İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde her fert için ‘yaşamak, özgürlük ve güvenlik hakkı’ yer alır. Alman anayasası ‘insan onuruna dokunulmaz’ sözleriyle başlar.

Evrensel temel haklar masa başında kaleme alınmadı. İnsanlığın karanlıktan aydınlığa geçişi, birikimi ve kazanımları bu değerleri tarihe yazdırdı.

‘İnsanı merkeze koyan’ felsefe sadece Batı’ya ait değildir. Doğuda ve dünyanın her yerinde bu felsefenin kökenine ve izlerine rastlayabiliriz. Ama gelin görün ki, bugün Batı dünyasında insanın yaşam hakkı önemsizleşiyor, “ölme hakkı” ise normalleşiyor.

Batı’nın geleneğinde bireyin önceliği esastır, doğuda ise kolektif ‘merkeze’ konulur.
Ancak içinde bulunduğumuz çağın gidişatı ‘insanı’ nereye koyacak ve hangi değerler sisteminde yer verecek? Artık bütün toplumlar farkında olmalı; yeni bir dünya doğuyor ‘çok kutuplu bir dünya’, buna hazırlıksız ve yabancı olan devletler uyum sağlayamıyor, dolayısıyla sancısını çekiyor.

Bununla birlikte insanın değeri ve yeri yeniden ‘belirleniyor.’ ‘Tek kutuplu dünya düzenini’ sürdürmek isteyen güçlere göre, yukarıdaki evrensel değerler artık tüm insanlığı ‘kapsamıyor’. Örneğin biyolojik insan türünün sonunu ilan eden tarihçi yazar Yuvel Noah Harrari, tezlerinde ‘gereksiz’ insan yığınlarından söz ediyor. Gelecek biyolojik değil, üstün hibrit insanların olacakmış.
21. yüzyılın Batı uygarlığında insana yeni bir ‘özgürlük’ tanımı dayatılıyor; ‘ölme özgürlüğünü kullan!’ Kendi geleceğini belirleme hakkına sahipsin!

Peki bu ‘ölme hakkı’ özgürlüğü nereden çıktı? İnsan var oluşundan beri en basit soruyu ‘yanıtlamada’ hala zorlanıyor. Sen ne için varsın? Kendi varlığının ne anlama geldiğini bilmeyen, geçmişini ve geleceğini de bilemez. Dolaysıyla yaşamı da anlamsızlaşıyor ve nihayet başkaları onun yerine karar veriyor ve ‘ölme hakkına’ özendiriliyor.

‘Ölme hakkı’ veya kendi geleceğini belirleme hakkı, somut örneklerle ‘uygar dünyada’ görülmeye başlandı.

İşte bazı örnekler;

Almanya’da uyuşturucu kullanımı serbest oluyor. Hükümet 18 yaş üstü kişisel kullanıma yönelik, günlük 25 gram esrar veya kenevir bitkisi bulundurmaya yasal izin veriyor. İnsan bedeninde bağımlılığa yol açabilecek uyuşturucu kanunu, tartışmalara açık. Böylece kafayı çekme, illegaliteden (yasadışı olmaktan) kurtuluyor ve ölme hakkıyla legalleşiyor (yasallaşıyor).
Bir başka örnek ise Avrupa’nın bazı ülkelerinde ‘intiharın’ serbest olmasıdır. 2020’de Alman ceza kanunun 217. maddesinde yapılan düzenlemeden sonra, ‘kişi kendi özgür iradesiyle ölmeye karar verebilir’ tartışmaları başlamıştı. Bu bağlamda sağlık alanında tedavisi olmayan hastalar, ‘yardımlı intihar’ alma hakkına sahiptirler deniliyor. Geçtiğimiz günlerde Fransa’da da benzer uygulama gündeme geldi.

Sağlıktan bahsetmişken, Korona salgın dönemini unutmamak gerekir. Kovid-19 aşısına gidildiğinde vatandaş için imzalanması gereken tutanakta, dikkat çekici bir cümle vardı. ‘Bilinmeyen yan etkiler arasında... ölümle sonuçlanabilir’ ‘uyarısı’, tercihini aşı olmak isteyene bırakıyordu. Ne de olsa ölme hakkına sahipsin.

Yan etkiler konusu zaten yeni değil, sigara paketlerinde de ‘sağlığa zararlıdır’ uyarıları yıllardır yazılı ve görsel şekilde yer alıyor. Kullanan ‘kendi geleceğini belirleme hakkına sahiptir’.

Devamla yaşamın temel ihtiyacı olan gıda ve beslenme hakkına bakalım. Burada da açlıktan ölme hakkı ortaya çıkıyor.

Dünya artık 8 milyar insan nüfusuna bakamıyor ve ‘yeterli besleme kaynağına sahip değildir’ propagandası ve ‘uyarıları’, sürekli gündemde tutuluyor. Dünya Ekonomik Forumu WEF, bu soruna “paydaş kapitalizm” adlı yeni ekonomik model öneriyor.

Diğer yandan ise BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün raporlarına göre, küresel ölçekteki gıda üretimi yaklaşık 14 milyar yetişkin insanı kolaylıkla doyuracak miktardaymış.
Buradan şöyle anlam çıkarabiliriz; toprak ana bütün insanlığa yetecek yaşam kaynağını sağlıyor.

Yaşam kaynakları adil dağıtılırsa toprak ana karşılayabilir. Ancak doğa ve tabiat sonsuz kaynak sömürüsünü, yani vahşi kapitalizmi kaldıramıyor ve karşılayamıyor. %1’lik plütokrat sınıfı sonsuz sömürü sayesinde, dünyanın %80 servetini gasp ediyor. Sömürüyle birlikte yaklaşık 3 milyar insanın temel ihtiyaçlara erişimini engelliyor ve ‘ölme hakkına’ mahkûm ediyor.

%1’lik azınlık bunu nasıl başarıyor?

Örneğin ‘sistem’ dinleri kullanarak ölme hakkını ‘kader’le birlikte ‘normalleştiriyor.’
Mesela bazı dinlere göre, ‘bu dünyada aç kalmak, yoksul olmak, acı çekmek’ öte alemde seni bekleyen zenginliğin ve bolluğun işaretiymiş.

‘Uygar’ dünyada ‘ölme hakkı’ sadece bireyin esrar kullanımı veya intihar hakkına yönelik değildir, aynı zamanda gelecek nesillerinde önünü kesiyor.

Alın size siyasallaştırılan eş cinsellik. Eş cinsel çiftin gelecek nesli olur mu?

Son olarak komplo teorilerine değinmeden konuyu noktalayamayız. Bir komplo teorisine göre dünya nüfusunu azaltıp 500 milyona düşürmeyi, herhalde sosyal medyada duymayan kalmadı.
Bu propaganda ne kadar ‘komplo’ olsa da etkilediği insan sayısı az değildir.

Çünkü insanın dünyalı olmadığını, yaratılış ve kökeninin dışarda olduğunu ve buraya sadece fizik bedeniyle hapsolduğunu söyleyen merkezler, ‘niçin yaşadığını bilmeyenleri’ etkiliyor.
Dünyadan ayrılıp ‘ait olduğun yere’ daha erken dönmek istiyorsan ‘ölme hakkını’ ve kendi geleceğini belirleme hakkını kullan!

QOSHE - Kendi geleceğini belirleme hakkı - Cengiz Köse
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kendi geleceğini belirleme hakkı

19 1
24.03.2024

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde her fert için ‘yaşamak, özgürlük ve güvenlik hakkı’ yer alır. Alman anayasası ‘insan onuruna dokunulmaz’ sözleriyle başlar.

Evrensel temel haklar masa başında kaleme alınmadı. İnsanlığın karanlıktan aydınlığa geçişi, birikimi ve kazanımları bu değerleri tarihe yazdırdı.

‘İnsanı merkeze koyan’ felsefe sadece Batı’ya ait değildir. Doğuda ve dünyanın her yerinde bu felsefenin kökenine ve izlerine rastlayabiliriz. Ama gelin görün ki, bugün Batı dünyasında insanın yaşam hakkı önemsizleşiyor, “ölme hakkı” ise normalleşiyor.

Batı’nın geleneğinde bireyin önceliği esastır, doğuda ise kolektif ‘merkeze’ konulur.
Ancak içinde bulunduğumuz çağın gidişatı ‘insanı’ nereye koyacak ve hangi değerler sisteminde yer verecek? Artık bütün toplumlar farkında olmalı; yeni bir dünya doğuyor ‘çok kutuplu bir dünya’, buna hazırlıksız ve yabancı olan devletler uyum sağlayamıyor, dolayısıyla sancısını çekiyor.

Bununla birlikte insanın değeri ve yeri yeniden ‘belirleniyor.’ ‘Tek kutuplu dünya düzenini’ sürdürmek isteyen güçlere göre, yukarıdaki evrensel değerler artık tüm insanlığı ‘kapsamıyor’. Örneğin biyolojik insan türünün sonunu ilan eden tarihçi yazar Yuvel Noah Harrari, tezlerinde ‘gereksiz’ insan yığınlarından söz ediyor. Gelecek biyolojik değil, üstün hibrit insanların olacakmış.
21. yüzyılın Batı uygarlığında insana yeni bir ‘özgürlük’ tanımı dayatılıyor; ‘ölme özgürlüğünü kullan!’ Kendi geleceğini belirleme hakkına sahipsin!

Peki bu ‘ölme hakkı’ özgürlüğü nereden çıktı? İnsan var oluşundan beri en basit soruyu ‘yanıtlamada’ hala zorlanıyor. Sen ne için varsın? Kendi varlığının ne anlama geldiğini bilmeyen, geçmişini ve geleceğini de bilemez. Dolaysıyla yaşamı da anlamsızlaşıyor ve nihayet........

© Aydınlık


Get it on Google Play