Bektaşi bir ramazan günü,

İftar saatine yakın dakikalarda.

İstanbul’un zengin mahallerinden

Birine gidiyor.

Belki konaklardan biri,

İftara çağırır ümidiyle…

Kocaman konaklar,

Yemyeşil bahçeler.

Bahçeler de

Türlü türlü meyve ağaçları…

Renk renk çeşit çeşit çiçekler.

Çiçeklerden hoş kokular yayılıyor.

İftar sofralarında kuş sütü eksik.

Bizim Bektaşi yoksul kıyafetler içinde.

Hayran hayran bahçeye bakıyor.

Kendi kendine diyor ki,

“Herhalde cennet de böyle bir yer olmalı…”

Bektaşi böyle bakadursun konağın kapısı açılmış.

Dışarı iri yarı

Oldukça uzun

Bir adam çıkmış.

Bektaşi’ye dik dik bakmış.

Bektaşi de ona

Tedirgin korku dolu gözlerle bakmış.

Hani en lüks otellerin önünde

İri yarı

Mareşal general falan kıyafetli insanlar

Durur ya,

Bu adam da öyle.

En güzel paşa mareşal vezir

Artık ne derseniz deyin,

Devrinin,

En heybetli kıyafet var adamın üzerinde.

Adamın kendi de heybetli zaten.

Heybetli adam,

Bektaşiye

Sert bir sesle sormuş:

-Hayrola erenler. Ne arıyorsun burada?

Bektaşi korkan bir sesle demiş ki,

-Konak çok güzel.

Hayran hayran bakıyordum da…

Seni görünce hayranlığım daha da arttı.

Merakla sormuş:

-Bu konak kimin acaba? Senin mi?

Heybetli güzel giyinikli adam cevap vermiş:

-Bu konak Falanca beyin konağıdır.

Bektaşi bu heybetinle bu pahalı giysilerinle

Sen de falanca beyin kardeşi olmalısın.

Heybetli adam gülmüş. Demiş ki,

-Hayır ben falanca beyin kuluyum.

Bektaşi, ellerini haya kaldırmış.

Tanrıya seslenmiş:

-Utan! Utan! Demiş.

İki eliyle birden

Yamalı yoksul

Eski püskü elbiselerini göstermiş.

Bir senin kuluna bak, demiş.

Sonra beyin adamını göstermiş.

En güzel ve heybetli elbiseler.

Beyin adamı,

En lüks otellerin önünde duran,

O süslü heybetli teşrifatçılar gibi…

Bektaşi:

-Bak bak iyi bak, demiş.

Bir de beyin kuluna bak, demiş.

Bak da utan.

Bektaşi kendi kendine,

-Hak bu mu adalet bu mu?

Bu çark böyle döner mi?

Gerçeğe hü ! Demiş.

Yavaş yavaş

Yürümüş, gitmiş.

Son sözü şu olmuş:

-Gün ola harman ola

Gerçeğin adaleti gelir bir gün.

QOSHE - Utan ! Utan ! - Av. Turan Karakaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Utan ! Utan !

26 0
27.01.2024

Bektaşi bir ramazan günü,

İftar saatine yakın dakikalarda.

İstanbul’un zengin mahallerinden

Birine gidiyor.

Belki konaklardan biri,

İftara çağırır ümidiyle…

Kocaman konaklar,

Yemyeşil bahçeler.

Bahçeler de

Türlü türlü meyve ağaçları…

Renk renk çeşit çeşit çiçekler.

Çiçeklerden hoş kokular yayılıyor.

İftar sofralarında kuş sütü eksik.

Bizim Bektaşi yoksul kıyafetler içinde.

Hayran hayran bahçeye bakıyor.

Kendi kendine diyor ki,

“Herhalde cennet de böyle bir yer olmalı…”

Bektaşi böyle bakadursun konağın kapısı açılmış.

Dışarı iri yarı

Oldukça uzun

Bir adam çıkmış.

Bektaşi’ye dik dik bakmış.

Bektaşi de ona

Tedirgin korku dolu gözlerle bakmış.

Hani en lüks........

© 12punto


Get it on Google Play