1998 Ekim’i,

25 sene önce,

25 yaşlarındayım.

Yolum Eskişehir’e düşmüştü.

Anadolu Üniversitesi’ni de ziyaret etmek istedim.

Kampüste tanıştığım birisiyle laflarken, inşaat mühendisi olduğumu ve Amerika’da okuduğumu, söyledim.

Bana hemen bir isim verdi.

O da Amerika’da okumuş bir hoca imiş.

Tanıştık.

Benim okuduğum Stevens İnstitute of Teknoloji Üniversitesinden bazı hocalarımız, mekanlar, parklar ve sokaklar tanıdık çıkınca hemen kaynaştık.

Bana Eskişehir’de çalışmak ister misin diye sorunca, pek düşünmeden kabul ettim.

Anadolu Üniversitesi'ni biliyordum,

Gücünün ve de kudretinin az da olsa farkındaydım.

Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen efsanesini de duyuyordum.

Açıköğretim, sivil havacılık, engelli çocuklar merkezi, iletişim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi gibi öncü kurumların yaratıcısıydı.

Sonra da Eskişehir’in Belediye Başkanı oldu.

Yıllardır da devam ediyor.

Daha da edecek.

Başka bir şehre dönüştürdü Eskişehir’i.

Müzeleri, parkları, ileri teknolojiye odaklanan sanayisi ile çevresindeki merkezi hükümet destekli belediyeleri fersah fersah geçti.

Yapılan otelleri ve gelen turist sayısını öğrendiğinizde küçük dilinizi yutabilirsiniz.

Üretilen projeler, rantiyecilerin değirmenine değil, Eskişehir ve halkının değirmenine su taşıyor.

Kent için katma değer yaratıyor.

Hiçbir Eskişehirlinin çevre illerde ev almak aklına bile gelmezken, çevre illerden epeyce konut talebi var Eskişehir’e.

Hatta mahalleme İstanbul’dan yüksek eğitimli, home-ofis denilen evden çalışma modeli ile internetten yurtdışı projeleri yöneten beyaz yakalılar taşındı.

Neden Eskişehir, neden İstanbul’a daha yakın, daha zengin iller değil de Eskişehir diye sorunca aldığım cevap…

Neden Büyükerşen’in bir dönem daha Belediye Başkanı olarak kalması gerektiğini açıklıyor.

Merkez destekli belediye daha iyi hizmet yapar algısını, tamamen tersine çevirdi.

20 yıldır Ankara desteği alan çevre iller, Eskişehir’in çok gerisinde kaldı.

Hatta çevre illerin üniversitelerini bile Eskişehir kurdu.

Anlaşılan, Büyükerşen Hoca’nın Eskişehir için hayalindeki projeler pek bitmiş gibi değil.

Bir Vakıf Üniversitesi

Ama daha önemlisi bir Köy Üniversitesi kurulacak.

Bölgenin düşük gelirli ailelerin çocuklarını yedirip, içirip, giydirip, eğiteceğiz.

Bütçesi, Kampüsü ve Akademik Alt Yapısı hazır olan “Köy Üniversitesi” çok kısa zaman içinde hayata geçecek.

Ardından da diğeri.

Eskişehir böylece üniversite, sanayi, ileri teknoloji ve turizm merkezi olarak bir adım daha ileri taşıyacak kendini.

Altın çıkaracağız hikayesiyle, ahaliye “SİLKİNEREK ZENGİNLEŞECEKSİNİZ” masalı anlatıp, ağzına bir parmak bal çaldıktan sonra, çevrenin ırzına geçip, paraları da çuvallayıp topuklayacaklar.

Kömür çıkaracağız, termik santral kuracağız, fabrika getireceğiz, palavrasıyla, Eskişehir’i çöplüğe çevirmek isteyenlere izin vermeyecek.

Neyse,

Ben de, 1998 yılı Aralık ayından çalışmaya başladım Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde.

Düşündüğümden, bildiğimden de daha güçlü ve kudretli imiş meğerse.

25 yılımı tamamladım.

Çok şey öğrendim, alanımda ismi bilinen bir akademisyen oldum. Geleneksel akademik işlerin dışında, Büyükerşen’in kurduğu işitme engelliler merkezi sivil havacılık gibi birimler ile sıra dışı projeler üretme imkanı yakaladım.

Sadece ulusal değil uluslararası alanda da bilimin merkezinde kabul edilen Anglosaksonlar ile benzer hatta daha ileri çalışmalar yaptım, TÜBİTAK, Avrupa Birliği ve diğer araştırma fonlarını sonuna kadar kullandım.

Kitaplar yazdım, projeler yürüttüm.

Milyonlarca avroluk.

Erkenden gelen akademik ilerlemeler.

Hala da uluslararası destekli fonlardan faydalanıyoruz.

Kendi öz çocuğu gibi davrandı bana.

Diğer üniversitelerde sıkça görülen hemşericilik, adamcılık, akrabalık, cemaatçilik, kavimcilik gibi arkaik davranışlara ve uygulamalara maruz kalmadan, özgürce çalışma olanağı ve ortamı sağladılar.

Anadolu Üniversitesi'nden Allah razı olsun, orta zekalı birinden, epeyce üretken, kendine göre meşhur bir akademisyen yarattı.

Köşesi de var hatta.

Ta ki neandertallar gelene kadar,

25 yılın ardından tüm sistem çöktü.

En son gelen veriler, Eskişehir Üniversitelerinin akademik olarak tümden çöktüğünü söylüyor.

Neden çöktü o ayrı bir mesele.

Onu da yazacağız.

Yapı olarak ağlayıp sızlanmak yerine ileriye bakmayı, yeni rotalara yelken açmayı tercih ettiğimden hala mutluyum.

En çok da Eskişehir’e ilk geldiğimde misafirhanede oda arkadaşlığı yaptığım Doç.Dr. Ali Umut Türkcan ile tanıştığım için.

Şu an Çatalhöyük Kazı Başkanı olan, Arkeoloji Bölümü akademisyeni Ali Hoca ile aynı zamanda Anadolu Üniversitesi'nde çalışmaya başlamışız.

Sayesinde çanak çömlek olarak gördüğümüz arkeolojinin önemini daha iyi anladık.

“Kır Atın Yanında Duran Ya Huyundan Ya Suyundan” misali, kitaplara ve entelektüel ortamlara biraz daha yaklaştık, mühendislik prensipleri ile dinamik hale getirdiğimiz zihin algoritması içinde harmanladık.

Madem iyi anlaşıyoruz gel birlikte bir ev tutalım, misafirhane köşelerinde sürünmeyelim teklifimi hemen kabul edince, izdivaça kadar ev arkadaşlığı yaptık.

Çok da keyif aldık.

Bir de babasını tanıyınca daha da mutlu oldum, iyi ki Eskişehir’e gelmişim ve Ali ile ev arkadaşlığı yapmışım dedim.

Prof. Dr. Ergun Türkcan Hoca meğerse Mülkiye mezunu, Mülkiyenin en meşhur hocalarından biri imiş.

Daha asistanlığında bile lakabı Prof’muş.

Tanıştığımızda TÜBİTAK’ta Başkan Danışmanıydı.

O zamanlar daha gençtim, 30’lu yaşlara yaklaşıyordum.

İlk kez bu kadar üst düzey biriyle tanışıyor değildim ama ilk kez bu kadar entelektüel bir akademisyen ile tanışıyordum diye düşünmedim değil.

Geçen yıllar içinde daha iyisini tanıdım mı pek bilemiyorum.

Zannetmiyorum da.

Ergun Hoca,

Freeman’in “Yenilik İktisadı” kitabını Türkçe’ye kazandırmış.

“Türkiye’de Planlamanın Yükselişi ve Çöküşü 1969-1980” isimli kitap ile soğuk savaş dönemini Türkiye’sinin dalgalı bir dönemine ışık tutmuş.

Kendisinin yazdığı “Tarihten Teknolojiye” adlı bir kitabını aldım, en az 3-4 kere okudum,

Hala anlamakta zorlanıyorum.

Jargonu ağır geldi herhalde.

"Hocam çok ağır yazıyorsunuz.

Bu kitapları sadece Mülkiye mezunları okumayacak.

Bizim gibi yarım “okur-yazar” mühendisler de okuyacak" serzenişime karşılık vererek,

Daha sonra,

“Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Teknoloji ve Politika” isimli kitabını, bizim gibi ilim fukaralarının da anlayacağı bir tarzda yazdığı için Ergun Hoca’mıza teşekkür ediyoruz.

Bu kitabı uzunca bir süre yüksek lisans programında okuttum.

Master yapan öğrencilerimin almasını zorunlu tuttum.

Bir nevi kitabın Eskişehir bayiliğini üstlendim.

Bu arada da ülkenin en iyi teknik üniversitesinde okumuş ve orada kadro verilmediği için Anadolu Üniversitesi'ne gelmiş, koridor komşum olan bir akademisyen arkadaşımız beni şikayet etmiş.

Zorla kitap aldırıyormuşum.

Sanki gömlek aldırıyoruz.

Neyse ki şikayete rağmen, Anadolu Üniversitesi'nin “Öz Yöneticileri” “kitap” ile ilgili böyle bir şikayeti dikkate almadılar.

Daha sonra, TÜBİTAK ve Sedat Simavi ödüllerini alacak olan bu kitap için neden şikayetçi olmuş diye de sormadılar.

Ama ben bu arkadaşa, neden geldiği üniversite doktora hocasının kadro vermediğini çok net anlamış oldum.

25 yıl sonra neden Eskişehir Üniversiteleri çöktü, onu da anladım.

Doktorayı yaptırmış, ardından kadro vermemiş ve bize göndermiş.

İyi öğrencilerini almış, çöplüğü çevre illere sepetlemiş.

Bu arada, Ergun Hocamız yeni bir kitap daha yazmış.

Maşşşşşallahhh, çok üretken hocamız.

Yazarak hem zihnini diri tutuyor, hem de dijital hale getiriyor ki, gelecek nesiller de faydalansın.

Bir dijital zihin transfer yöntemi olan “Podcastlarini” de ilgiyle takip ediyoruz hocamızın.

Yeni kitabın adı:

“Emperyalizmin Ekonomi Politiği: Üç Tarz-ı Emperyalizm-Tarihten Teoriye”

Türkiye’de tarih ile güncel küresel, kıtasal ve bölgesel gelişmeleri karşılıklı etkileşim içinde değerlendirebilen çok az fikir adamı vardır. Ergun Hoca bu insanların en müstesnalarındandır.

Okurlarına ve takipçilerine güncel siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeleri eskiden benim için ağır bir jargon ile ama artık daha akıcı ve sade bir üslup içinde alışılmadık bir sentezle aktarıyor.

Bu kitabında da, değişik kaynaklarda yayımlanmış makaleleri üzerinden, emperyalizmin jeopolitik ve ekonomik nedenlerle şekillendirdiği gelişmeleri bölgesel, kıtasal ve küresel perspektifte, son derece dikkat çeken başlıklar ve akış ile okuyucuya sunarak içinde bulunduğumuz zor döneme ışık tutuyor.

Emperyalizmin sürekli başarmak ve hükümran olmak istemesine rağmen kendi içinde nasıl dönüşüm geçirdiğini ve zamanı geldiğinde yükselen yeni güçler tarafından nasıl dengelendiğini örneklerle anlatıyor.

Ankara’da orta ve üst düzey bürokraside bu kitabı okumadan ve sınavından en az 70 almadan kimse göreve gelmemeli.

Hale hazırda görevdekilerin ise bir an önce “Üç Tarz-ı Emperyalizm” kitabını okumaları farz olmalı.

İyi ki, Eskişehir’e gelmişim,

İyi ki, Anadolu Üniversitesi’nde çalışmışım.

Ve de iyi ki de, Prof Dr. Ergun Türkcan Hoca’yı tanımışım.

QOSHE - “Üç Tarz-ı Emperyalizm” Kitabı ve Prof. Dr. Ergun Türkcan - Prof. Dr. Gökhan Arslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Üç Tarz-ı Emperyalizm” Kitabı ve Prof. Dr. Ergun Türkcan

11 0
31.12.2023

1998 Ekim’i,

25 sene önce,

25 yaşlarındayım.

Yolum Eskişehir’e düşmüştü.

Anadolu Üniversitesi’ni de ziyaret etmek istedim.

Kampüste tanıştığım birisiyle laflarken, inşaat mühendisi olduğumu ve Amerika’da okuduğumu, söyledim.

Bana hemen bir isim verdi.

O da Amerika’da okumuş bir hoca imiş.

Tanıştık.

Benim okuduğum Stevens İnstitute of Teknoloji Üniversitesinden bazı hocalarımız, mekanlar, parklar ve sokaklar tanıdık çıkınca hemen kaynaştık.

Bana Eskişehir’de çalışmak ister misin diye sorunca, pek düşünmeden kabul ettim.

Anadolu Üniversitesi'ni biliyordum,

Gücünün ve de kudretinin az da olsa farkındaydım.

Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen efsanesini de duyuyordum.

Açıköğretim, sivil havacılık, engelli çocuklar merkezi, iletişim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi gibi öncü kurumların yaratıcısıydı.

Sonra da Eskişehir’in Belediye Başkanı oldu.

Yıllardır da devam ediyor.

Daha da edecek.

Başka bir şehre dönüştürdü Eskişehir’i.

Müzeleri, parkları, ileri teknolojiye odaklanan sanayisi ile çevresindeki merkezi hükümet destekli belediyeleri fersah fersah geçti.

Yapılan otelleri ve gelen turist sayısını öğrendiğinizde küçük dilinizi yutabilirsiniz.

Üretilen projeler, rantiyecilerin değirmenine değil, Eskişehir ve halkının değirmenine su taşıyor.

Kent için katma değer yaratıyor.

Hiçbir Eskişehirlinin çevre illerde ev almak aklına bile gelmezken, çevre illerden epeyce konut talebi var Eskişehir’e.

Hatta mahalleme İstanbul’dan yüksek eğitimli, home-ofis denilen evden çalışma modeli ile internetten yurtdışı projeleri yöneten beyaz yakalılar taşındı.

Neden Eskişehir, neden İstanbul’a daha yakın, daha zengin iller değil de Eskişehir diye sorunca aldığım cevap…

Neden Büyükerşen’in bir dönem daha Belediye Başkanı olarak kalması gerektiğini açıklıyor.

Merkez destekli belediye daha iyi hizmet yapar algısını, tamamen tersine çevirdi.

20 yıldır Ankara desteği alan çevre iller, Eskişehir’in çok gerisinde kaldı.

Hatta çevre illerin üniversitelerini bile Eskişehir kurdu.

Anlaşılan, Büyükerşen Hoca’nın Eskişehir için hayalindeki projeler pek bitmiş gibi değil.

Bir Vakıf Üniversitesi

Ama daha önemlisi bir Köy Üniversitesi kurulacak.

Bölgenin düşük gelirli ailelerin çocuklarını yedirip, içirip, giydirip, eğiteceğiz.

Bütçesi, Kampüsü ve Akademik Alt Yapısı hazır olan “Köy Üniversitesi” çok kısa zaman içinde hayata geçecek.

Ardından da diğeri.

Eskişehir böylece üniversite, sanayi, ileri teknoloji ve turizm merkezi olarak bir adım daha ileri taşıyacak kendini.

Altın çıkaracağız hikayesiyle, ahaliye “SİLKİNEREK ZENGİNLEŞECEKSİNİZ” masalı anlatıp, ağzına bir parmak bal çaldıktan sonra, çevrenin ırzına geçip, paraları da çuvallayıp topuklayacaklar.

Kömür çıkaracağız, termik santral kuracağız, fabrika getireceğiz, palavrasıyla, Eskişehir’i çöplüğe çevirmek isteyenlere izin vermeyecek.

Neyse,

Ben de, 1998 yılı Aralık ayından çalışmaya başladım Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde.

Düşündüğümden, bildiğimden de daha........

© 12punto


Get it on Google Play