektor’un öcünü aldık!” dediği rivayet edilir. Fatih’in İstanbul’u fethettiği zaman “Hektor’un intikamı alındı.”sözü, Yunanlıların yenilgisinden sonra Atatürk’e atfedilir. Doğu, Yani Asyalılar Uyanıyor… Mitten gerçeğe akan süreç içinde Türkiye kimin yanında, karşısında olduğunu; nereden nereye gideceğine karar verirse hem durduğu yeri bilir hem de doğru eylemleri oluşturmada kendini daha yetkin, daha güvende hisseder. Çünkü geçmişe dair tarih birikimiyle yaratılan anlamlı bütün, ülkemizin geleceğini değiştirecek en kapsamlı hikâyesi, yani yeni miti olacaktır.

Not: Yazının genişletilmiş hali, Bilim ve Ütopya dergisi, “Savaşın Antropolojisi” konulu Mart sayısındadır.

QOSHE - Truva Miti’nden Çanakkale Zaferi’ne - Ece Ataer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Truva Miti’nden Çanakkale Zaferi’ne

28 1
18.03.2024

Homeros, MÖ 8. yüzyılda, İlyada’da, yaşadığı çağdan 500 yıl önceki Truva Savaşı’nı anlatır. Efsaneye göre savaş yıllarca sürer ama Truva, Akhalar tarafından bir türlü ele geçirilemez. Bildiğiniz gibi savaşı “tahta at” hilesi sonlandırır. Bu savaşta, Batı’ya göre Truvalılar Doğu’yu (Asyalıları), Akhalar Batı’yı temsil ederler. Homeros Truvalıları, Asya’nın çeşitli uluslardan oluşmuş bir Asya Birliği olarak anlatır. Keza, “Agamemnon” liderliğinde, bugünkü Avrupa’da toplanmış orduların küçük kent devletlerinin ordularından oluşmuş bir Avrupa birliği olması mümkündür.

Truva Savaşı’nda Asyalıları yenmiş olan Batılıların mitolojik yansıma ile oluşan kolektif tarih bilincinde, Türkleri yendikleri algısı egemendir. Doğu’ya yönelik hamlelerinde Türklerle Haçlı seferleri sırasında karşılaşan Avrupa, ardından Osmanlı’nın büyük bir güç olmasıyla sürekli mücadele ettikleri Türkler; zamanla onlar için tüm Müslümanları temsil eder hale gelirler. Kısaca, kötü bir algıyla barbar ya da “öteki” Türkler, yani Truva’da/Çanakkale’de yaşayanlar, onlardan değildir. Mitin süreç içerisinde logos karşısında değer kaybetmesi beklenirken mitsel düşünce, varlığını tarih yazımında sürdürmeyi başarır.

Mitolojik tezin içini doldurmak gerekmektedir. Orta Çağ’dan başlayarak Türklerin Orta Asya kökenli olduklarını bildikleri halde, Avrupalı tarihçiler, Türklere yeni kökenler ararlar. Batı’nın belleği abartmalar, görmezden gelmeler, uydurmalar; mitlerle dolu bir düzenekte yol alır.

Konstantin’i Alır Yüzlerce yıl sonra, Türklerin Roma önlerine kadar gelmesiyle Yıldırım Bayezid döneminde Konstantinapolis’in Türkler tarafından alınacağı düşüncesi; Rönesans Avrupası’nda Truva Savaşı’nı tekrar gündeme........

© Aydınlık


Get it on Google Play